Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '19

 
Kategori
İnançlar
 

Noel’vari Yılbaşı

Ne vakit bizde yılbaşları Noel’vari kutlanıyor desem, hemen devasa bir itiraz dalgasıyla karşılaşıyorum. Bu geleneğin kökeninin Hristiyanlığa değil, Muazzez İlmiye Çığ’ın yazısına ithafen, eski Türklerin Nadurgan Bayramı’nı (Yeniden Doğuş Bayramı) akçam ağacı altında aile ve dostlarıyla kutlama geleneğine dayandığı ve Noel babanın da aslında sakallı ve kaftan giymiş Ülgen tanrısı olduğu söyleniyor.

Peki, bu durumda söz konusu bayram o zamanlar günümüz Hristiyanlığın Noel sembolleri ve ilahileriyle mi kutlanıyordu? Ya da tersinden bakarsak, bizdeki yılbaşı kutlamaları eski Türklerin yeniden doğuş bayramını mı çağrıştırıyor?

İlk sorunun cevabı tabi ki hayır’dır. İkincisinin cevabını ise yurtdışından gelen bir yorumla cevaplamak istiyorum. Geçenlerde bir arkadaş buluşmasının ev resimlerini paylaştım. Bunun üzerine İsviçre’deki tanıdığım altına, “Ama bunlar Noel süslemeleri, hâlbuki buradaki Türkler Türkiye’de Noel’i kutlamanın mümkün olmadığını söylüyorlardı, demek ki yanılmışlar” yorumunu düşmüş. Ben de, ülkemizdeki Hristiyan vatandaşlarımızın tabii ki Noel’i kutladığını, ancak gördüğü süslemelerinin burada yılbaşı süsü olarak kabul edildiğini ve İsviçre’deki çocukluğuma dayanarak bunların aslında Noel süsleri olduğunu söylesem de, kimseyi ikna edemediğimi yazdım.  Bunun üzerine tanıdığım, hangi ad altında olursa olsun, ülkemizde güzel Noel geleneğinin yaşatılmasından çok mutlu olduğunu belirtmiş.

Demek ki bizdeki yılbaşı kutlamaları eski Türklerin gün dönümü pagan bayramını değil, bildiğiniz Noel’i çağrıştırıyor. Çünkü kullanılan çam ağacı ve Noel baba gibi tüm süslemeler, Hristiyan dininin Noel sembolleri. Bununla ilgili olarak da  Aralık 2011’de “Christmas ve Noel’e Yılbaşı Demek” adlı bir yazımı kaleme almıştım, çünkü o zamanlar ilgili tüm filmlerde Christmas ve Noel dilimize yılbaşı olarak çevriliyordu. Aradan geçen zaman içersinde artık doğru adlandırılır oldular.

Milliyet Sizden Size kaldırılınca yazıyı Milliyet Blog’da tekrar yayınlamak istedim, ancak orijinalini bulamadım. Ertesi sene kaleme aldığım devam yazısını ise aşağıda okuyabilirsiniz. Artık Milliyet Blog’da yazıya resim ekleyemediğimiz için, en altta ayrıca Noel süsleri linkini de ekledim.

Bu arada bunca yıl içersinde bana hem okur olarak ve hem de yorumlarıyla eşlik etmiş olan tüm değerli Milliyet Blog takipçilerine ve de editörlerine tekrar gönülden teşekkür etmek isterim.

 

24.12.12

İyi Yıllar Dilemek Günah mı?

Geçen sene bu zamanlar “Christmas ve Nole’e Yılbaşı Demek” (lütfen kilisedeki süslere dikkat) adlı yazıyı kaleme almıştım. Yazımda yılbaşı kutlamaları adı altında Noel veya Christmas geleneklerinin neredeyse bire bir taklit edilmesini eleştirmiştim. Bu konuda benzer düşünceler taşıyor olmalıyız ki,  “Hristiyan Gazete” incelik gösterip bu yazımı diğer benzerleriyle beraber okurlarıyla paylaşmıştı.

Ancak öyle gözüküyor ki, “çakma” Noel kültürü toplumumuzda derinden kök salmış durumda, çünkü Aralık ayına girer girmez yine her yer Hristiyan dininin bu en önemli kutlamasının sembolleriyle dolup taştı. Tabii ki öncelikli amaç yine olabildiğince büyük satış rakamlarına ulaşmak, yani global tüketim iştahını bir nebze olsun gidermek. Ancak çalınacak müzik önerilerinin arasına bile ilahileri sıkıştırılınca ya da AVM’lerde arka fon müziği olunca, yılbaşının bizde gerçekten de bir nevi “alternatif” Noel kutlaması haline geldiği anlaşılıyor.

Nedendir bilmem, ama yılbaşı illaki Hristiyanlara ya da Batılılara benzer kutlanmak isteniyor. Demek bu kültüre bu denli büyük bir özlem duyuluyor.

Buna karşılık da dindar cephe adeta yılbaşı yokmuş gibi davranmayı tercih ediyor. Noel benzeri kutlamalara karşı olmaları çok anlaşılır da, önümüzdeki yeni on iki ayın hayırlı geçmesini dilemek de mi günah? Ya da tersinden soracak olursak: Yılbaşını yok saymak da aslında, diğer özentili kutlama şekli gibi, abartılı bir tavır olmuyor mu?

Neden ülke olarak hep birini diğerine düşman görmek yerine, bazı farklılıkları “zenginlik” olarak kabul edemiyoruz? Kuşkusuz ki, dini/hicri ya da kameri takvimin mevsimlere sağladığı uyum muhteşemdir. Sadece sabah namazının hep güneşin doğuşundan önce kılınması bile, insanın vücudunun biyolojik ritminin yaz kış en “doğru” şekilde çalışmasının en önemli anahtarıdır. Ya da oruç ibadetinin hep farklı mevsimlere denk gelmesi, kendi içinde son derece ahenkli bir dağılımın göstergesidir.

Buna karşın statik miladi takvimin de mevsimsel karşılığı çok yerindedir. Özellikle bizim iklim kuşağımızda Mart’la birlikte ilkbaharın, Haziran’la yazın, Eylül’le sonbaharın ve Aralık’la da kışın başlaması kendi içinde şaşmayan bir ölçüdür. Aynı şekilde hayatımızdaki önemli tatlı ve acı olayların zamanlamasını miladı takvime göre çok daha net ifade edebiliriz.

Önümüzdeki yıl bunların hayırlı bir şekilde gelişmesini dilemek bu kadar mı kötü?

Ya da yılbaşına dair gösterdikleri bu titizliği, sevgili din kardeşlerimiz acaba başka “yasaklara” karşı da gösteriyorlar mı?

Der Spiegel dünyadaki lüks tüketimi örnek verirken, Çin’in 1995’deki %1’lik payının günümüzde %25’le dünya birinciliğe yükseldiğini yazmış. Ancak en ilginç yorum bu konudaki uzman Çinli kadından gelmiş, ona göre yeni zengin Çinliler batılı yaşam şekline adeta “tapıyorlar”.

Peki, bizdeki lüks marka düşkünü yeni zengin dindarlar da aynı şekilde bu batılı yaşam şekline tapmıyorlar mı? Neticede marka satın alırken sadece kalitesini değil, ondan çok öte sunduğu yaşam kültürünü de satın almıyor musunuz? Hanımefendilerin dergisi olarak sunulan “Ala” (bu durumda bizler ne oluyoruz), örtünmüş haliyle de olsa aslında bu batılı yaşam şekline özentinin ta kendisi değil midir? Ya da o özentinin kendine göre kılıfına uydurulmuş hali?

İslam âlimleri, öbür dünyada verilecek hesabı düşünerek, maddi ihtiyaçlarının birer adet karşılığı olduğu için bile gözyaşı döküyorlarsa, böyle bir dinde lüks ve marka düşkünlüğünün yeri olabilir mi? Ya da neden azdırıcı zenginlik ve isyan edici fakirlikten Allah’a sığınılır? Zenginliğin “azdırıcı” sınırı nedir?

Yanlış anlaşılmasın, dünyevi mal varlığıyla ilgili hesap vermek konusunda hiçbirimizin işinin kolay olduğu söylemiyorum asla. Tam tersine. Ancak hem dindarlığı bu kadar ön plana koymak, hem de batılı yaşam tarzının tüm tüketim sembollerini böylesine sahiplenmek, en az Noel’vari yılbaşı kutlamaları kadar çelişkili ve özentili değil midir?

Dilerim bu ve başka konularda yeni yılda da beraber düşünmemizi sağlayacak yazılarda buluşmalarımız devam eder. Bu arada hangi kesime yöneltirsem yönelteyim, tüm özeleştirilerin içine kendimi de kattığımı belirtmek isterim. Onun içindir ki “biz”i ve soru işaretini bolca kullanırken, özellikle “ben”den ve ünlemden uzak durmaya çalışıyorum. Umarım yeni yılda da bu konuda asgari ölçüde de olsa çizgiyi tutturmaya başarırım.

Zuhal Nakay

 

Kilisedeki Noel süsleri:

https://www.google.com/search?q=weihnachtsschmuck+in+der+kirche&tbm=isch&source=univ&sa=X&ved=2ahUKEwi_27yBv9PmAhUPWhUIHXtzCJEQsAR6BAgKEAE&biw=1600&bih=785

 

 
Toplam blog
: 102
: 618
Kayıt tarihi
: 24.08.13
 
 

Mimar / Blog Yazarı ..