Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '07

 
Kategori
Güncel
 

Nükleer santral istemiyorum!

Nükleer santral istemiyorum!
 

Yorum
"Nükleer Enerji Kanunu etraflıca tartışılmalıdır"

TBMM, 9 Kasım 2007 tarihinde kabul ettiği "Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi"ne ilişkin kanun ile nükleer enerjiye yeşil ışık yaktı.

Maalesef bu karar ülkede yeteri kadar tartışma konusu yapılmadan alındı. Bir iki küçük istisna dışında akademisyenler, bilim adamları, iş dünyası ve geniş tüketici kitlesi bu işi yeterince ele alamadı. Oysaki nükleer enerji konusu Batı dünyasında büyük tartışmalara sebep oluyor. Tabiri caizse bu karar "yangından mal kaçırılır" gibi alındı. 21. yüzyıl Türkiyesi'nde böyle bir olayın yaşanması son derece ürkütücüdür.

Denebilir ki, nükleer enerji üretimine geçiş, yeni bir anayasa kabulünden çok daha önemlidir. Zira bu işin düzeltilmesi, anayasaların düzeltilmesinden çok daha zordur, hatta bazılarına göre imkânsızdır.

Nükleer enerjinin tek avantajı, enerji portföyünü çeşitlendirme olasılığıdır. Bunun dışında bir faydası olmayıp, büyük maliyet ve risk kaynağıdır. Batı'da nükleer enerjiye hayır diyen geniş halk kitleleri şu noktalarda odaklaşmaktadır:

Nükleer enerji, haddinden fazla pahalıdır.

Tehlikelidir.

Sürdürülemeyecek bir maceradır.

Gelecek kuşaklara büyük riskler ve maliyetler yükleyecektir.

Nükleer çağ 1895 yılında Roentgen'in X ışınlarını, 1896 yılında Becquerel'in doğal radyasyonu keşfi ile başladı. 1939 yılında Hahn ve Straesmen, Berlin'de atomu parçalamayı başardı. 1942 yılında Fermi, Chicago Üniversitesi'nde atomun parçalanmasının önemli bir enerji kaynağı olabileceğini gösterdi. 2. Dünya Savaşı sonunda Batı ülkeleri ABD'nin önderliğinde nükleer enerjiyi enerji üretmek amacıyla kullandı.

Öncülerin fikrine göre artık insanlığın önünde enerji diye bir sorun kalmamıştı. Nükleer enerji sayaç kullanılmayacak kadar ucuz olacaktı. Zaman, bu fikrin tamamen yanlış olduğunu gösterdi. Bugün nükleer enerjinin son derece pahalı olduğu ortaya çıkmıştır. Maliyetler radyasyondan korunma ve terörizm tehlikesini asgariye indirmeye yönelik önlemler nedeniyle gittikçe yükselmektedir. Mesela bugün İngiltere'de orta büyüklükte ve basınçlı su metodu kullanan bir nükleer güç santralının sadece kuruluş maliyetinin 7-10 milyar dolar olacağı tahmin edilmektedir. Bunun yanında 30-35 yıl sonra miadı dolan nükleer reaktörün sökülmesinin 40-50 yıl sürebileceği ve maliyetinin kuruluş maliyetine denk düşeceği hesap edilmektedir. En büyük maliyet ise nükleer artıkların depolanmasıyla ilgilidir. Bugüne kadar yeterince güvenli bir yöntem bulunamamıştır. ABD dünyanın ilk nükleer mezarını New Mexico'da inşa etti. Bir ikincisini de Nevada'da inşa ediyor. Bu mezarların inşası ve sonra da korunması son derece uzun vadeli (ABD'de 24.000 yıl olarak öngörülmüştür) ve çok pahalı bir olaydır.

Nükleer enerji üretiminin her aşaması son derece tehlikelidir. Nükleer santralların inşası, işletilmesi, nükleer maddelerin nakli ve nükleer atıkların depolanması aşamalarının her biri büyük riskler taşımaktadır. Bugüne kadar dünya 2 nükleer santralda çok ciddi kazalar ile karşılaştı; biri ABD'de Three Mile Island'da, diğeri Ukrayna'nın Çernobil santralında. İngiltere'de görece küçük ölçekteki fakat çok sayıda kazanın örtbas edildiğini herkes biliyor. Bir de artan santralların terörizme hedef olmaları tehlikesi mevcut. New York'ta İkiz Kuleler'e saldıran teröristlerin ilk planları nükleer santralları vurmak idi. Bugün İngiliz nükleer santralları Royal Air Force ve diğer askerî unsurlar tarafından sürekli korunmaktadır. İngiliz hükümeti, Londra ve diğer büyük şehirleri nükleer terörizmden korumak için kapsamlı önlemler almıştır. ABD'de New Mexico nükleer atık mezarına kamyonlarla yapılan sevkıyatın güvenliğinin sağlanması giderek daha büyük bir maliyet yüklemektedir. Bunun dışında dünyanın birçok yerinde çalışmakta ve kapatılmakta olan reaktörlere ve geçici depolama istasyonlarına gittikçe artan miktarlarda tehlikeli madde sevkıyatı önemli risklerle yapılmaktadır.

Nükleer enerji, sürdürülemeyecek bir maceradır. Zira bu işin hammaddesi olan uranyum (bazıları buna sarı kek demektedir) miktar itibarı ile son derece nadir bulunan bir doğal kaynaktır. Bugün dünyada 430 civarında nükleer reaktör bulunmaktadır. Bazı tahminlere göre mevcut uranyum madenleri bu reaktörlere sadece 25-30 sene yetebilecektir. En iyimser tahminler nükleer enerjinin 50 yıl sonra biteceğini ve insanlığın eşi emsali görülmemiş bir nükleer atık problemiyle boğuşacağını belirtmektedir.

Nükleer enerjiden en büyük zararı görecek kesim gelecek nesillerdir. Amerikalı meslektaşım Prof. Shradder-Frechette, eserlerinde, nükleer maceranın gelecek nesillerin sağlık, güvenlik ve özgürlüğünü büyük ölçüde ipotek altına aldığını izah etmektedir. Zira gelecek nesiller ömrünü doldurup kapanan nükleer reaktörleri ve radyoaktif atıklarını muhafaza edebilmek için büyük paralar harcayıp özgürlüğü kısıtlayan katı kanunlar çıkarmak durumunda kalabilir. En büyük problem de nükleer atıkların gömülmesi veya başka şekillerde etkisiz hale getirilmesi sorumluluğunun, nükleer santralları kuranlardan ve bunlardan yararlananlardan gittikçe uzaklaşmasıdır. Bugünkü nesillerin gelecektekilere böyle eşi emsali görülmemiş bir bela yüklemeye hiçbir hakkı yoktur. ABD eski Başkanı Jimmy Carter, nükleer atıkların depolanması probleminin bugünkü nesillerin yarattığı bir musibet olduğunu ve bununla baş etme yükümlülüğünün gelecek nesillere bırakılmaması gerektiğini söylemiştir. Neticede ABD hükümeti dünyanın ilk nükleer atık mezarlarını kurma işini üstlenmiştir. Senatör Howard Baker, nükleer artıkların bertaraf edilmesinin insanlık tarihinde emsali görülmemiş bir sorumluluk olduğunu ve bunun için her türlü gayretin gösterilmesinin gerektiğini belirtmiştir...

(*)Prof. Dr. Erhun Kula, Bahçeşehir Üniversitesi'nde ekonomi dersleri vermekte ve özellikle çevre sorunları ile ilgilenmektedir. Nükleer enerjinin yarattığı ve yaratabileceği çevreyle ilgili ve etik problemler üzerine İngiltere, ABD ve İsveç'te uzun yıllar araştırmalarda bulunmuştur. Bu konularda İngiltere ve Amerika'da yayımlanmış çok sayıda bilimsel kitabı ve makaleleri mevcuttur.

BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ
PROF. DR. ERHUN KULA*
29 Kasım 2007, Perşembe zaman gazetesi

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..