- Kategori
- Eğitim
Öğrenim sürecinde sosyal koşullar bileşeni

Belki de, sosyal koşulların en çok istismar edildiği alan eğitim/öğretim alanıdır. Öğrencilerin “eğitimsiz” anne-babaları olmaları, ailelerinin ekonomik güçlükler içinde bulunmaları, yaşadıkları sosyal çevre ve daha bir çok olumsuz sosyal koşullar, başarılı bir eğitim/öğretimde bir engel olarak görülür. Bundan o kadar emin bir eğitim/öğretim camiası oluşmuş ki, bu bakış açısını tartışmak bile mantıklı bulunmaz. Ben bir ukalalık yapıp bu konuyu incelemek istiyorum.
Eğitimde sosyal koşullar önemlidir. Peki ne kadar önemlidir?
Öğretmedeki başarısızlıkları haklı çıkaracak kadar mı? “Hayır!” ise, “Olumsuz sosyal koşullara rağmen nasıl başarılı bir eğitim verilebilir?” sorusunu yanıtlamalıyız. Bunun için önce istisnalara bakalım. Son derece olumsuz sosyal koşullar içinden büyük birer bilim adamı, devlet adamı, sanatçı…vs. olarak çıkmış insanlara ne dersiniz? İstisna! Peki gelin şu “olumsuzluk” kavramını inceleyelim biraz. Siz ne kadar “olumlu” bir çevrede yaşayabilirsiniz? Bütün gereksinimlerinizin eksiksiz karşılandığı bir çevrede yaşadığınızı düşünün. Bu şartlar altında siz kendinizi “güvende” hissedersiniz örneğin, değil mi? Bunun ne kadar yanıltıcı olduğunu size mizahi olarak göstersem, yine de “olsun çevresel koşular mükemmel olduğu için güvendeyiz!” diyebilir misiniz acaba? “Güvende olma” duygusu böylesine kırılgan iken, biz nasıl oluyor da kendimizi hala güvende hissedebiliyoruz? Bir eğitimci olarak bu konuyu araştırmak daha doğru olmaz mı? Buradan varacağımız sonuçlar eğitim açısından son derece önemli olacak.
Bir dakika sonrasında yaşayıp yaşamayacağını hiçbir insan bilemediği halde, nasıl oluyor da böylesine bir ölümsüzlük duygusu, güven duygusu hüküm sürüyor içimizde?
Kavramları deşince, onların gücünün, sadece bizim onları ele alış şeklimizden kaynaklandığını görmek zor olmasa gerek.
Olumsuz sosyal koşullara rağmen, nasıl başarılı bir eğitim verilebilir?
Eğer siz öğretmekten zevk alan, bundan mutluluğa ulaşan bir öğretmenseniz, sabah akşam ailesinden kötü muamele gören veya genel olarak yaşamında kendini daha çok mutsuz hisseden bir öğrenci, sizin sınıfınızda kendini nasıl hissedecektir? Dahası, siz böyle bir öğrenciye öğretmek için nasıl yaklaşmalısınız?
Bu kez de öğretim müfredatı, okul yönetimi vs. gündeme gelecek, değil mi?
Öğretmen olarak anlamanız gereken ilk şey şudur: Siz koşulların üzerinde bir güce sahipsiniz ve bunu sınıfınızda gösterebilirsiniz. Ancak önce içinde bulunduğunuz durumu kontrol etmenin içsel yollarını biliyor olmanız gerekir. Dışsal koşullar hiçbir zaman “uygun” olmayacaktır. Bundan emin olabilirsiniz. İçerikler yerine süreçlerle uğraşırsanız eğer, sonuca giden yolu mutlaka bulursunuz. Öğretmenin yolunu bulursunuz. Yetmiş kişilik sınıflarda bile!
Bu konuda ulaşabileceğiniz çok geniş bir bilgi teknolojisi elinizin altında her an hazır. Ancak bazılarınız, bırakın bilgisayar kullanmayı, henüz araştırma yapmayı bile bilmiyor ne yazık ki! Ama öğretmenler, bunda sizin öğretmenlerinizin de önemli bir payı olduğunu kabul ediyorum. Öğretmen olana kadar kaç öğretmenden geçtiğinizi bir düşünün ve bunların sizde neler bıraktığına bir bakın. Onlar da kendilerince haklılardı kuşkusuz. Ancak “haklı” durumların kurbanı olmaya bir dur demek her zaman elinizde. Sizin, öğrencilerinizin yaşamında aynı duruma düşmemek için yapabileceğiniz çok şey var bu iletişim çağında. Tembelliği bırakın ve çalışkan öğretmen olun!
Eğitimde sosyal koşullar önemlidir. Bütün (her türlü) sosyal koşullar önemlidir üstelik ve bu koşulların hepsinden bir şekilde yararlanarak öğretim sürecini gerçekleştirmek, bir öğretmenin sorumluluğudur. Kendinizi bu sorumluluktan hiçbir koşulda muaf tutmamalısınız.
Kendinize karşı ne kadar iyi bir öğretmen olabiliyorsanız, öğrencileriniz için de o kadar başarılı bir öğretmen olabileceğinizi bir düşünün.
Ancak “çalışkan” bir öğretmenin “çalışkan” öğrencileri olabilir. Siz ne kadar çalışkan bir öğretmensiniz?
Yaşamıma olumlu olarak katkıda bulunduğunu düşündüğüm birkaç öğretmenime saygı ve sevgilerimle, diğerlerini anımsamıyorum bile!