- Kategori
- Güncel
Oktay Sinanoğlu'nu bugün tanıyor olmanın verdiği dayanılmaz utanç

Oktay Sinanoğlu... Ne utanç verici ki bugün ilk defa ölümü ile adını duyduğum büyük bir bilimadamı... Hiçbirşeyden habersiz işten çıkıp eve girdiğimde yakın bir arkadaşımdan mesajla aldığım bir New York Times gazete küpürü ile ilk defa yüzünü gördüğüm; kısacık gazete köşesinde bile anlatılanlar karşısında hayrete düşüp "vayyy beee maşallah nasıl bir adammış" diye mesajla arkadaşıma geri döndüğüm; ve döndüğüm gibi de öldüğünü öğrendiğim önemli bir beyin... Türk kuantum kimyacısı, kuramsal kimyacı ve moleküler biyolog... Ve ne yazık ki, kendi üniversitem olan Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü'nde Profesörlük yapmış olmasına rağmen; hiçbir şekilde kendisinin adını, emekliliğinden yıllar sonra girmiş olduğum üniversitemde bile duyma fırsatı bulamadığım bir hazine... Tüm bu bilgisizliğin de tek sorumlusu sanıyorum biraz da kendi cehaletim; ve belki de biraz sosyal bilimler okumuş olmam ama bu kısım biliyorum ki cahil olduğum gerçeğini telafi etmiyor.
Arkadaşımdan gelen o mesaj sonrası internette kendisini araştırıp onunla ilgili bir sürü şey öğrendiğim; yani ölümüyle bile dünyanın bir köşesinde, birilerine halen birşeyler öğretmeye devam eden büyük öğretmen...
İnternetten kendisi ile ilgili tonlarca bilgiye ve kaynağa ulaşabilirsiniz. Her bir başarısını okuduğunuzda ağzınız biraz daha fazla açık kalabilir. Atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı, çözgeniter kuram, kimyasal tepkime mekanizmaları kuramı gibi tamamen yabancı terimleri duyduğunuzda aklınıza ilk onun ismi gelebilir. Tüm bu bilgi birikimi ve zekası ile bilime kattıklarının yanısıra onu bir de yakın bir arkadaşımdan aşağıdaki şekilde dinlemek bana büyük bir keyif verdi; tüm başarılarının yanında nasıl da iyi bir insanmış dedirtti bana. Daha üniversiteye bile başlamamış bu yeniyetme, zihni pürüzsüz bembeyaz bir kağıt parçası gibi olan gencecik beyin içerisine ilk tohumu, ilk çizgiyi, belki de ilk kuramı o gece, orada, Trabzon'daki o evde atmıştı. Öğretmek, zihinlere yeni yollar açmak belli ki onun hayata gelme amacıymış diye düşündürttü bana.
"Ve bu gece vefat etti. Ve ben onunla küçükken de olsa tanıştım. 2000 yılında bir gece Trabzon'daki evimizde kendisini misafir etmiştik. Babamın demesine göre inanılmaz bir insanmış. Ben pek hatırlayamıyorum konuşmaları ama babamın radyo programında konuşmaya gelmişti sanıyorum; o vesile ile bizde misafir idi."
Ne yazık ki, bunca zaman eleştirdiğim, beynimin bir tarafında hep hor gördüğüm, tüm o sığ kişilikler gibi, ben de bugün, böylesine büyük bir bilimadamının adını, buluşlarını ve bilime kattıklarını ancak ölümünden sonra malesef basit bir internet sitesi aracılığıyla öğrenmiş oldum. Doğruya doğru kendimden utandım. Bir kez daha, ben de dahil, bu ülkede bilimin, sanatın, edebiyatının ve böyle büyük zihinlerin değerlerinin, ne acı ki, ancak öldükten sonra anlaşıldığını kendi kendime kanıtlamış oldum. Yarın itibariyle kitaplarının, ilgilenenlerce, deli gibi satın alınacağından şüphem yok. Onlardan biri de sanıyorum ben olacağım. Evet geç bir tanışma olacak; ama öğrenmenin öğretmenin sonu olmadığı bir dünyada, böylesine ironik bir şekilde ölürken bile ardında öğretmeye, gelişmeye dair insanlara birşeyler bırakan birinin teorilerini, düşüncelerini; hiç değilse en azından ismini, kim olduğunu, başarılarını kendimden sonrakilere aktarabileceğim için mutluyum.
Ve kendime son bir not... İnternette aylak aylak takılacağına daha çok araştırma yapmalı ve gelişmelisin...