Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '12

 
Kategori
Deneme
 

Ölümü nasıl alırsınız?

Ölümü nasıl alırsınız?
 

Hep ağzımıza sakızdır, " artık ölsemde gam yemem" diye söylenip dururuz. Ben de acaba ne zaman ya da neyi yaptıktan sonra,  nerede bulunduğumda, "ölsem bile gam yemem" modunda olurum, düşünmeden edemedim.

Bir taziye esnasında vefat eden yaşlının ardından " çok şükür uzunca yaşadı, torunlarını gördü, maddiyat sıkıntısı da çekmedi, Allah Rahmet etsin" diye söyleniliyordu. Acaba ölen vatandaşa bunları hayattayken söyleyip "senin de ölümün artık farz oldu!" diye konuşabilirler miydi, bilmiyorum!

Kimi beklenmedik bir anda, kimi yıllar süren hastalığın  ardından, kimi genç, kimi yaşlı vefat edip bu alemden göçüyor. Eminim ki herşeyi yerli yerinde yapıp artık merakı ya da dünyevi hevesi olmayan birine rastlamak zor, hatta imkansızdır. Ne kadar zengin, imkanlarla dolu bir hayat sürerse sürsün, insanoğlu için daha yapmadığı, gözünde kalan fiiller hep vardır.

Yaşlandıkça bir çok insanın daha dinç olduğunu göstermek istemesi, gençlik hevesiyle dolu olması aslında yaşamının sona ermesi için erken olduğunu ispatlamaya çalışmaktır. 

Merakım ise şu: "İmkanımız olsa nerede, ne zaman ya da neyi yaptıktan sonra ölümü çağırabilirdik?"  Kendimce cevaplamaya çalıştığım sorunun herkes için farklı bir cevabı olduğuna eminim. Mesela bazıları maneviyata dalıp namaz kılarken ölümü karşılamak isterler, bazıları ise tam tersi güzel bir kadınlayken....

Bazı kimseler için tüm ömrünü harcadıkları bir amaca ulaşılması, ölüme bile değecektir. Aslında bu ölümün basitliği değil ulaşılmak istenilen amacın kutsallığı, önemi kaynaklıdır.

Kimisi yıllar önce kaybettiği sevdiğini görmek, onunla biraz vakit geçirebilmeyi ölüme değişebilir. Bazıları için ölüm bir takımın şampiyonluğunu görmek kadar, ağızda basittir. Kimisi için " ulan şu kız bana bir gülsün ondan sonra öleyim!" dir ölüm.

Ölüm haksa, biraz rahat olanından dilemek lazım. Hep donarak ölmenin güzel bir uykuya dalmak gibi olduğu anlatılır ( Kim geri dönüp anlattıysa!). Mesela bu tür bir ölüm talep edilebilir. Ya da en ani olup, acı vermeyeni.

Nerede derseniz, yeşillikler içinde bir nehir kenarı olsa fena olmaz, hafif bir rüzgar eserken gözlerinizi kapamak.....(Yeşillikler içinde donmak çelişkili olacak ama belki zor olur da biraz uzun yaşarız diye çelişki yaptım!) Neyse hayal kurmak bedava, "ölümün hayali olur mu?" demeyin başka hayal bırakmadılar ki bize!

Herkes yaşamayı hayal ediyor, zengin olmayı harika arabaları, kadınları, gezmeyi vesaire vesaire..... Bize de kala kala ölümün hayali kaldı.

İşin özü; ölümün nasıl geleceğini, nerede-ne zaman olacağını arada bir akla getirmek lazım. Lazım ki hayatta; kötü de olsa, acılarla dolu  da olsa yaşanabilecekleri görelim.

Sokaklarda yatıp kalkan bir evsizin, soğuk havadaki tek hayali, sıcak bir odadaki bir tas çorbayken, bir öğrenci için hayal okulu bitirip mezuniyet töreninde kepi havaya fırlatmaktır. Bir anne için çocuğunun hastalığının iyileşmesi, bir baba için askerdeki evladının sağ salim dönmesidir hayal. Bir holding sahibi için yıllarca uğraş verdiği, yurtdışında iş yapabilme imkanı ve kabiliyetine erişmekken, bir siyasetçi için meclisin deri koltuklarında ekranlarda görünmektir hayaller.

Hayaller bir tas çorba da olur, bir makam ya da servet edinebilmekte. Ama bunların bir kısmı gerçekleşir bir kısmı hayal dünyasında kal kalır. Ya ölüm! Hayalinde ölüm olan kimse yoktur. Zaten olacağı hayal etmek, elbette mantıksızlık alametidir. Sonuçta: Yaşamayı hayal etmek lazım elbette, ölümü unutmadan......

 

 
Toplam blog
: 164
: 672
Kayıt tarihi
: 21.10.10
 
 

İnşaat Mühendisiyim, olaylara anlık değil öncesi ve sonrasıyla bakmaya çaba gösteririm. Dağ havas..