Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '14

 
Kategori
Futbol
 

Olur böyle vakalar, Aziz Yıldırım yakalar!

Gel de yaz!..

“Dıştan içe” bakan için farklı, “içten dışa” bakan için çok farklı!.. Öyle farklı ki,  bir değil, birkaç durum var!. “Dıştan içe” bakanın şaşıracağı, öteki bakanın,  “Olur böyle vakalar, Türk polisi yakalar.” misali diyeceği durumlar.

 

Ama halkımız, öyle demez:

 

Olur böyle vakalar, Türk polisi, işine gelince yakalar.”

 

Bu “işine gelince” olursa, anlam başka,  olmazsa başka:

 

Birinde yüceltme, öbüründe yerme!..

 

Şimdi bunu “montaj”lar, güncelleştirirsek ne mi diyeceğiz?

 

Olur böyle vakalar,  ama Aziz Yıldırım yakalar!.

 

*****

 

“Vaka” dedik de...

 

Kıyısından köşesinden spor medyasına "taksit taksit" yansıyanlar...

 

Özellikle bir takıma yüzlerce transfer yaptıran (!) haberleriyle inandırıcılığı aşınan medyanın yazdıklarına mı, yoksa birinci ağızdan duyduklarımıza mı bakacağız?

 

İkisinin zaman zaman örtüşmesi, ne yazık ki, “inandırıcılığı” aşınmış medyanın yazdıklarına bakmayı geri plana atıyor. Ama medya, Ersun Yanal’la ilgili yazdıklarıyla, “dıştan içe” bakanın içine “kurt” düşürmüştü.  Ersun Yanal'ı istifaya götüren, anlaşılıyor ki, “birden” değil, başlangıcı eskilere giden “durumlar”ın doğal bir sonucuymuş. 

 

Herkesin, “ilke uğruna” yaptığı, ötekini uymaya zorladığı, “ben”i öne çıkaran/mış!.

 

Ne demekse, “Patron benim!.”, "Patron sensin!" havası!..

 

Dün de yaşadık, bugün de yaşıyoruz, yarın da yaşayacağız.

 

Oysa medyanın, bir başkana, hele bir çalışana "patron" demesiyle "patron" olunmaz!.

 

******

 

"Sorun" aradıktan, yaratmak istedikten sonra, “sorun”dan çok ne var?

 

Oysa önemli olan, “sorun” olacakları “ur”a dönüşmeden ortadan kaldırmaktır. Olay çıkmasına çanak tuttuktan, olay çıktıktan, millet birbirine girdikten sonra, kalk, polis çağır!.

 

Olur mu yani?

 

Bunu Ersun Yanal'ın istifada izlediği yol için de diyebiliriz:

 

Ersun Yanal’ın, istifasını kulübe göndermeden önce, Anadolu Ajansı’na göndermesi, AA aracılığıyla kamuoyuna duyurması da başlı başına bir “sorun”...  Aynı zamanda, öncesinde de “sorun” yaratmaya yatkın bir “anlayış”ın göstergesi.

 

Sorunlarla boğuşmaya alışık, bu yüzden hapse girmeyi bile dert edinmeyen, her şeyi Fenerbahçe için yaptığını söyleyen, söyledikleriyle başına gelenler arasında bir çelişki olmayan, kulübü sözkonusu olduğu zaman yine “diklenen” bir başkanla çalışmak o kolay mı?

 

Daha düne kadar, bu sabah bu akşam hapse gidecek beklentisi içinde olan, ama “yeniden yargılanma” yolunun açılması, “hükmün ertelenmesi”yle rahatlayan, kendini daha bir kulübe bağlanma gereği duyan, “4. yıldız”ı “çubuklu”da görmek isteyen bir başkanla...

 

“Patron” mantığı/ anlayışı/ saplantısı, geçici görevlerde, hele “Büyükler”de hiç işe yaramaz!

 

Yapı bu; itirazı olan varsa, parmak kaldırsın!

 

Parmaklar kalkamaz; ama “sorunlar, yeni sorunlar yaratılarak çözülmez”  ilkesi anımsatılır. Birlikte yürünmek isteniyorsa, “Ben bilirim”, “İşime, bana kimse karışamaz” türünden demeler olmamalı; ortasını bulma yolu izlenmeli.

 

Yoksa, sen sağ, ben selamet!..

 

İlginç olan, “ayrılık” sonrası söylenenler. Kimi şeyler vardır, birlikte olanların yaşadıkları, “sır” denecekler, “kirli çamaşırlar”ın ortaya dökülmesi misali olanlar... Hoş olmayan bunlardır. Bunlar ortaya dökülüyorsa, sorunun başka alanlara kaydığını anlaşılır.

 

*****

 

Aziz Yıldırım, gazetemizden, Sansal Büyüa ile Tayfun Bayındır’a “zehir zemberek” açıklamalar yapmış; Ersun Yanal’la ilgili “içte kalan” yanı “dışa” vurmuş:

 

“Adam takım çalıştırmıyor, bayan arkadaşlarına göre antrenman programı yapıyor.“

“Biz yönetim olarak zamanında paraları ödemesek, primleri vermesek, sen istediğin kadar çalış, olmaz."

“Bu takımı Ersun Yanal şampiyon yapmadı. Benim aslan yürekli futbolcularım yaptı.” 

Başarıya sahiplenen, başarısızlıkta ortalıkta görünmeyen, suçu yeri geldiğinde başarısına konanlara yükleyenler çoktur. Bu da, farklı bir “kişilik”te olmanın sonucudur.

 

Yöneticiler, teknik direktörler, bilmem ne başkanları... Hele,  “Benim dünya üçüncülüğüm var.” diyen bilmem ne başkanı...

 

Sanırsınız ki konuşan, güreşçi, atlet... ya da bilmem ne... Sanki yarışa tek başına girmiş, öteki tek başına yarışanları alt etmiş.

 

Aziz Yıldırım, anlaşılan, bundan sonra “uydurma” haberlere, geçmişe yönelik söyleneceklere anında yanıt verecek.

 

Aziz Yıldırım’ın dediklerine bakınca, “soru çengeli”ne asılacak sorulardan sadece ikisi:

 

Aziz Yıldırım, niye bu kadar ayrıntıya girmek zorunda kaldı?

 

Ersun Yanal, olanlardan sonra, “medya üzerinden tartışmaya girmek benim tarzım” demesine karşın, toplantıya beklenirken toplantıya gitmeyip istifasına önce AA'ya sunmasına ne demeli?

 

Son söz:

 

Futbol gibi, bir anda parlama, dibe vurmaların yaşanacağı bir alanda “ilkeli” olmak, kulübün çıkarlarını değil de “kendi”ni kollamak biçiminde algılanırsa, en iyisi, çevreye ve kendine zarar vermeyecek yolu seçmektir.

 

 

http://www.facebook.com/turgutcelik

 
 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..