Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '16

 
Kategori
Söyleşi
 

Ömer Ekinci ile Senin Yolun

Ömer Ekinci ile Senin Yolun
 

Sadece 1 ay içinde aynı insanla iki kez röportaj yapmak sanırım az rastlanır bir şey. Ama söz konusu kişi Ömer Ekinci Ağabey olunca bir sonraki röportajın kaç gün sonra yapılacağının garantisi yok. Bu kez mevzu '' Senin Yolun ''... Yıllardır konferanslara katılan kendi deneyimlerinden bahsedip öğrencilere yol gösteren Ömer Ağabey şimdi de yazdığı kitapla yolu aydınlatmaya devam ediyor.
 
Konferanslarını dinlediğinden midir bilmem ama Senin Yolun'u ilk kez benimle konuştu Ömer Ekinci. Benim de yolumu aydınlatan, yazmama vesile olan bilmeden üzerimde hakkı olan Ömer Ağabey ile kitabını ve hikayesini konuştuk...

Ömer Ağabey yılın en girişimci iş adamı, tv programı, radyo, köşe yazarlığı derken şimdi de bir kitap çıkardın. Neden kitap yazdın?

Yukarıda saydıklarının her biri için tek kelimelik bir cevap istersen şu olurdu; “hayalimdi”. Üç kelimelik bir cevap istersen de, “İz bırakabilmek için” olurdu. Kitap için esasında çok uzun yıllar bekledim. Çünkü kitap yazmak ciddi bir sorumluluk. Esasen teknik olarak kolay ama okuyan insana doğru mesajı vermek, bunu verebilecek olgunlukta ve yetkinlikte olmak çok önemli. Ben yaklaşık 8 yıldır konferans veriyordum, konferans veren bir kişinin kitabının olması önemli çünkü oradan döndüğünüzde kitabınız orada sizin adınıza kalmaya devam ediyor. Ama buna rağmen kitap için bekledim. Demlenmeyi bekledim. 2016 yılında da gelen güzel bir teklifle artık zamanıdır dedim.

Kitapta kimler kendini bulur?

Kitapta hayatından memnun olmayan, değişim isteyip o değişimi bir türlü başlatamayan herkes kendinden bir şeyler bulabilir; beyaz yakalılar, memurlar, ev hanımlarından, anne-babalara. Bir de özel olarak lise ve üniversiteli öğrencileri, onlar da baştan hayata doğru başlasınlar, hayatlarının bir kısmını bilinçsizce tükettikten sonra değil daha şimdiden hayallerine göre dizayn etsinler diye yazıldı kitap. Çalışanların, özel ya da devlette çalışan herkesin okuması gerekiyor. çünkü plazalar, şirketler mutsuz insanlarla dolu. Ve etraflarındaki herkesin de kendileri gibi mutsuz olmasından dolayı bunu normalleştirmişler. Hayır! Bu normal değil. Biz bu dünyaya sabah 8 akşam 5 çalışıp, akşam dizi başında uyuklayıp sonra ertesi sabah tekrar işbaşı yaşmak için gelmedik. Değer yaratmaya, iz bırakmaya geldik. İnsan mükemmel doğuyor ama sistem onu sıradanlaştırıyor. 2000 lira ödeyerek görünmez bir pranga takıp kendine itaat ettiriyor. Buna mecbur değiliz. Ayrıca anne-babalar da mutlaka okumalı, onlara sistemin öğrettiği gibi “uslu çocuklar” değil, kendi hayallerini kuran, onların peşinden giden, “hayır” diyebilen, özgür ve özgün çocuklar yetiştirebilsinler diye...

Bu kitap ‘’ Senin Yolun’’ mu okuyanın yolu mu?

Çünkü artık başkalarının başarı hikayelerini okumaktan gerçekten sıkıldık. Ben okuyucunun başrolde olduğu bir kitap yazdım. Başlangıcı benim hikayemle başlıyor, 8 yaşındayken 92 Erzincan depreminde depremden çıkıp bir kamyonetin kapalı kasasında geçen günlerimde kurduğum hayallerden başlayıp o hayallerin gerçek oluş serüvenini kısaca anlatıp sonra okuyucuya dönüyorum. Bu dünyada bir yolcular, bir de yol öncüleri var, sen hangisisin? diyorum. Eğer yolcu değil yol öncüsüysen, sıradan değil sıradışıysan, ezber değil özgürsen haydi yola düşelim ve ben sana yol arkadaşı olayım, senin yolunu yürümeye başlayalım…

Bu hayat bizim fakat annemiz, babamız ya da mahalle baskısı ile başka hayatlar yaşamadık mı hepimiz?

İşte bu gerçeği hatırlatarak başlıyor kitap; anne-babalarımız başımızın tacı ama onların hayallerinin dublörü de değiliz işin gerçeği. Onlar bir yere kadar bizimle beraberler ama bir yerden sonra hayatı yalnız yürümek zorundayız. O yüzden insan bir hatanın bedelini ödeyecekse o kendi hatasının bedeli olmalı. “Ben yaptım, böyle oldu, kendi hatamı kendim çekerim” diyebiliyor. Ama başkasının hatasını üstlendiğinde öfke duyuyor o kişiye içten içten. Ve enteresandır, kendi yolunu çizen, kendi yolundan giden, yüreğinin sesini dinleyenler muazzam başarı hikayeleri yazıyorlar. Çünkü içgörüler, önsezi ve hissi kablel vuku dediğimiz kavramlar insana feraset veriyor.  En doğru yönü kalp gösteriyor. Ama dışarıdakiler kalbi duymuyor haliyle.

Hayal kurmak neden önemli?

Hayal kurmak bana göre Allah’ın insana verdiği görevlerdir. Düşünün, insan Allah’a dua ile ulaşıyor. Peki Allah insana nasıl görev veriyor olabilir? Bence bu yöntem hayal kurdurmaktır. İnsanın aklına düşen hayaller hiçbir zaman boşuna değil. “Aman hayal işte” deyip geçmemeli insan. Düşünün milyarlarca insan yaşadı ve geçti bu dünyadan ama öyle bir hayal düşüyor ki aklınıza, daha önce yapılmamış. “Amaan, hayal işte” deyip geçerek ya bu tarihi fırsatı kaçırmış oluyorsan? İşte hayal kurmak bu yüzden çok önemli. Bir de bugünün gerçekleri dünün hayalleriyse, bugünün hayalleri de yarının gerçekleri olacak. 100 yıl öncesinin bilim kurgu kitaplarında anlatılan hayatı yaşıyoruz şu anda, yalnızca uçan arabalar eksik. Dünyayı hayaller tutuyor ayakta.

Kitabın bence en etkili sözü ‘’ Bugün geri kalan hayatının ilk günü, yeni hayatına 
hoş geldin. ‘’ 

Bugüne kadar ne yaşamış olursan ol, kaç yaşına gelmiş olursan ol, yeniden başlayanlar için yeni bir hayat vardır önünde. Ve Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır, yolunu aydınlatır. Bu yüzden dünün pişmanlıkları ve keşkeleriyle bugünü de kaybetmektense bugün yepyeni tohumlar ekip yarını kazanın. Kitapta bugünü güzelleştirmenin ve yarını zenginleştirmenin ipuçlarına yer verdim.

Peki sana '' Ömer ücretsiz konferans verdiğin yetmezmiş gibi bir de üstüne binbir cefayla kitap yazma işine neden giriştin? '' diye soranlar oluyor mu?

İnsanlar bu maddi kazanç işini çok büyütüyorlar bana göre. Ben çok masrafsız biriyim, lüks derdim yok, annemin yaptığı Ekşili çorba ile, eşimin yaptığı ıspanaklı makarna ile çok mutlu olabiliyorum. (İkisini de yazdım ki birinden biri alınmasın) Günün sonunda hepimizin yediği bir tabak yemek ise neden bireyselci, benmerkezci bir hayatı seçeyim ki? Bugün hiç gitmediğim şehirlerden hiç görmediğim, tanımadığım gençler bana mesaj atarken “Abim” diyor. Birine “Abim” demek ne kadar zor, bunu duyabilmek ne kadar değerli biliyor musun? Bu ülkenin gençleri beni abileri yerine koymuşsa, bundan daha büyük zenginlik olabilir mi? Şükürler olsun bunu yaşatan Allah’a ve feda olsun gençlere her dakikam, her günüm.
 
Şimdi yazarlar 50 bin satınca çok iyi diyor. Senin hedefin kaç abi ?
Evet, bana da öyle bir şeyler söylediler ama ben ciddiye almadım :) İnsanın en büyük engeli kendine koyduğu sınırdır. Ben hedef koymadım ama bu kitap en az 500.000 kişinin okuması gereken bir kitap. İkinci kitabımı da 9 ay sonra çıkaracağım. Şimdiden 5 kitabın konsepti ve başlıkları hazır, her 9 ayda bir kitap çıkaracağım Allah ömür verirse.

Kitap kapağına bakınca içindekilere dair çok açık fikir sahibi olunabiliniyor. Etkili bir kapak olmuş. Malum raftaki bir kitabı almak kapağıyla da bağlantılı olunca karar vermek zor oldu mu?

Kitap yazmak, Türkiye’de kitap kapağı tasarlatmaktan çok daha kolaymış onu anladım. Kasım ayındaki TÜYAP Kitap Fuarına yetişebilmesi için kapağın bir an önce bitmesi gerekiyordu. Ama gelen kapakların tümünde uzunca bir yol fotoğrafı ve tepesine de SENİN YOLUN yazısı. Bu gibi binlerce kapak görmüştüm. Bu kapaklardan birini seçerek bu kitabı o binlerce kitaptan birine dönüştüremezdim. Bir akşam saat 21.00 sularında, 40 yıllık bir reklamcı, Genna Ajans’ın başkanı A. Selim Tuncer’e dert yandım mesajla, “Selim Abi, bu kapak tasarımı işi neden bu kadar zor, iyi bir kapak çıkaramıyoruz” dedim. “Neden ki, nasıl bir kapak istiyorsun, belki yardımcı olacak birini buluruz” diye sordu. Ben de neler hissettirmesi gerektiğini anlattım. Bu kitabın kapağının diğer kitaplardan farklı olarak kitabı satmaktan başka bir hedefi var: O da hayatında değişime karar verdirmek. Kitabı almak sonraki iş , önce “Evet, hayatımı değiştirmeliyim, hem de buna bugün başlamalıyım” dedirtmeliydi. Sonra Selim abiden ses çıkmadı, ta ki gece saat 03.00’e kadar. Gece sabaha dönmüşken Selim Abi’den bir mesaj geldi ; “Ömer işte kitabının kapağı”. O kapak hiçbir değişikliğe uğramadan basıldı. Selim Abi’ye nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim. Sonra bir arkadaşım şöyle yorumladı bu olayı; “Ömer bu konu A. Selim Tuncer’e kapak tasarlatmaktan çok daha öte, senin asıl başarın A. Selim Tuncer çapında bir ustaya Photoshop programını açtırıp gece üstüne uğraşmasını sağlamak olmuş.”. Gerçekten de ne güzel insanlar biriktirmişim, ne güzel bir çevrem varmış dedim. Kitapta da zaten bu çevremi nasıl edindiğimi “İnsan Biriktirme Sanatı” başlığıyla anlattım.
 
Sen de bunlardan birisin sevgili kardeşim Anıl, tanıştığımızda konferansı dinleyen bir öğrenciydin. Kısa sürede çabanla, çalışkanlığınla ve sempatikliğinle yükseldin. Seninle gurur duyuyorum.
 
Röportaj: Anıl Sural
 
twitter.com/AnilSural
 
Toplam blog
: 32
: 1589
Kayıt tarihi
: 20.02.16
 
 

11 Ağustos 1990 Amasya doğumludur. Diyarbakır, Karabük, Sakarya, Orlando - Florida, Trieste ve İs..