- Kategori
- Söyleşi
ÖN YARGI
Nedense hayatımız hep kulaktan kulağa geçiyor. Her duyduğumuza kulak asıyoruz. Bir yere gitmeden önce, bir şey almadan önce, biriyle tanışmadan önce elimizden geldiğince bilgi almaya çalışıyoruz.
Yani ön yargı oluşturmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de genellikle kötümser oluyoruz. Edindiğimiz ön bilgilerin olumsuz olanlarını ön planda tutuyoruz.
Örneğin, bir ürün almadan önce, onunla ilgili yorum ya da değerlendirmelere bakıyoruz. Toplam 500 değerlendirme olan bir ürünün, hemen en kötü değerlendirmelerine bakıyoruz. Üstelik 500 değerlendirmenin 50 tanesi kötü olsa bile, biz bu 50 değerlendirmeyi esas alıyoruz.
Şunu unutmamalıyız; herkesin değerlendirme kıstasları farklıdır.
Ayrıca edindiğimiz ön bilginin kaynağı konusunda araştırma ve analiz yapmıyoruz.
Günlük hayatta sohbet ettiğimiz insanın, bir başka tanıdığımız insan hakkında konuşmasını dinliyor ve bir ön yargı oluşturuyoruz. Yani gıybetin dibine vuruyoruz, sonra da yargılıyoruz.
Bu konuşmayı yaptığımız kişinin doğruyu söyleyip söylemediğine, gerçeğe ekleme ya da çıkarma yapıp yapmadığına dair bir analiz, araştırma yapmıyoruz.
Her şey gerçek olsa bile empati yapmıyoruz.
Gıybeti yapılan insanın, hangi şartlar altında, hangi psikolojik durumla bahse konu davranışı yaptığını bilmiyoruz. Bunu kendisine sormayı düşünmüyoruz.
Gıybetin başlı başına yanlış bir şey olduğuna değinmiyorum bile.
Her kişinin, ailenin, kurumun iç dinamikleri vardır. Bu iç dinamiklere hakim olmadan, öğrendiğimiz konu ve davranışlar hakkında olumsuz yargılara varmak yanlıştır.
Ön yargıya bir başka açıdan bakacak olursak; çevremizle yaptığımız paylaşımlarda, samimiyetten kaynaklı olarak, eşimiz, çocuğumuz ve ailemiz ile ilgili şikayetlerimizi dile getiririz:
"Ailem bana hiç destek olmuyor."
"Bizim çocuk çok yaramaz."
"Eşim bana hiç yardımcı olmuyor." gibi şikayetlerde bulunuruz.
Tabi burada örnek verdiğim cümlelerin, gerçekte söylenenlere göre çok masum olduğunun farkındayım. Biraz düşünürsek neleri paylaştığımızı fark ederiz.
Bu durumda, bu konuşmayı yaptığımız kişilerin kafasında oluşacak ön yargıları düşünmüyoruz.
Eşimizi, çocuğumuzu ve ailemizi tanımayan ya da az tanıyan, bu konuşmaları yaptığımız kişiler, sarf ettiğimiz cümlelerin referansıyla bir bakış açısı oluştururlar.
Yani bizim yansıttığımız kadarıyla, en fazla bizim duyduğumuz kadar saygı ve sevgi duyarlar.
Ve bunun mimarı bizizdir.
Can YÜCEL'in mısralarında belirttiği gibi;
"Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin"
Yani biz çocuğumuza, eşimize ve ailemize ne kadar kıymet verirsek verelim, karşımızdaki kişi, yapılan konuşmada anlattığımız kadarı ile yargılar.
Bir de benim sinir olduğum otomatik bir ön yargı var ki o da televizyonda reklamı verilen bir ürün hakkında oluşan olumlu ön yargı.
Örneğin, 20 yıllık tecrübeye sahip bir marangozun ahşaptan yapmış olduğu ve 10 yıl garanti verdiği bir ürünü almak yerine, sırf televizyonda reklamı var diye, suntadan yapılmış bir ürünü alıyoruz.
Televizyonda tanıtımı olan ürünlerin, %100 legal olduğunu, kaliteli ve güvenilir olduğunu düşünüyoruz.
Televizyonun gerçekliğine çok inanıyoruz.
Aslında en büyük manipülasyon araçlarından biri olduğunun farkında değiliz ya da her seferinde unutuyoruz.