Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '21

 
Kategori
Güncel
 

ORMANDA NASIL KRAL OLUNUR?

Türkiye’de yaşamak ziyadesiyle zor, zor olmasının en önemli nedeni işin aslı zayıflığından kaynaklanan bir hastalık durumundan başka bir şey değildir. Bunu Avrupalılar daha önce hasta adam olarak tarif ediyorlardı. Yüz yıla yaklaşan bir yaşa gelmiş ülkemiz de söz konusu hastalıkları tedavi etme sürecinde yeterince başarılı olduğu söylenemez. Güç lazım, yetişmiş ekip lazım, birbirine inanan halk gerekli bunun için. Bu sayılan ekipler olmadığı sürece bir ülke kuru kalabalıktan başka bir şey değildir. Etki altında kalan, birlikte çıkar görmeyen, parçaları birleştirme hayaliyle değil, bütünü bölerek kendisine daha fazla pay düşmesini düşleyenlerle büyük güç merkezi olabilmek hayalden de öte bir şeydir. Bu durum binlerce fikir önderi ve aydın ile halkları birbirine düşman eden değil, birbiriyle çözülmez denen problemlerini çözen akıl dolu feraset sahibi insanlar olmalıdır ki bu topraklarda huzur eskisi gibi sağlansın, güven ortamı oluşsun. Böyle aydınlara, fikir adamlarına, feraset dolu adaletli bilgelere ihtiyacımız her zamankinden daha fazladır.

Aydın geçinen ve aydın olduğu lanse edilen kişiler yanlı fikirler ortaya koyarlarsa bunu kim sorgulayacaktır? Uzun süre bilgisiz cahil bırakılan bir halk mı? Her duyduğuna inanan (Mark Sykes’in gezi notlarına bakınız) bir halk mı? Arap dilini din,  İngiliz Dilini (80’lerden sonra yabancı dil denince İngilizcenin yanı sıra, Fransızca, Almanca da anlaşılıyordu) modernlik, gelişmişlik sanan bir halk mı? (Malum eskiler bilir, unutmuşlarsa ben yeniden hatırlatmak isterim ki eskiden yabancı dil denince, Almanca ve Fransızca da vardı ve halen üniversitelerde bu bölümler vardı ki eskiden bu üç dil arasında bir denge politikası izleniyordu. Seksenlerden sonra aşama, aşama tamamen Amerikan etkisine giren Türkiye, k12 tr kodu ile bu etkisini tamamen perçinlemiş ve Avrupa’daki Fransız ve Alman dengesini İngiltere ve ABD lehine kullanmayı yeğlemiştir.) Anadolu’da neredeyse hiçbir yatırım yapmayan ve Anadolu’yu son derece geri bırakan ve 1402’nin hıncını diğer Türk beyliklerini kimliksizleştirip, diğer halkların bir şekilde dinini, milliyet bilincinin korunmasına rağmen bu bilincin olmadığından birbirine karışmış, Türk ve Kürtler mi sorgulayacaktır? 1820’lerden sonra Osmanlı’nın Ortadoğu’dan başlayarak her eyaletinde okullar hastaneler kurmak suretiyle kendi dinlerini, kültürlerini yaymaya yemin etmiş batının yumuşak vurucu gücü misyonerlerinin okullarında eğitim alarak Türkler kaç milyon Ermeni’yi katletti diyen ve piyasanın en tanınan yazar ve eleştirmen görünümlü batı elçileri mi yapacaktır? Siyasal İslam’ın etkisinde kalan özünde bir İngiliz etkisi olduğu bugün ayan beyan apaçık ortada olan kişiler mi yapacaktır? Aydın tarihçi geçinip doğunun mazlum halklarını birbirine sonsuza kadar düşman eden arkasında güce söz etmeyen, gerçekte gerçek kışkırtıcı ve nihayetinde halkların sömürülmesinde büyük faydalar sağlayan büyük güçleri görmezden gelen yazar ve tarihçilere mi inanmalıyız? Kimdir Ermeniler ki bizim baş düşmanımız olabiliyorlar? Ya da Rumlar? Bulgarlar? Yunanistan? Bu devletlerin arkasındaki kışkırtıcı güçleri görmeden, onları da tıpkı bizim gibi yolan, sömüren halkların dramlarını anlamadan, onları gerçek düşman olarak Türk Milletinin karşısına koymak, bin yıllık Ermeni-Türk birliğine verilebilecek en büyük zarardır ki o Ermeniler nihayetinde Osmanlı’da kabul edelim etmeyelim yüzlerce sanatçı, zanaatkâr, doktor, mimar vermiş bir millettir ve Osmanlı onlara has bir halk, sadık bir dost manasına gelen “Millet-i Sadıka” neden demiştir diye düşünmek lazımdır! Kimdir bize doğru söyleyenleri, doğruca bize aktaracak olanlar!  Bur milletlerle aramızda problemin kaynağı bellidir. Biz etkilenen durumdayız. Onlar da güçsüz, hatta Ermenistan’da açlık sefalet kol geziyor. Öte yandan gerek Yunanistan, gerekse Ermenistan şunu bilmeli ve kabul etmelidir ki çok güçlü bir devlet olamadıkları takdirde Anadolu’nun tamamı aslında onların sömürgesi olsa, şu anda Türklerin ve Türkiye’nin yaşadığı kaderden farklı bir kader yaşamayacaklardır.

İnsanlar bugün şunu biliyor ve kabul ediyor ki PKK denilen eli kanlı örgüt de geçmişte Ermenilerin, Rumların, Yunanlıların, Bulgarların desteklendiği gibi batılılarca destekleniyor. Bu sayede Türkiye hem kendini Türk zanneden, hem de Kürt zanneden insanlarının ölümü ile otuz yıldan fazla süren desteği belli, akıl hocası besbelli bu çatışmaların kazananın su götürmez şekilde belli olduğu bir problem yaşıyor. “Böl-parçala-yut” modeli zayıfları birbirinden ayırırken (SSCB, Yugoslavya ve Çek Cumhuriyeti örnekleri) güçlüleri daha da birleştiriyor. (Doğu ve Federal Almanya örnekleri) “Böl-parçala-yut” modelini uygulamak için illa da Müslüman olmak gerekmiyor. Avrupa’da şu anda sırada bekleyen bir sürü devlet var. İspanya, şayet İngiltere ile karşı karşıya kalırsa, İngiltere’ye biraz daha diklenirse, balıkçılar için savaş gemileri ile tehdit edilen Katolik İspanya daha büyük sorunlarla karşılaşabilir.Doğu Avrupa’da Macaristan, Slovakya, Romanya da benzer vaziyette. Eğer bir düğmeye basılırsa henüz silahlı çatışmaların yaşanmadığı buzdolabına konan azınlık sorunları bir anda ısınabilir. Tıpkı Çek Cumhuriyeti, Yugoslavya gibi aynı şekilde bir sona doğru gidebilirler. Bu tip içeride olan iç anlaşmazlıklarda kim kazanıyor, kimler kaybediyor ona bakmak daha doğru bir tercih olmaz mı, olamaz mı?

Kural belli kardeşiyle bölüşmeyi beceremeyenler kardeşiyle dövüşür. Bir hakeme giderler. Hakem bir ücret karşılığında bu kardeşleri genellikle daha sonra yine kavga edecekleri şekilde üleştirir. Eşler de yıllarca birlikte kazandıklarını boşanırken açgözlülük ederlerse, bir kısmını mahkeme harçları için daha büyükçe bir kısmını boşanma avukatları için öderler. Eğer akıllıca paylaşırlarsa ne hâkime, ne hakeme ne de avukatlara iş kalır mı o zaman?  Başka bir kural da elbette köpeklerden korunmak için değnek taşımak iyidir ancak köpeğin sahibine köpeğini bağlatabilme gücü çok daha önemlidir. Aksi takdirde “en büyük rakibimiz Yunanistan”, “en büyük düşmanımız Ermenistan” naraları da karşılıklı atılır durulur. Ormanda kral olmak isteyen hayvan, tavşanı yendiğinde ormanın kralı olmuyor, tavşanı yenmiş oluyor. Onun için daha fazlasını yenmek aslanı yenmek gerekiyor.

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..