Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Örnek hayatlar

Örnek hayatlar
 

(Aklınızla var olur, duygularınızla yaşarsınız)

Dün radyoda ünlü bir hanımefendiyi dinledim. Doksan iki yaşındaymış. Hala bu yaşta merdiven siliyormuş. Bacağını kırdığı için şu an yapamıyormuş. Yaşadığı bu uzun yıllar içinde başından neler geçtiğini, neler neler yaşadığını anlatıyordu. Bir kısmını kaçırdım anlattıklarının.

Dinlediğim bu hayat hikâyesi bana bir konuyu anımsattı. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Eminim ki bu hanımın hayatı anlatmakla bitmeyecek hikâyelerle doludur. Bu nedenle kendisine sorsanız dolu dolu yaşadığını söyleyecektir. Oysa hayat Köroğlu destanı değildir. Böyle bitmez tükenmez hikâyeler şeklinde anlatıyorsanız demek ki hayatınız hikâyeden ibarettir.

Dolu dolu yaşanmış bir hayatı isteseniz de böyle hikâye gibi anlatamazsınız. Gözleriniz dolar. Sözcükler boğazınıza düğümlenir. Kitaptan okuyor gibi anlatılan bir hayat ne kadar uzun olursa olsun, neler yaşamış olursanız olun boş bir hayattır.

Ama işte hayatın gerçek anlamını bilmeyen bu gibi insanlar anlamlı bir yaşam sürdüklerini düşünerek bununla teselli bulurlar. Bize ne! Lakin sadece bununla yetinmezler. Örnek olsun diye gençlere de anlatırlar. Onlar bundan büyük keyif alırlar; biz de saygılı insan olalım diye sıkıla sıkıla anlattıklarını dinleriz.

Güzel konuştuğum için beni dinlemek isteyen insanlar oldu. Sıradan biri olmama rağmen ben de sayısız olay yaşamıştım. Yeteneğim olduğu için kurma öyküler de ekleyebilir, sayıyı artırabilirdim. Ama işte bunca yaşanmışlığa rağmen hayatımda insanlara anlatacak bir şey bulamıyordum. Çünkü benim gerçek hayatım anlatamadığım şeylerdi.

Aslında herkesin böyledir. Hayatınız anlatamadığınız şeyler kadardır. Çünkü gerçek hayat sadece yaşanır; anlatılamaz.

Bir insanın anlattıklarına bakarak güzel yaşayıp yaşamadığını kestiremezsiniz. Hayatı dolu dolu yaşayıp yaşamadığı onun yüzünden özellikle de gözlerinden bellidir. Ben 2003 yılından beri günlük tutuyorum. İradesiz, plansız birisi olmam nedeniyle daha doğrusu tutamıyorum. Sadece arada bir karalıyorum. Her yıla bir defter. Yedi tane defter dolmuş. Arada bir neler yaşamışım diye açıp bakıyorum. Farklı duyguları, farklı kişi ve yaşamları kendim anlayacak şekilde satırlar arasına gizlemişim. Hepsi hepsi toplasanız binlerce sayfa içinde birkaç sayfa çıkmaz. Gerisi hayat hikâyesi.

İşte bu radyonun ünlü hanım konuğu nasıl bir hayat yaşamış ki anlattıkları saatler süren bir programı doldurabiliyor. Ve adı geçen radyo bu kişinin hayatını gençlere örnek olsun diye canlı canlı kendi sesinden yayınlıyor. Büyük işler başarmış bir kişiye saygı olsun diye bunu yapabilirsiniz. Ama radyo özellikle gençlere örnek olsun diye yapıyor bunu.

Aslında hiç kimsenin hayatı bir başkasına örnek olamaz. Ben belki öyle yaşamak istemiyorum. Dağlara gidip karınca yuvalarından karınca toplamak istiyorum. Ne yapacaksın? Sana ne? Pişirip Uganda’ya satacağım.

Örnek almak, örnek olmak benim zaten onaylamadığım şeyler. Senin yaptıkların senin için önemlidir; güzeldir, değerlidir. Benim hayattan ne istediğimi bilemezsin. Bu saygıdeğer bayanlar baylar yaşadıkları her neyse bize faydası olacağını nereden biliyorlar? “Dinle de ibret al” sözü salakça bir söz.

Ama burada elbette bir şey var. Sohbet anlamında hoş vakit geçirmek amacıyla konuşurken hayatındaki güzel olduğunu düşündüğün şeyleri paylaşırsın. Doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü senin hayatın sana özel. Zaten ortada bir tane örnek var, ikincisine ne gerek var ki?

İnsanlar kendilerinden bahsetmeye bayılırlar. Birisinin sevgisini, ilgisini kazanmak istiyorsan onun abuk sabuk hikâyelerini sabırla dinle yeter. Ben akıl verme anlamında bazı güya önemli kişilerin böyle çıkıp hayatlarından örnekler vermelerini ve genç insanlarımızı yönlendirmeye çalışmalarını doğru bulmuyorum.

Bunun şöyle bir tehlikesi var: Hayat konusunda referans alınacak şey bilimin bizzat kendisidir. Bir genç beni dinleyeceğine alsın bir kitap okusun diyeceğim ama yazarların yüzde sekseni kendini anlatıyor. Zaten beni okumaktan soğutan da bu oldu. Bir yazar kendisinin dışına çıkamadığı sürece başarılı değildir. Yani demek istiyorum ki kitaplar yönlendirici oluyor. Yazarın çizdiği yörüngeye giriyorsunuz. Bağımsız düşünebilme yeteneğini kaybediyorsunuz. Bu nedenle özellikle yazarların görüşlerini anlatan kitaplar sorgulanmalıdır. Ben Nazım Hikmet değilim ki. Ama onu okuyunca onun gibi düşünmeye başlıyorum. Çoğu yazılarımda var. Bana inanmaya mecbur değilsiniz diyorum. Ama amacım öyle mi? Tek doğru benim diyor.

Siz kendiniz olduğunuz zaman değerlisiniz. Örnek almayı hayatınızdan silin; mümkünse örnek olmayı da. Değilse aynı tip insanlar doldurur dünyamızı. Benim bir örneğim hayatta olmasın. İnsanlar biraz tuhaftırlar. İlginç bir fosil diye beni kopyalamaya kalkışırlar. Vasiyette bulunacağım: Aman, sakın ha!

Her anını düşünerek yaşayan insan acınacak biridir. Hayatınız film gibi olmalıdır. Ben diyor hiç ağlamadım. Demek ki yaşamamışsın. Hayatta ağlanacak hem de hüngür hüngür ağlanacak olaylar, durumlar vardır. Demek ki sen bu olaylar, durumlar içinde yer almamışsın. Yani yaşamamışsın. Kendimi tuttum. İyi halt ettin! İçime akıttım. Zavallı bağırsaklar neler çekmiştir kim bilir.

Romanları severim. Şu yaşamadığımız ama yaşamamız gereken hayatı anlatırlar. Ne yaptın? Neler geldi başıma neler. Ya başına gelenleri bırak sen ne yaptın? Başına gelenler hayat değildir. Başkaları yaşar sen seyredersin. Olayın içinde bile olsan bu böyledir.
 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..