Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '17

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

Özbekistan

Özbekistan
 

Özbekistan başkanı Muhammed Şaybani Han.(1451-1510)


Tarihi, kültürü, etnografik bileşimi, coğrafyası ve siyasi geleneği açısından Müslüman ve Türk kökenli eski Sovyet Cumhuriyetleri arasında bulunan Özbekistan, oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu ülke İslam medeniyetinin en parlak ürünlerinin beşiğinde kurulmuş, Timur döneminin görkemini tarihi miras olarak devralmış olmasının yarattığı, kültürel bir özgüvene sahiptir.

 

Özbekistan coğrafi olarak tamamen Sovyet döneminde yaratılmış, “Özbeklik” de Özbekistan sınırları içine dahil edilen tüm nüfusa, hem eski hanlıklar(Buhara, Hive, Hokand), hem de (Müslüman) cemaat aidiyetini aşacak ortak bir kimlik olarak benimsetilmiştir. Ayrıca Özbekistan’ı Fergana vadisinde Kırgızistan ve Tacikistan’dan ayıran sınırlardaki zorlama, bu yöredeki etnik sorunları tetikleyen etmenlerden biri olmuştur

 

Tarihte ilk kez Özbek adına 13.yy. sonunda rastlanmaktadır. Cengiz Han’ın kurduğu Moğol İmparatorluğu’nun batı kolu olan Altın Ordu devletine bağlı Türk kökenli boylardan biri, bu tarihten sonra, hanları olan Özbek Han’ın adıyla (1282-1342), anıla gelmiştir. Tarihte siyasi bir güç olarak yükselmeleri ise sonraki yüzyıllarda gerçekleşmiştir.

Orta Asya’daki ilk Özbek hâkimiyeti, 16.yy.ın başında Semerkant’taki son Timur hanedanını yenerek Maveraünnehir’ de kendi devletini kuran (Muhammed) Şaybani Han ile başlamıştır. 18.yy.a kadar süren bu egemenlik, yerini aynı yörede kurulan Hive ve Hokand hanlıklarıyla Buhara emirliklerine bırakmıştır.

 

Şaybani Hanlığı ile günümüz Özbekistan topraklarına yerleşen Özbekler, aslında bu yörede yaşayan üçüncü etnik gurubu oluşturmuşlardır. Yani bugün Özbek ulusu olarak adlandırdığımız topluluk, tarihsel süreçte birbiriyle karşılaşmış, zaman içinde de birbirine karışmış üç ayrı etnik katmandan oluşmuştur. İlk katman, kentlerde yaşayan halk ile Fergana Vadisi ve civarının eski yerleşik Fars kökenli ancak zamanla dil olarak Türk’leşmiş halkıdır. “Sart” olarak adlandırılan bu gurup etnik köken olarak Taciklere daha yakındır ve yöreye göç eden Moğol ve Türk kökenli boylardan farklıdır. Şaybani Han ve Özbekler’den önce gelen ilk Türk kökenli halk, 11 ve 15.yy.lar arasında yöreye göç eden çeşitli boylardan oluşmuş ve Moğol kökenli diğer göçerlerle karışmıştı. Özbekler ise göç eden son etnik guruptu ve önemli bir kısmı, 1917 Rus ihtilâli öncesinde halâ göçerliğini ve boy özelliğini korumaktaydı.

 

Bugün Özbekistan’da gururla anılan tarihi şahsiyetler arasında en başta; İslam medeniyetinin en parlak temsilcilerinden ve insanlık tarihine de geçmiş bulunan Buharî(810-869), Farabî (870-950), İbn Sinâ( 980-1037) gibi filozof ve bilginler, kurduğu siyasi birlik ve arkasında bıraktığı anıtsal mimari simgeleriyle yüceltilen, Cengiz Han soyundan 14.yy. da hükümdar olan Timur , onun torunlarından hükümdar ve astronomi bilgini Uluğ Bey ve Büyük Timurlular hanedanlığının son döneminin şair ve devlet adamı Ali Şir Nevai( 1441- 1507) yer almaktadırlar.

 

Diğer Türk kökenli Orta Asya cumhuriyetlerinde olduğu gibi, büyük çoğunluğu Hanefi mezhebine bağlı “Sünni müslüman” olan Özbek halkının Müslümanlığı kabul edişi, birkaç evrede olmuştur. Türkistan’a İslamiyet’in ilk girişi, Buhara yöresinin 7.yy.da Araplar tarafından istilasıyla başlamış, 8.yy.ın başında da Siri Derya bölgesi tamamen müslüman olmuştu. Yerleşik halktan sonra çeşitli göçer boyların İslamiyet’e geçişi ise, 13. ve 14.yy.larda Cengiz Han’ın kurduğu Moğol İmparatorluğu’nun varisi olan Altın Ordu ve Çağatay hanlarının Müslümanlığı kabul etmesiyle gerçekleşmiş ve bu süreç, Orta Asya genelinde 16.yy.a kadar devam etmiştir.

 

Türkistan’da İslamiyet’in değişik evrelerde yayılması, aynı zamanda dinin örgütlenmesi açısından “iki temel yapı” ya eşlik etmiştir. Buhara ve çevresinde başlayan ilk aşamada resmî İslam; cami, medrese ve müftülük gibi kurumlarıyla kök salarken, 13.yy.da başlayan ikinci evrede daha çok “sufî” tarikatları rol oynamıştır. Başka bir deyişle, Çarlık Rusyası’ nın egemenliğine kadar başta Buhara olmak üzere Türkistan’da resmî İslam tüm kurumlarıyla temsil edilir ve tüm İslam dünyasında önemli bir merkez olarak kabul edilirdi. Özellikle Nakşibendi, Kübrevi, Yesevi ve Kadiri tarikatları da paralel bir yapı içinde varlıklarını sürdürmüşlerdi. Tarikatların gizliliği ve mahalle düzeyinde örgütlenebilmeleri, ayrıca resmi İslam ve kurumları, Çarlık Rusyası’nın yıkılmasından sonra yerine gelen Sovyet yönetimi tarafından yeniden düzenlendi.

 

Müslümanların dini yönetimini dört ayrı merkezde toplayan Sovyet yönetiminin , Orta Asya ve Kazakistan müslümanları için  1943 te Taşkent’te örgütlediği “Müftülük”, Özbekistan için önemli bir gelişme olmuştur. Taşkent Müftülüğü bu dört merkez içinde en güçlüsüydü. Tüm Sovyetler Birliği içinde resmi olarak çalışmasına izin verilen iki medrese (Buhara’daki Mir-i Arab ve Taşkent’teki İsmail el-Buhari) Özbekistan sınırları içindeydi ve gerçek anlamda dini yayın çalışmaları ancak Taşkent müftülüğünce yapılmaktaydı. Ayrıca, Sovyet ve yabancı hükümetler karşısında tüm Sovyet Müslümanlarını temsil yetkisi vardı. Ayrıca, SSCB.nde İslam ile ilgili uluslar arası toplantılar yine hep Taşkent, Buhara ve Semerkant şehirlerinde yapılırdı. Özbekistan ayrıca, çalışır durumda olan camilerin sayıları açısından da, Sovyet Müslüman ülkeleri içinde birinci sırayı almaktaydı.

 

Mayıs 2017 de yaptığımız gezi sırasında ülkenin büyük bir bölümünü dolaşma fırsatı bulduk. Geniş bulvarları ve parkları ilk dikkatimizi çeken özellikleriydi. Halkın cana yakınlığı ve bize olan saygısı, tarihten gelen düşünür, bilim adamı ve Timur gibi kahramanlarına sahip çıkmaları, diğer özelliklerini oluşturuyordu. Bu konuda daha geniş izlenimlerimi, “Özbekistan Gezisi” adıyla yazdığım blogda görebilirsiniz.

 

Tevfik YAĞCI,

Araştırmacı Yazar.

 

Mayıs 2017.

 
Toplam blog
: 7
: 621
Kayıt tarihi
: 20.11.15
 
 

Ödemiş Lisesi eğitimi sonrası İstanbul'da Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ni-şim..