- Kategori
- Gündelik Yaşam
Palamut Ağacı

Oturacak Dedem serin gölgesinde ve rüzgardan umacak, hatıraları getirip döksün kucağına. Çoğu kahır, azı kahkaha...
Nenem öldü.
Tüm aile buluştuk Palamut ağacının altında. Zincir gibi kenetlenmiştik. Ölüm geldi mi, ne ayrı gayrılık dinliyor ne dargınlık. Bitiyor yaşamak telaşı. Küçülüp kalıyor dünya dertleri ve eşitliyor herkesi bir gidişin karşısında.
El ele tutuşup koyulduk mezar yoluna. Yol uzadı. Sonunda acıyla yüzleşileceğinden, yakınlaştıkça uzaklaşıyordu sanki. Hayat ağırlaşıyor ama bizim dışımızdaki başka hayatlar akıyordu son hızla. Acı; ancak aynı kan, aynı kader bağı ve ortak anıları demlediklerinle sağaltılabiliyordu.
Köyün içinden sessiz bir tören havasıyla geçtik. Toprak uyanmamıştı daha, ama belli belirsiz bir bahar kokusu duyuluyordu. Küçük bir korunun içindeki köy mezarlığının içine girip taze bir mezar başında toplandık.
Bir erkeklik gösterisi sürdürmenin beyhudeliği içinde koyverdim gözyaşlarımı. Sesime şaşıyordum, beni dinlemeksizin içerden bir hıçkırık gibi yükselip gelen sesime. Sözün taşıyamayacağı ağırlığı yüklenmişti. Ağlayışa eşlik eden sesim, mezarın başında duran dedemin sesine karıştı. İnceydi, inleme desem değil, ağlama değil, daha derinden ve kesik kesikti onunki. Baktım yüzüne. Ağlıyor muydu? Hayır. En onulmaz acıların tarihçesini tutmuş, sürgünlüğü, nice ölümleri görmüş, evinden yurdundan, ailesinden olmuştu. Oturdu tevekkülle mezarın başına. Ne düşünüyordu acaba. İki gece önceyi mi?
Oturuyorlarmış başbaşa bir göz odacıklarında. Küçümen kömür sobası sönmemiş daha. Nenem, yarım asrı hayli geçmiş beraberliklerinde yine bir sohbet faslı açmak istemiş olmalı ki "çayın da çok güzel olmuş" demiş dedeme. " Ben her gün çay koyuyorum değişiklik yok" diye cevaplamış o da. Sonra can havliyle yerinden kalkmasıyla " öldüm" deyip yıkılıvermiş oracığa nenem.
Şimdi iki elini birbirinin üzerine kavuşturmuş, puslu gözleriyle artık hep uzaklara bakacağını düşündüğüm dedem sitemkârdı belki de. 93 yıllık bir ömrü yaşadıktan sonra "sıra bendeydi" diyormuş. "Azrail sırayı şaşırdı"
Duruyorduk, daha toprağı çökmemiş, kurt kuş gelmesin diye üzeri yaş dallarla örtülü mezarın başında. "Fazla toprak atmayın" diye takılırmış oysa nenem. "Ağırlık olmasın"
Sonsuz bir ağırlık vardı orda oysa. Teyzem de vardı. "Bu ne kadar acı" diye yakarıyordu. "Kalk aney, bak kimler gelmiş, senin şakaların bitmez, kalk hadi! " Belli ki affetmiyordu kendini. Yetinememiş el atamamış diye kahredip durdu. Kaldırmayı denedik, kızanlar oldu bu kadar yakarışına.Tuttum elini çıktık mezardan.
Köyün köpekleri kaybımızı anlar gibi hüzünlü gözlerle bakıp durdular.Tavuklar umursamaz,kendi çöplüklerini eşeliyorlardı yine. Sonra pişen köy ekmeğinin kokusu yayıldı ortalığa. Heybetli ölüm bir yanda, taze ekmek kokusu diğer yanda...Bu duyduğumuz koku, bize yaşamalısınız diyordu.
Nenem de bir yaz sıcağında toplaşıp meyvesi yenmez Palamut ağacı altına, ölümü değil yaşamayı kutsayalım isterdi.
Ve ağlamaktan çok, gülerek yadedilmeyi...