Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '14

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Paris

Paris
 

Notre Dame Katerdalı


Lüksemburg Paris arası otobüsle yaklaşık 3–3,5 saat. Yol dümdüz; yokuşlu, inişli değil, dönemeç yok denecek değin az. Tümü otoyol. Sürücüler, kurallara uyuyor. Kural dışı birbirini geçmek isterken öndekini sıkıştıran, birbirine hakaret eden sürücü yok; çünkü kurallar işliyor. Otobüsün penceresinden dışarıya bakıyorum, Benelüks ülkelerindeki alabildiğine uzanan düzlükler burada da devam ediyor; ancak ara sıra tepeler, tümsekler de görülüyor. Yol boyu ekili alanlar, küme küme ağaçlar, ara sıra da ormanlarla karşılaşıyoruz. Reşat Nuri’nin “Anadolu Notları”nda Bursa –Balıkesir yolunda gördüğü ve betimlediği bir yol çevresi gibi... Yalnız, çiftçinin arkasından giderek solucan arayan leylekler yok.

Gezimizin dördüncü günü  (17. Mart 2009 )öğleden sonra Avrupa’nın kalbi Fransa’nın ünlü başkenti düşler kenti Paris’teyiz. AB ülkeleri arasındaki sınırlar kalkmış. Ülkeler, bir ülkenin illeri gibi. Bir ülkeden diğerine kolaylıkla geçiliyor. AB ülkesi olmanın yararı. Hava açık, mart güneşi içimizi ısıtıyor. Haberleri izleyenler, Türkiye’nin birçok ilinde kar yağdığını söylüyorlar. Grupça geziden ayrı Jardin de Lüxsenburg(Lüksemburg Bahçesi) gezdik, dinlendik. Banklara oturarak mangalsız piknik yaptık. Çoğu insan kısa kollu gömlek, tişörtle oturmuş; güneşleniyordu. Rehber, bu mevsimde bu bölgede böyle havayı ilk kez gördüğünü söyledi. Paris, MÖ. Üçüncü yüzyılda Parisli olarak bilinen Galyalı bir kabile tarafından İle de la Cité'dekurulur. İle de la Çité, İle Saint-Louis ile birlikte Seine Irmağı'nın içinde bulunan iki adacıktan biridir. Sonrasında Romalılar tarafından Lutetia adı verilen kenti, iki kıtaya tahta köprüler bağlamaktaydı. İ.S. birinci yüzyıldan itibaren gelişmeye başlayan şehir, dördüncü yüzyıldan itibaren ise Paris adını aldı.

Otobüsle panoramik kent turumuz başlıyor. Rehber, buralarla ilgili açıklamalar yapıyor. Buralar, düş evrenimde oluşturduğum denli ilgi çekici ve gösterişli değil.Champ Elysées’e, bizim Beyoğlu Caddesi gibi. Diğer cadde ve bulvarlar da Levent- Beşiktaş- Dolmabahçe ya da Vatan Caddesi’nden çok farklı değil. Farklılık; düzende, temizlikte, trafikte en önemlisi de insan davranışlarında. Kavga, gürültü, korna sesi, yaya kaldırımları işgal eden arabalar yok. Kurallar işliyor.

Herkes ivedilikle ve coşkuyla görebildiği kiliseleri, meydanları, binaları, caddeleri videoya almaya ya da resimlemeye çalışıyor.”Fransa iki yerden oluşur” derler. Bu iki yerden biri Paris’tir, diğeri “geri kalan her yer!” Paris ‘i bu denli ünlü kılan Eiffel Kulesi’,Versaille Sarayı, Notre Dame Katedrali, ünlü alışveriş caddesi Champs Elysées’i, Louvre Müzesi, Zafer Meydanı veTakı, Napolyon’un Mezarı; Seine Nehri ve bu nehir üzerindeki tarihi köprüler...

Paris, bu kadar da değil... Abdülhak Hamit, Paris için “Bir kızdır. Evet, kızoğlankızsa güzeldir. Hem de süslü püslüdür...” demiş. Ahmet Haşim’in ilgisini kadınları çekmiş.”Paris’in hakiki sokak ruhu kalabalık, evler, mağazalar, ağaçlar, otomobiller değil, o sade giyinmiş, o eşsiz Paris kadının, bütün musikilerden daha güzel olan cıvıltısı ve onun etrafta dağıttığı pudra ve lavanta kokularıyla dolan, o anlatılmaz, o hafif, o sevimli, o sarhoşlatıcı tatlı havadır.”Ahmet Hamdi Tanpınar, Paris’te yolunu yitirince kendini Çiçek Hal’inde bulmuş.”Birdenbire çevrem çiçek kesildi. Meğer Hal’e gelmişim. Ulu Tanrım! Ne çiçek mahşeriydi. Sanki bütün divan edebiyatı, Peymaları, sümbülleri, menekşe ve şakayıkları, ortancalarıyla oradaydılar. Sözde ad saydım... En aşağı adını bilmediğim otuz çiçek daha vardı. Kaldırımlar, yollar o akşam saatinde eski katedrallerin camlarına benziyordu. Her yerde ışığın ve rengin kasidesi...”

Peyami Sefa’yı, Paris’in genişlik ve aydınlık izlenimi şaşırtıyor.”Kendime Paris’in kartpostal görünüşlerine karşı hiçbir panorama şaşkınlığı adamamış olduğum halde geceleyin bu kentin içinde bütün olanak ölçülerimizi aşacak biçimde bizi derinlere çeken bu genişlik ve aydınlık izlenimleri karşısında cidden şaşırdım. Bu genişliğin, gökyüzünün mesafe sonsuzluğundan ürken Paskal’ın beynindeki genişlikle ve bu aydınlığın Fransız düşüncesine kimlik veren üslup ve anlatım aydınlığıyla bir ilgisi olduğunu hemen sezdim.” Belki de bu aydınlık Fransız İhtilali’nin getirdiği “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” rüzgârıdır ki bugün Fransız üniversitelerinin birçoğunun kapısına kazınmıştır.

Gecenin karanlığının inmesiyle baştanbaşa sarı, kırmızı, mavi, lacivert ışıklarda yüzen binalar. Işıkların oynaştığı Eiffel Kulesi. 12. yüzyılda yapımına başlanan ve dünyanın en güzel kiliselerinden birisi olarak kabul edilen Notre Deme Katedrali. Tek gözlü, kambur, topal, sağır çancı Quasimodo. Kulaklarımdan yıllarca silinmeyen çan sesleri, öğrencilik yıllarımda gördüğüm Notre Deme de Paris filmine götürdü. Victor Hugo, Quasimodo’yu şöyle betimliyor:”Hangi konuda olursa olsun, hemen hemen hiçbir şeyi birden kavrayabildiği yoktu. Dış âlem ona bizden çok uzak görünüyordu. Her zaman kötülük düşünüyordu; bu da şansızlığının ikinci etkisiydi. Kötüydü, çünkü vahşiydi; vahşiydi, çünkü çirkindi.”

 Paris adını Galya halklarından Parisli'lerden almaktadır. "Paris" aslında Romalıların "Lutetia" yerine kullandıkları "Civitas Parisiorum" (Parissilerin şehri) adının zamanla değişmesi sonucu oluşmuştur. Paris aynı zamanda şehrin etrafındaki yöreye de ("Parissi") verilen isim olmuştur. Cormeilles-en-Parissi ve Fontenay-en-Parissi gibi şehirlerin isimlerinde buna rastlanır.

Bu adın kaynağı tam olarak bilinememektedir. Paris bölgesinde çokça bulunan taş ocaklarına istinaden Galece "kwar" (taş ocağı) kelimesinden geliyor olabilir. Başka etimolojilerde önerilmiştir. Pierre Hubac ve Cheikh Anta Diop'a göre, Parissilerin adı Mısır tanrıçası İris’ten gelmektedir çünkü Paris bölgesinde İris’e adanmış birçok tapınak ya da Eski Mısır dilinde "per Isis" bulunmaktaydı. Bir efsane de Paris adını dalgalar altında kalıp denize batan efsanevi Ys şehriyle birlikte anar. Maurice Druon "Paris de César à Saint Louis" (Sezar'dan St. Louis’ye kadar Paris) adlı kitabında Paris adının Galece "par" (gemi) sözcüğünden geldiğini iddia eder. Şekli gemiye benzeyen, su üzerine kurulmuş, geçimini suya borçlu olan ve ismini de belki sudan almış olan bir şehir. Bir ada olan Lutèce'in refahı "gemiciler" tarafından sağlanıyordu ve bu gemicilerin sembolü olan gemi de şehir armasını oluşturmuştur

Aynı dönemde şehrin çevresi surlarla çevrildi ve kuzeybatısında Marais adı verilen bir bölge oluşturuldu. O dönemlerde soyluların yaşadığı bu yerin doğusunda ise Fransız Devrimi'nden sonra yıkılan Pastille Kalesi ve hapishanesinin bulunduğu Pastille Meydanı vardı.Notre Deme Katedrali'nin de üzerinde bulunduğu İle de la Çité, orta çağ Fransa'sının merkezi kabul edilmişti Paris’in o dönemlerdeki bilim merkezi ise 1257’de kurulan ve Paris’in en büyük okulu olan Sorbonne Üniversitesi ‘ydi

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..