Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '14

 
Kategori
Deneme
 

Pavlov'un köpeği ya da maymunlardan ne farkımız vardır bizim

Pavlov'un köpeği ya da maymunlardan ne farkımız vardır bizim
 

birşey var anlamadığım bu yasaklarda 

ben güldükçe neden karartılır ışıklar 

duvarlar yükseltilir köpekler kışkırtılır

Hasan Hüseyin (Korkmazgil)

1904’te “Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü”nü kazanmış ünlü bir “bilim adamı”ndansöz edeceğim bugün.

Kim mi bu bilim adamı?

Kısaca “Pavlov” diye bilinir ama tam adını yazayım: İvan Petroviç Pavlov…

Evet, bir Rus bilgini… 1849’da Çarlık döneminde doğmuş, durmadan dinlenmeden son nefesine kadar tıp alanında çalışmış, 86 yaşındayken 1936’da ölmüş bir hekim…

Çalışmalarıyla özellikle “deneysel psikoloji” alanını derinden etkilemiş. Bunun içindir ki, fizyoloji ve psikoloji bilim dallarının kurucusu kabul edilir.

1950’li yıllarda “Öğretmen Okulları”nda okutulan “Eğitim Psikolojisi” kitaplarında mutlaka adından söz edilirdi.

Niçin mi?

Yaptığı deneylerle “şartlı refleks”i keşfeden bir bilgindir; çünkü o. Dolayısıyla, O’nun bu keşfi (buluş) eğitimcileri yakından ilgilendirmiştir

Nedir mi bu “şartlı refleks” deneyi?

Ondan da söz edivereyim kısaca:

Pavlov, laboratuvarında köpekler üzerinde deney yaparken, birkaç kez zil çaldığı halde hayvanların fizyolojik olarak hiçbir tepki vermediğini görür. Denemeye şöyle devam eder: Önce zil çalar, sonra et verir. Birkaç kez bu uygulamayı yaptıktan sonra, zil çalar ama et vermez. Fakat köpek, her zil sesinden sonra et verileceğini öğrendiği için, salya akıtmaya başlar. “Şartlı refleks” denen şey budur işte!                                  (“Limonu görünce, dilimizin kendiliğinden sulanması” diyeyim de gerisini siz anlayıverin artık!)

Pavlov, kendini bilimsel çalışmalara öylesine kaptırır ki, çoğu kez günlük işlerini ya unutur; ya eksik, ya da yanlış yapar.

Ünlü bilgin Edison da öyle değil miymiş? Öğretmenleri nerdeyse “geri zekâlı” sanıp, “Ne bizi yorun, ne kendinizi… Alın bu çocuğu okuldan” dememişler mi ailesine?

Edison’dan bir farkı yok; O’nun da… Karısının deyişiyle,“Kendisine bir takım elbise alamayacak kadar beceriksiz”dir. Dahası, 73 yaşında, laboratuvarına gitmek üzere tramvaya biner, fakat tramvay henüz durmadan inmeye kalktığı için düşüp bacağını kırar.

Olaya tanık olan bir bayan, O’nun ünlü bilgin Pavlov olduğunu öğrenince, “Vay canına! Burada çok zeki ama ayağını kırmadan tramvaydan nasıl ineceğini bilemeyen bir adam var” der.

Haksız mı?         

Neyse efendim! Anlayan anlamıştır. Pavlov’la başlayıp Pavlov’la bitirecek değilim bu söyleşiyi. O’ndan çok sonra yapılmış, ilginç bir “şartlı refleks” deneyinden söz edeceğim şimdi de:

Bu kez bilginlerimiz, beş maymun koyarlar kafese. Ortasına bir merdiven… Tepeye de iple asılı bir kangal muz… Muzları almak için, merdivenden tırmanan her maymuna soğuk su sıkılır. Bu nedenle beş maymun da her deneme sonunda başarısız olup muzlara ulaşamadan inmek zorunda kalır merdivenden. Ve bir süre sonra, muzlara doğru yeni bir atılım yapmak isteyeni, öteki maymunlar engellemeye başlar.

Deneyi yapanlar, bu kez maymunlardan birini dışarı alıp yerine yeni bir maymun koyarlar. Yeni gelenin ilk işi, muza ulaşmak için merdivene koşup tırmanmak olur. Ancak, bu deneyi daha önce yapıp başarısız olan öteki dört maymun buna izin vermez. Israrcı olunca da onu bir güzel pataklarlar. Çaresiz, o da çekilir bir köşeye; hemcinslerinin bu davranışından hiçbir şey anlamamış olarak…

Islanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir. Muzu görür görmez, merdivene koşar o da. Fakat öteki dört maymun, “Hayır, olamaz!” deyip bir güzel döverler onu da. En şiddetli karşı çıkıp en istekli vuran da hangisidir; tahmin edebilir misiniz?

Evet, aynen düşündüğünüz gibi, biraz önce, ıslanmış dört maymun tarafından engellenen ve ilk dayağı yiyen birinci yeni maymun… (Tabiî ya, benim alamadığımı kimse almamalı, benim yiyemediğimi kimse yememeli!)

Devam ediliyor deneye: Bu kez, ıslak maymunlardan üçüncüsü değiştirilir. Yeni gelen de ilk hücumunda ötekiler tarafından en sert biçimde engellenip cezalandırılır. Islak maymunlar, yeni gelenleri niçin dövdüklerini biliyorlar da ıslanmamış iki maymun neden yeni gelen üçüncü maymunu dövdüğünü biliyor mu acaba?

Ve geldik işte sona:

Deneye ilk başlandığında ıslanan maymunların dördüncüsü ve beşincisi de değiştirilir, yenileriyle. Değiştirilir de, “Böyle gelmiş, böyle gider” düzeni hiç değişmez!

Kafeste, soğuk su sıkılarak ıslanmamış dört maymun vardır. Ortada bir merdiven ve tepede iple asılı bir kangal muz olduğu gibi durmakta; ama hiçbir maymun, merdivene tırmanmayı bırakın, yaklaşmamaktadır bile.

Zavallı maymunlar! Göz göre göre muz orada duracak, neredeyse açlıktan ölecekler kafeste!

Ne acayip insanlardır, bu “bilim”le uğraşanlar! Zamanlarını boşa harcayıp ne gereksiz, ne mantıksız deneyler yaparlar böyle!

Zil sesiyle et yemeye alışan köpek, zil çalıp et vermeyince salyası akarmış da… Ne demek istiyor, bu Pavlov denen adam? Ben köpek miyim? Biz köpek miyiz? Tutmuşlar, “Nobel Tıp Ödülü” vermişler bir de! Daha başka, “mantıksız deney yapan” başka birini bulamamışlar mı?

Ya bizim ders kitapları yazarlarına ne dersiniz? Öğretmen olacak gençlerimize ne diye bu adamın adını ve deneyini ezberletirsiniz ki?

Haydi, Pavlov ve köpeği neyse ne de… Ya şu maymun deneyine ne dersiniz? Ne demek istiyor, bu deneyi yapıp yayımlayanlar?

Biz maymun muyuz kardeşim? Ya da, “Elin İngiliz gâvuru”(!) Charles Robert Darwin’in (1809 – 1882) iddia ettiği gibi, “maymunlardan mı geliyor soyumuz” bizim?

Öyleyse, kutsal kitaplarda sözü edilen Adem ve Havva ne oluyor pekiyi?

Bir şeyleri ne güzel ezberlemiş gidiyorken, ne diye kafamızı karıştırıp duruyor; kendini bilmez, haddini bilmez bu bilim insanları!

Maymunlarla ilgili bu deneyi anlatmakla, “Bizlerin, kafesteki bu beş maymundan hiçbir farkımız yok” mu demek istiyorlar?

Olur mu, olur mu hiç! Ne benzerliğimiz var bizim, kafesteki akılsız o beş maymunla?

Ne yani, ülkemizin ilerlemesi, kalkınması, uygarlaşması, zenginleşmesi, “Muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkması” için canla başla çalışanlara, yeni yollar ve yöntemler önerenlere engeller mi çıkarıyoruz? İftiralar atarak yıpratmaya, asılsız suçlamalar yaparak korkutmaya, daha da olmazsa ayağına çelme takıp düşürmeye mi uğraşıyorsunuz?

Yine de yılmayıp inat edenler olursa, sahte kanıtlar ve yalancı tanıklar göstererek zindanlara mı atıyoruz? Zindana atamadıklarımızı, “kimvurdu”ya getirip (fâili meçhul yapıp) öteki dünyaya mı uğurluyoruz?       

Yakışır mı öyle bir alçaklık bize! Hayvanlar bile yapmaz; böyle bir hainliği, hemcinslerine.

Sonra da anne, baba, öğretmenler ve “âkil insanlar” olarak en zeki, en yetenekli gençlerimize, “Sakın yeni yollar denemeye kalkmayın! Böyle gelmiş, böyle gider! Bak; falanın filânın başına neler geldi!   Hayatınızı mahvetmeyin. Annenizi, babanızı ve sizi sevenleri arkanızdan ağlatmayın…” deyip onların gözünü mü korkutuyoruz?

Yok canım! Yakışır mı hiç bize, böyle anlamsız öğütler vermek, gençlerimize!

Pavlov’un köpeğiyle de bir ilgimiz, benzerliğimiz olamaz bizim; kafesteki akılsız o beş maymunla da!..  “Yaratılmışların en şereflisi” insanız biz; “insan”!

Var mı aksini iddia edecek bir can?

Hodri meydan, hodri meydan!..

 Hüseyin Erkan

hseyin.erkan@yahoo.com.tran

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..