- Kategori
- Deneme
Pazar keyfi
Pazar keyfi için...
Sabah olmuş, saat onu çoktan geçmiş, hatta bazıları içinse öğlen olmak üzere. Hanım kadınlar çoktan kalkıp, kahvaltı için çay suyunu ateşe koyup, şöyle bir ortalık toparladıktan sonra, akşam yemeklerini bile ocağa oturtmuşlardır. Balkondan çırpıştırılan çarşaflar, paspaslar falan derken bir de kapı önü ya da bahçe-balkon muhabbetleride edilmiş, Fatmagül'e, Hürrem Sultan'a bile birazcık deyinilmiş, ya da bugün gidilecek gün için saat bile planlanmıştı.
Elime bir fincan çay alıp çıktım bahçeye, mevsim gereği sık yıkanmadığından tozlanan sandalyelerden birine oturdum, üstümdeki pijamalarım toz oldu. Aman ne gam.
Dalgın dalgın oturmuş çayımı yudumlarken, hızlı adımlarla biri geldi yan bahçeden. Kafamı çevirdim baktım. Uzun saçlı, genç, güzel bir kız, yaydığı enerji bahçeyi sardı birden. "Selam" dedi geldi karşıma oturdu, baktım öylece yüzüne, gözlerine, gençliğine, güzelliğine...
Kızla daha iki laf edemeden kapı çaldı, kalktım açtım. Biri kucağında biri yanında iki çocuk olan bir kadın geldi. Dünya güzeli iki kız çocuğu vardı yanında. Kocaman bi çanta vardı elinde, yedek bezler, mamalar, biberonlar, emzikler, yedek giysiler, koşuşturup duruyordu, iki kelam etmek ne mümkün. Birinin uykusu geldi, diğerinin karnı acıktı derken nefessiz kaldı kadıncağız.
Tekrar kapı çaldı. Miskinliğim üstümde ya bugün ne gelen biter ne giden diyerek kalktım açtım kapıyı. Biraz yorgun, biraz gergin, biraz da dalgınca orta yaşlı bir hanım belirdi kapıda, Şık giyinmişti, siyah pantolon-ceket içine uçuk pembe tonlarında bir bluz giymişti, ökçeli şık pabuçlar vardı ayağında. Kendisi gelmişti ama sanki kafası hala bi yerlerdeydi, yorgundu beyni belli.Çalışan kadın yorgunluğuydu bu.
Benim elimde fincanım, onlar da masanın çevresindeki koltuklara oturdular, bari dedim onlara da birer çay ikram edeyim. Biraz da sohbet ederiz. Çayları getirdim ama, sohbet edebilmek ne mümkün. Ne aynı şeyleri düşünebiliyoruz ne de aynı şeyleri konuşabiliyoruz. Birimizin dediğini diğeri anlamaz, diğerinin dediğini diğeri dinlemez, herkes ayrı telden çalıyor.
Misafirlerimin birine heryer, herşey toz pembe, aşıkmıdır nedir, lay lay lom havalarda.
Diğerinin aynaya bakmaya bile zamanı yok, gündüz işyerinde akşam olunca evi, eşi, çocukları, yemek bulaşık, ütü, çocukların ödevleri bilmemne derken kendinden geçmiş kadıncağız. Sohbet edecek hali bile kalmamış. Eteklerinde zil çalıyor koştururken.
Diğer hanım, sanki yıllarca lokomotif olmuş da, şimdi gara getirmiş katarı, ne yolculuk kalmış ne yolcular...
Bir curcuna aldı gidiyor bahçede, bakakaldım onlara.. Derken sinirim zıpladı birden, "Pazar pazar sinirimi bozmaya mı geldiniz" diye söylendim hepsi bana benzeyen davetsiz misafirlerime. Genç kız ben, anne ben, çalışan kadın ben... Beklesem daha kimler gelecekti kimbilir. Yıllarca çalışmış didinmişim, şurada unumu elemişim eleğimi de duvara tam asmışım "Ne sizinle ne anılarla uğraşacak halim yok" dedim ve kibarca kapı dışarı ettim, söylendim durdum arkalarından.
Aldım çayımı geçtim bahçeye pazar keyfime kaldığım yerden devam ettim.