Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '11

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Pembe topuklar

Pembe topuklar
 

Gül'ün gözüyle;  

**Bundan sonraki yazılarımın başlangıcında bu "özel ifade" olacak, taklitlerinden sakınınız. :-))) **  

Belli bir yaşa gelmiş olanlar hayatın her türlü zevkini tatmışlardır.  

Peki sormak isterim, kaç kişi "pembe topuk" öpmüştür?  

Herkes kendi ayağına, eşinin ayağına topuğuna bakıyor (gibi)...  

Zahmet edip bakmayın, o pembe topuklar ne sizde var ne de eşinizde...  

Ama varsa kucağınızda minik, kanatsız bir meleğiniz, bakın onun topuklarına...  

Pembe, pespembe topuklarına...Ne kadar yumuşak, ne kadar taze ve ne kadar öpülmeye değer...  

İşte o küçük hokkabazın pembe topuklarından bahsetmek istiyorum...  

Elinize aldığınızda gıdıklandığından mı acaba, kıkırtıları artıyor. Odanın her tarafını onun neşeli gülücük sesleri kaplıyor...Kendisi de dahil, yanında kim varsa keyfin zirvesine ulaşıyor :-)))  

*****  

Antalya'nın sıcaklarına dayanamayan ufaklığı gönderdik İstanbul'a, anneannesinin yanına...  

Kaldık biz bize, evde sanki sağır-dilsizler yaşıyor, bir sessizlik, bir sessizlik...  

Tüm şamatayı yapan bizim buçukmuş meğer...Canımmmm,  

Gittik arkasından, bir haftalık beraberlikten sonra döndük yine esas mekana...  

Yine gideceğiz, bu yaz böyle geçecek, periyodik "git-gel" lerle...  

Bu arada hasreti tanıdım yakından, hasretin dayanılmazlığını...  

Vuslatın (kavuşmanın) mutluluğunu hayal ederek hasretin acısını güzelliğe dönüştürdüm.  

Evet, hasret çekmek de güzel, sonunda kavuşmalar varsa...  

*****  

İstanbul aşığı Yahya Kemal'e sormuşlar:  

-Ankara'nın nesini seviyorsunuz? diye...O da:  

-"İstanbul'a dönüşünü" diye cevaplamış...  

Bana da deseler ki, hasretin nesini seviyorsunuz? Hiç tereddüt etmeden:  

-"Bitimindeki kavuşmaları" diye cevaplarım...  

Şu an bu blogu bana yazdıran, kıkırdayan Mehmet Burak'ın gözlerinden gözlerime akan sevginin derinlikleriyle öptüğüm yumuşacık pembe topuklarının özlemi...  

Bana hayat veren, sıcaklarda içimi serinleten, ruhumu gençleştiren taze kan...  

Onunla can buldum...  

Yaşantım boyunca "yaşlanamıyorum" diye şikayetlerim vardı, fiziken yaş almama rağmen ruhum hep aynı kalıyordu...  

Şimdi tedavisiz bir durumda çakılı kaldım, Onsekiz, yirmisekiz, en son kırksekiz...Elli olamam ben...  

Gitgide daha da küçülürüm, neden mi? Torunum beni babaannesi gibi hissedemiyor, oyun arkadaşı sanıyor da ondan...  

Pembe topuklu küçük oyun arkadaşım...  

Evimizin küçük prensi...Minik dev! adam...  

Yaşam pınarım...  

Sevgilerle...  

Yurdagül Alkan.  

 
Toplam blog
: 344
: 1671
Kayıt tarihi
: 09.04.09
 
 

Özel bir finans kuruluşundan emekliyim. Hayatın her aşamasını acısıyla tatlısıyla yaşamış biri ol..