- Kategori
- Güncel
Prof. Şerif Mardin'i göreve davet...

Bu defa bir akıllı kuyuya taş attı, bazı köşe yazarlarımız ve bazı blogcularımız bir türlü çıkaramıyorlar. Günlerce türbanla yatıyoruz, türbanla kalkıyoruz. Türbana alıştık, MB sayfaları çarşaftan, peçeden, sarıktan ve cübbeden geçilmiyor. Ünlü köşe yazarlarımızdan örnekler vermek istiyorum;
Bir bayan yazar, evlerine gelen hizmetçilerin örtündüğünden dem vuruyor. Eğer mahalle Baskısı gerçek olursa, kızıyla beraber Türkiye'yi terkedeceğini yazıyor. Ama, yazısında her nedense bu hizmetçilerin görüşlerini ve neden örtündüklerini, onların ağzından söyleme ihtiyacı hissetmiyor. Demek ki aralarında duvar var, hiç konuşamıyorlar. Üstelik mesleği gazetecilik. Çok tuhaf!
Yine çok önemli bir yazar, sekreterine gelen telefondan bahsediyor. Telefondaki kişi, arkadaşlarının "Eğer o yazar oruç tutmuyorsa yazısını okumak günahtır" dediklerini, bu yüzden yazarın oruç tutup tutmadığını öğrenmek istediğini söylüyor. Sekreterinin de orucun kişisel bir inanç sorunu olduğunu söyleyerek telefonu kapattığını yazıyor.Vay be! Ben bile o yazara kolay kolay ulaşamayacağımı düşünürken, bu zihniyette sıradan bir vatandaş kolaylıkla ulaşabiliyor ve bu soruyu sorabiliyor. Çok komik değil mi? Kusura bakmayın ama, çok garipsedim. Benim bildiğim gazeteci şüpheci ve araştırmacı olur. Böyle bir ortamda birileri provakasyon yapıyor olamazlar mı? Telefonu yüzüne kapatacak yerde, kim olduğunun araştırılması gerekmez miydi? Demek ki sırça köşklerde gazetecilik böyle oluyor!
Muhalif yazarları söylemeye gerek yok. Onlar da oruca kafayı takmışlar. Oruç tutmayanlara baskı oluyormuş! Sizler gazetecisiniz. Siz bilemezseniz kim bilecek. Geçmiş yıllardaki gazete arşivlerine bakınız; Ramazan aylarında benzer, hatta daha vahim münferit olaylar hep olmuştur. Yeni bir şey değil ki! Ama maksat başka olunca durum değişiyor.
Nasıl ki, 28 Şubat sürecinde, Sincan'da her yıl yapılan "Kudus'u Anma Günü" ilk defa yapılıyormuş gibi, nasıl da "Sincan Depremi" olarak takdim edilmişti! Lütfen hatırlayınız...
Hele büyük bir tv kanalının meşhur anchormaninin Mahalle Baskısı olayını acemice kurgulaması ve dramatize etmesi kendi kariyerine hiç de yakışmadı. Genç bir kızın heyecanla kekeleyerek: "O zaman ben de örtünürüm" demesi veya dedirtilmesi üzerine anchorman gayet endişeli bir eda ile: "Bakın işte görüyor musunuz? Mahalle Baskısı bu" diye ilan etmesi kendisini de ofsayta düşmekten kurtaramadı. Ertesi günkü muhalif yazarların yazı başlıkları ve konuları belirlenmişti bile;
"Günaydın", "Geçmiş Olsun", "Uyan da Balığa Gidelim" diyorlardı kendisine...
Hocam, bu taşı kuyuya siz attınız, yine siz çıkaracaksınız, çıkarmak zorundasınız. Bunu istemek, sizi yetiştiren, dünya çapında bir bilim adamı yapan bu milletin hakkı. Ayrıca, bilimsel sorumluluk da bunu gerektirir.
Hocam, sizin söyledikleriniz bilinmeyen bir şey değildi ki... Herkesin bildiği birşey;
Plaja giyinik giden bir insan o ortamda rahatsız olur. Ya kendisi de soyunur, ya da plaji terkeder. Herkesin kendisine baktığını ve ayıpladığını zanneder.
Kusura bakmayın hocam, bu manzaranın müsebbibi sizsiniz. Bunu düzeltmek de size düşüyor. Bilimsel olarak durumu ispatlamak zorundasınız. Evet Mahalle Baskısı bilinen gerçek sosyolojik bir olay ama, açıklamalarınızla Türkiye'de anlaşılan veya anlaştırılmaya çalışılan; AKP iktidarı ile beraber başörtülülerin sayısı arttığı, üniversitelerde serbest bırakılması halinde çoğunluğun türbanlı olacağı ve olmayanlara baskı uygulanacağı, sonuçta onların da örtünmek zorunda kalacaklarıdır.
Hocam, şimdi size düşen görev, bir jeolog veya jeofizikçi gibi araziye inmektir. Olayları yerinde incelemek zorundasınız. Sizin araziniz, tabii ki mahalleler;
1- 70'li yıllarda üniversitelerde serbest olan ve sorun yaşanmayan türbanın, şimdi serbest kalması halinde neden Mahalle Baskısı'na yol açacağını,
2- Mahalle Baskısı'nın anavatanı mahallede, sokakta, çarşıda sorun olmayan türbanın üniversitede neden sorun olduğunu,
3- Türbanda sürecin ne yönde işlediğini, gerçekten türbanda bir artış eğilimi varsa bunun sosyolojik nedenlerini,
4- AKP'nin sürece olumlu veya olumsuz katkısının olup olmadığını,
bilimsel kriterlere uygun bir raporla açıklayınız.
Bir bilim adamı sorumluluğuya lütfen gereğini yapınız. Yapınız ki; Mahalle Baskısı mahalle dedikodusuna dönüşmesin...
Ve eğer, gerçekten bir tehlike varsa, devlet de, devletin kurumları da hukuk kuralları içerisinde, hukukun üstünlüğünü zedelemeden gereğini yapsınlar, gerekli tedbirleri alsınlar ve uygulasınlar.
Bir bayan yazar, evlerine gelen hizmetçilerin örtündüğünden dem vuruyor. Eğer mahalle Baskısı gerçek olursa, kızıyla beraber Türkiye'yi terkedeceğini yazıyor. Ama, yazısında her nedense bu hizmetçilerin görüşlerini ve neden örtündüklerini, onların ağzından söyleme ihtiyacı hissetmiyor. Demek ki aralarında duvar var, hiç konuşamıyorlar. Üstelik mesleği gazetecilik. Çok tuhaf!
Yine çok önemli bir yazar, sekreterine gelen telefondan bahsediyor. Telefondaki kişi, arkadaşlarının "Eğer o yazar oruç tutmuyorsa yazısını okumak günahtır" dediklerini, bu yüzden yazarın oruç tutup tutmadığını öğrenmek istediğini söylüyor. Sekreterinin de orucun kişisel bir inanç sorunu olduğunu söyleyerek telefonu kapattığını yazıyor.Vay be! Ben bile o yazara kolay kolay ulaşamayacağımı düşünürken, bu zihniyette sıradan bir vatandaş kolaylıkla ulaşabiliyor ve bu soruyu sorabiliyor. Çok komik değil mi? Kusura bakmayın ama, çok garipsedim. Benim bildiğim gazeteci şüpheci ve araştırmacı olur. Böyle bir ortamda birileri provakasyon yapıyor olamazlar mı? Telefonu yüzüne kapatacak yerde, kim olduğunun araştırılması gerekmez miydi? Demek ki sırça köşklerde gazetecilik böyle oluyor!
Muhalif yazarları söylemeye gerek yok. Onlar da oruca kafayı takmışlar. Oruç tutmayanlara baskı oluyormuş! Sizler gazetecisiniz. Siz bilemezseniz kim bilecek. Geçmiş yıllardaki gazete arşivlerine bakınız; Ramazan aylarında benzer, hatta daha vahim münferit olaylar hep olmuştur. Yeni bir şey değil ki! Ama maksat başka olunca durum değişiyor.
Nasıl ki, 28 Şubat sürecinde, Sincan'da her yıl yapılan "Kudus'u Anma Günü" ilk defa yapılıyormuş gibi, nasıl da "Sincan Depremi" olarak takdim edilmişti! Lütfen hatırlayınız...
Hele büyük bir tv kanalının meşhur anchormaninin Mahalle Baskısı olayını acemice kurgulaması ve dramatize etmesi kendi kariyerine hiç de yakışmadı. Genç bir kızın heyecanla kekeleyerek: "O zaman ben de örtünürüm" demesi veya dedirtilmesi üzerine anchorman gayet endişeli bir eda ile: "Bakın işte görüyor musunuz? Mahalle Baskısı bu" diye ilan etmesi kendisini de ofsayta düşmekten kurtaramadı. Ertesi günkü muhalif yazarların yazı başlıkları ve konuları belirlenmişti bile;
"Günaydın", "Geçmiş Olsun", "Uyan da Balığa Gidelim" diyorlardı kendisine...
Hocam, bu taşı kuyuya siz attınız, yine siz çıkaracaksınız, çıkarmak zorundasınız. Bunu istemek, sizi yetiştiren, dünya çapında bir bilim adamı yapan bu milletin hakkı. Ayrıca, bilimsel sorumluluk da bunu gerektirir.
Hocam, sizin söyledikleriniz bilinmeyen bir şey değildi ki... Herkesin bildiği birşey;
Plaja giyinik giden bir insan o ortamda rahatsız olur. Ya kendisi de soyunur, ya da plaji terkeder. Herkesin kendisine baktığını ve ayıpladığını zanneder.
Kusura bakmayın hocam, bu manzaranın müsebbibi sizsiniz. Bunu düzeltmek de size düşüyor. Bilimsel olarak durumu ispatlamak zorundasınız. Evet Mahalle Baskısı bilinen gerçek sosyolojik bir olay ama, açıklamalarınızla Türkiye'de anlaşılan veya anlaştırılmaya çalışılan; AKP iktidarı ile beraber başörtülülerin sayısı arttığı, üniversitelerde serbest bırakılması halinde çoğunluğun türbanlı olacağı ve olmayanlara baskı uygulanacağı, sonuçta onların da örtünmek zorunda kalacaklarıdır.
Hocam, şimdi size düşen görev, bir jeolog veya jeofizikçi gibi araziye inmektir. Olayları yerinde incelemek zorundasınız. Sizin araziniz, tabii ki mahalleler;
1- 70'li yıllarda üniversitelerde serbest olan ve sorun yaşanmayan türbanın, şimdi serbest kalması halinde neden Mahalle Baskısı'na yol açacağını,
2- Mahalle Baskısı'nın anavatanı mahallede, sokakta, çarşıda sorun olmayan türbanın üniversitede neden sorun olduğunu,
3- Türbanda sürecin ne yönde işlediğini, gerçekten türbanda bir artış eğilimi varsa bunun sosyolojik nedenlerini,
4- AKP'nin sürece olumlu veya olumsuz katkısının olup olmadığını,
bilimsel kriterlere uygun bir raporla açıklayınız.
Bir bilim adamı sorumluluğuya lütfen gereğini yapınız. Yapınız ki; Mahalle Baskısı mahalle dedikodusuna dönüşmesin...
Ve eğer, gerçekten bir tehlike varsa, devlet de, devletin kurumları da hukuk kuralları içerisinde, hukukun üstünlüğünü zedelemeden gereğini yapsınlar, gerekli tedbirleri alsınlar ve uygulasınlar.