Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '07

 
Kategori
Ramazan
 

Ramazan hikayesi

Ramazan hikayesi
 

Uzun yıllar önceydi. Akşam vakti çocuklar, köy camiinin minaresinin göründüğü, evlerine en yakın yerde toplanmışlardı. Her birinin elinde, ya bir kaç zeytin, ya bir iki kuru incir, ya da iki bisküi arasına sıkıştırılmış bir lokum vardı. Bunlar iftarlıklardı. İmam, minarenin şerefesinde görünür görünmez, hep birlikte çığlıklar atarak koşacaklar, ailelerine ezanın okunduğunu haber vereceklerdi. Çünkü o zamanlar minarelerde ve camiilerde henüz ses düzeni yoktu.

Havanın durumuna göre bazen, imamın sadece görüntüsü, bazen da hem sesi hem görüntüsü izlenirdi. Bu, rüzgarın ne yandan estiğine bağlıydı. Hocanın silüeti şerefede belirir belirmez çocuklar hep birden önce, "huaaaa" diye çığlıklar atar, sonra da, " Ezan okundu ! Ezan okundu !" naralarıyla evlerine doğru koştururlardı.

Diğer çocuklarla beraber her akşam, bir gün; üç veya dört zeytinden, bir başka gün; iki adet kuru yemişten oluşan iftarlığıyla, ailesine haber vermek üzere ezan vaktini bekleyen biri daha vardı. Adı Mervan'dı. Ayakkabıları mutlaka her zaman su alır, el örgüsü çoraplarının burun kısmı da hep delik olurdu. Sırtındaki yıprak giysiler onu, bu akşam ayazından koruyacak durumda değildi. Ama o, üşüdüğünün hiç farkında olmazdı. Aslında diğer çocuklar da aynı idi. Hepsi ortak bir kaderi paylaşıyorlardı. Mevsim kış, hava hatırı sayılır derecede soğuktu.

Kuş uçmaz kervan geçmez bu dağ köyünde insanlar zeytin, portakal, incir, bisküi, lokum vs. gibi yiyeceklerle pek fazla tanışık değillerdi. Bunun için Mervan, avucuna sıkıştırdığı dört adet zeytinin ve bir kaç lokmalık ekmeğin sadece kendisine ait oluşundan büyük mutluluk duyardı. Çünkü biraz sonra ezan okunduğunda, onları yemenin tadına varacaktı. Küçük olduğu için ailesi, her gün oruç tutmasını istemezdi. O ise ısrarla, sahura kaldırılmasını tenbih eder, uyandırılmadığında ise hekese kızar ve küserdi.

Ramazan onun için bir farklılıktı. Diğer günlere benzemeyen bir yanı vardı. Oruç ayı gelirken sanki herkes canlanır, aceleyle bir şeyler yaparlardı. Kadınların kimisi yufka açar, kimisi erişte keser, kimisi pide yapardı. Erkekler daha babacanlaşır, herkes birbirine daha bir yakınlaşır, hoşgörü ve tolerans artardı. Bu ayla birlikte sanki, gökyüzünden sevgi yağardı. İşte Mervan'a Ramazanı önemsettiren de bu idi.

Elektriğin olmadığı, aydınlanma için gaz lambaları ve fenerlerin kullanıldığı bu zamanda çocukların, teravih namazına gitmesi de bir problemdi. Karanlıkta yürümek, alışkanlık ve tecrübe gereketiriyordu. Çocuklar her an düşüp, bir yerlerini incitebilirlerdi. Kendini her nasılsa teravih namazının büyüsüne kaptırmış bazı çocuklar, karanlığı yarıp camiide buluşurlardı. Çocuklar için, bu kalabalığa karışmanın nedeni sadece ibadet değildi.

Namaz başladığında komik şeyler oluyor ve onlar, bunları izleyip gülmekten hoşlanıyorlardı. Bütün ikaz ve uyarılara rağmen bunun önüne geçilemiyordu. Kimisi, secdeye gidildiğinde arkasındakinin başını tekmeliyor, kimisi önündekinin ayağını gıdıklıyor, kimisi de ruku yapmadan secdeye atlıyordu. Nedense, namaz esnasında yapılan en basit bir hareket, büyük kahkahalara yol açıyordu. Bunlar çocuklar için, gelecek Ramazan'a kadar anlatılarak gülünecek hatıraları oluşturuyordu.

Köyün insanları sade ve basit bir hayat yaşıyorlardı. Kış günlerindeki en büyük zevkleri, sonraki yıllarda edindikleri odun sobalarını, iyice tutuşturarak ısıttıkları odalarında, ailecek veya komşularıyla muhabbet yapmaktı. Mervan bir süre daha onlarla yaşadı. Bu süre içinde hiç bir şeyin özlemini çekmedi. Çünkü olmayan veya bilinmeyen bir şeyin özlemi çekilmezdi.

Bahar geldiğinde tek başına kırlara çıktı. Açan çiçekleri seyretti. Bazılarını kopararak kokladı. Ağaçlardaki taze filizlerin ne kadar hassas ve kırılgan olduklarını gördü. Yemek için kuzu kulağı topladı. Her bahar onun için bir sevinçti. Aslında yeni bir başlangıç, bir tazelenmeydi. O nedenle baharları çok seviyordu. Bir de köye hareket ve bereket getiren Ramazan'ları...

Mervan yıllar sonra hala, her bahar bir yenilenme ve tazelenmedir diye düşünüyor. Bu mevsimin, yüreğine saldığı heyecanın, çocukluğundan bu yana hiç değişmediğini hissediyor. Tabi Ramazan'ların da... Acaba biz de Ramazan ayının bir yenilenme ve tazelenme mevsimi olduğunu düşünebilir miyiz? Toprağı yararak çıkan, körpe bir fide gibi hayata yeniden başlamayı deneyebilir miyiz? Veya bu ayı, gönüllerimizde taze filizlerin yeşereceği bir bahar mevsimi olarak niteleyebilir miyiz? Böyle kabul edip, kollarımızı açarak kendimizi, bu ümit deryasına salıversek ne kaybederiz ki...

Bütün müslümanlara huzurlu ve bereketli Ramazan'lar dilerim.

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..