Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '10

 
Kategori
Güncel
 

Referandumda tarafım

Aslında kendi tarafımı çoktan seçmiştim. Referandum süreci ise tüm çirkinliği ile kafamdaki taşları yerinden oynattığı gibi oyumun renginin de değişmesinden ziyade, her gün biraz daha koyulaşmasına neden oldu. Referandum sürecinde oyumun rengini belirlerken içsel ve dışsal etkenlerin önem sırasının değiştiğine üzülerek şahit oldum. Maddelerin içeriğinin ikinci planda kalması belki de henüz çağdaşlaşma anlamında ne kadar geri kaldığımızın da göstergesi oldu.

Bizim yörede ''koca çoban'' diye bir söz vardır. En azından çocukluğunda mutlaka çobanlık yapmış olan bir memleketin aslında çobanlıkla alakasız bir deyimidir bu. Kendinden beklenen olgunluğu gösteremeyen cahil insanlar için kullanılır. Demokrasilerin boğum noktası olan ve belki de düşüncesinin önemli olduğu tek yer olan seçimlerde neyi oylayacağını bilmeyen, tercihini rasyonel bir şekilde belirlemeyen bir topluma üzülürken ve düzelmesini beklerken siyasi tarihimizde çok örneği olmayan referandum süreci, neyi oylayacağını dahi bilmeyen bir topluma geldiğimizi çarptı yüzümüze. İsmet İnönü'nün AKP'ye transfer olması konusunda fikri sorulduğunda mangalda kül bırakmayacak kadar tarihinden habersiz üniversiteli gençlerin, facebook profiline '' Bu pazar oylama varmış, kime verelim sizce?'' yazmaları ise şaşırtıcı gelmedi elbette. Ve bu bakış açılarının karşısında bir anayasa hukukçusu hocamız ne düşünmüştür acaba? Referandumda her satırını ezbere bildiği anayasayı oylarken, neyi oylayacağını bilmeden tesadüfen oraya gelenlerle eşdeğer oy vermek o hocaya neler hissettirir? Ya da evet o soruyu soralım; oylarının o şehirli ''Koca Çoban''larla aynı değerde olmasına isyan etmez mi?

Ve elbette benim tarafım... Tarafımı seçerken içeriğe önem verdiğimi düşünerek bir çizgi belirledim. Lakin fırtına gibi esen dışsal faktörlerin insanı etkilememesi pek tabii ki mümkün değildi. Ama belki de düşüncelerimin istikrarı açısından güzel olan şu ki; içsel ve dışsal faktörler hep aynı yönü işaret etti bana. Özellikle daha demokratik bir anayasa vaadi üzerine çok düşündüm. Buna inanmak için sonuçsuz kalan çabalarımdan sonra ''Hayır'' olacak olan oyum için gerekçelerimi şöyle sıraladım;

1) Demokrasiler, birbirini denetleyen kurumlar üzerine inşa edilmiş mekanizmalardır. Ahmet Necdet Sezer döneminde bazen tenkit etsek de meclisi denetleyen bir yürütme gücünü hep hissetmişizdir. Kabul edilen yasanın Çankaya gezisi yapıp gelmesinin tuhaf olmadığı bu dönemden sonra, kabul edilen hiçbir yasanın veto edilme ihtimalinin olmadığı düşüncesine girilen bu dönemde bizim için mühim örnekler yatıyor. Belki de en önce, Cumhurbaşkanlığına bu yetkinin gerektiğinde kullanılmak üzere verildiğini ve Cumhurbaşkanı bu yetkileri kullandığında TBMM çalışmalarını baltalamakla suçlanmaması gerektiği gerçeğini sindirmek gerekiyor. TBMM'nin kimseye hesap vermeyen bir kurum olmadığı gerçeğini sindirmek gerektiği kadar. Ve son dönemde hayır cephesi tarafından sıkça dillendirilen, yargının, değişen maddelerle hakim gücün etkisine gireceği korkusunu paylaştığımı göz önünde bulundurduğumda, bu korkunun yanına, TBMM ve ona hakim olan siyasi cepheyi denetleyen bir cumhurbaşkanının olmadığını düşündüğüm bu dönemin, yakında yine bu hakim gücü denetleyen bir yargının da olmayacağı döneme örnek olduğu korkusu eklendi. Yani pervasız bir hükümet ve onun ağırlığındaki meclis. Bunları üst üste koyduğumda, kararlarının, kendini denetleyen kurumlar tarafından kabul edilmemesini kabullenemeyen bir iktidarın bu durumu değiştirmek istemesinin lügattaki karşılığının demokrasi değil, bilakis tam aksi olduğu ortaya çıkıyor.

2) Anayasa değişikliğinin hazırlanma sürecinde son örneğini gördüğümüz bir gerçek daha var ki, o da, mevcut iktidarın alternatif fikirlere, çatlak seslere olan tahammülsüz yaklaşımıdır. Sivil toplum örgütleri, muhalefet partileri, odalar ya da farklı düşünen başka bir kesimin fikir beyan etmesinin yarattığı gerilimin, demokrasinin özü olan çok sesliliğe ne kadar uyduğunu sorgulamadan geçmek imkansız hale geldi. Aksi yönde görüş beyan eden herkes işini bırakıp muhalefet partilerine katılmaya çağrıldı. Açıkçası demokrasinin sindirilemediğinin apaçık göstergesi olan bu tahammülsüzlüğün kahramanları tarafından demokratik bir anayasa hazırlanması iddiası benim için inandırıcı olamadı.

3)12 Eylül Anayasasının baskı altında da olsa neredeyse halkın tamamı tarafından kabul edilmiş olmasına karşın, kabul edilirse ucu ucuna kabul edilecek olan yeni değişikliklerle, halkın neredeyse yarısı, kabul edemediği bir anayasayla yönetilecek. Üstelik evet verilmesine yönelik baskılar da 12 Eylülü aratmayacak cinsten iken.

4) Ve elbette iftar çadırlarında, kaymakamlık yardımlarında, kömür dağıtımlarında muhtaç halka verilen lokmalar karşılığı istenilen vefa borcu evetler... Halkın iradesi denilen şey bu olmasa gerek diye düşünüyor insan. Üstelik tüm bunların devlet imkanlarıyla yapıldığı iddiaları yanıtsız bırakılmışken...

5) En çok eleştiri alan maddeye gelecek olursak, HSYK, dolayısıyla Danıştay ve Yüce Divan örgütlenmesine dolaylı yollarla seçilen üyelerle beraber hakim güç tarafından şekil verilmesi tehlikesi ise içerik açısından en önemli olan gerekçem. Özellikle de Tüpraş'ın satışının iptali ve sonrasında yapılan yeni satış, bu konuyu incelemek için derslik olur diye düşünüyorum. Benzer bir satışta, böyle düşük tutarlı bir satışı iptal edecek bir Danıştay'ımızın kalması gerektiğine inanıyorum. Önüne gelen kanunları beğenmeme ihtimali olduğunu bilen bir Cumhurbaşkanımız olması gerektiğine inandığım kadar.

6)Memurlara tanınmayan grev hakkının dışında verilmiş gösterilen tüm hakların kandırmaca olduğunu çok yakından takip ettiğim ve içinde olduğum bir konu olduğu için biliyorum. Grev hakkının bıçak sırtı bir konu olduğunu, ya vardır ya yoktur denilecek kadar keskin bir yerde durduğunu, o yok ama şu var denilebilecek bir muadilinin olmadığını bilen biri olarak sadece bu maddedeki komik değişiklik bile taraf olmama yeterli oldu.

7) Mecliste salt çoğunluğun yetmediği bir konuda referandumda salt çoğunluk aranması benim için üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.

8) Ve son olarak, maddelerin bütün halinde önümüze sunulması benim için büyük bir skandal oldu. Toplu sözleşme hakkının verilmesi değişikliğini kabul eden birisi parti kapatmaların zorlaştırılması maddesindeki değişikliği de kabul etmek zorunda mı, diye soruyorum kendime.

Anayasa değişikliğini hazırlayanlar kendileri değilmiş gibi, ''eksikleri var ama'' ile başlayan cümleler kuran, hemen yeni anayasa çalışmalarına başlayacağız duyurusu yapan büyüklerimize şunları sormak sormak gerekmez mi? -Madem yetmez, yeteni neden yapmadınız? Yahut köklü değişiklik yapılacak madem, bu yangından mal kaçırma telaşı neden?

Sonuç olarak, oyumun rengi belli ve kopkoyu diyebiliyorum. Kimsenin düşüncelerini beyan etmeye zorlanamayacağı, anayasal güvence altına alınmışken, bu güvenceyi umursamayıp, taraf olunması tehdidi yapanların anayasaya verdiği önemden şüphe duyuyorum.

 
Toplam blog
: 63
: 793
Kayıt tarihi
: 28.08.10
 
 

Spor, edebiyat ve farkında olan bir vatandaş olmak için elbette ki gündem, ilgi alanlarım. ..