- Kategori
- Güncel
Reyting uğruna ya Rab, ne yasalar çiğneniyor!

Cübbeli Ahmet Hoca'nın bu giysisi müslüman bir din adamınkine benziyor mu?
Yıllardır yazılı ve görsel basında "İmam nikahlı eşi" gibi yanlış tanımlamanın kullanılmasından rahatsız olurum. Medeni Yasa'ya göre resmi nikah zorunludur, dinsel nikah resmi nikah kıyıldıktan sonra kıyılabilir; resmi nikahtan önce dinsel nikahın kıyılması suçtur. Bu nedenle, "İmam nikahıyla birlikte yaşadığı kadın/erkek" demek doğrudur.
Son bir haftadır da özellikle görsel basının başka yasaların çiğnenmesine araç ve aracı olduğuna tanıklık ediyoruz. Ahmet Mahmut Ünlü, soyadı gibi ünlü; ama "Cübbeli" lakabıyla... Çünkü, kendi sitesindeki yaşam öyküsünde anlatıldığı üzere, çocukluğundan beri takım elbise düşmanı olan Ahmet Mahmut Ünlü, sırtından cübbeyi, başından sarığı hiç eksik etmiyor. Özel yaşamındaki giyimini bilmiyoruz. Ama, günlük yaşamda, toplum içinde, camide, hatta televizyonlarda konuk olduğu programlarda bu böyle.
Anımsatmakta yarar var: Kılık Kıyafet Devrimi kapsamında 1925'te çıkarılan 2596 Sayılı "Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun", din adamı dışındaki kişilerin cübbe ve sarık giymeleri yasaklanmıştı. Buna aykırı davranışlar, bir yıla kadar hapisle cezalandırılacaktı. 1934 yılında çıkarılan başka bir yasa ile de din adamlarının dinsel giysilerini yalnızca ibadet yerlerinde ve dinsel dörenlerde giymeleri serbest bırakıldı. Yasanın gerekçesinde şöyle deniliyordu:
“Din ile devletin ayrılığını ve dini değerlerin devlet hayatı dışında sırf vicdani bir nitelikte kalıp memleketin devlet hayatında dinin hiçbir etkisi olmamasını, yani laiklik esasını devrimin ve rejimin ana ilkesi tanımış olan Cumhuriyet hükümeti bu yolda attığı adımların doğal bir sonucu ve gereği olarak ruhanilerin dini kıyafetlerini ancak ayinler sırasında taşıyıp, ayinler dışında herhangi bir bireyin taşıyabileceği kıyafetlerde bulunması konusunu gerekli görmüştür”
Bu yasal düzenlemelerle, gerçek din adamı olmayan bazı kişilerin, toplumun dinsel duygularını sömürerek, çıkar elde etmek için, toplum içinde, her yerde bu tür giysilerle dolaşıp durmalarının da önüne geçilmek istenmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, ünlü Kastamonu konuşmasında; ""Yunan serpuşu olan fesi giymek câiz olur da şapkayı giymek neden olmaz ve yine onlara, bütün millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve Yahudi hahamlarının kisve-i mahsûsası olan cübbeyi ne vakit, ne için ve nasıl giydiler?"
Şimdi bunları anımsattıktan sonra; haklı olarak soruyorum:
•Resmi bir din görevlisi olmayan, ancak kendisi ve bazı kesimlerce din adamı olarak nitelendirilen Cübbeli Ahmet Hoca, her ortamda giydiğini gördüğümüz kılık kıyafeti ile yasaları çiğnemiyor mu?
•Onun bu görüntülerini yayımlamak bir yana, magazin ve spor programlarına, bu giysileriyle katılmasına, okuyup üfleyerek Fenerbahçenin gol yemesini nasıl engellediğini, Muhteşem Yüzyıl'ın rahmetli senaristine nasıl sitem ettiğini anlatmasına olanak sağlayan basın kuruluşları yasaları ve etik kuralları çiğnemiyor mu?
Bunların da ötesinde; nasıl ki son yıllarda "Tesettür Modası" çıktıysa, cübbesiyle uyumlu sarık, fes, kavuk, takke türü ilginç kreasyonuyla "Erkek Cübbeli Hoca Modası" yaratmanın öncüsü gibi görünen Ahmet Mahmut Ünlü'nün kostümleri, İslamiyet dışındaki dinleri de çağrıştırmıyor mu?
Dinde ve basında yozlaşmanın en üst ve uç noktalarına tanıklık ediyoruz, üzerimizdeki ölü toprağı serpilmiş reyting kurbanları olarak..
Gülçin ERŞEN – Güllük / 12 Aralık 2012