Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '11

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Rezonans

Rezonans
 

Kuantumun keşfinden sonra önem kazanan rezonans yani tınlaşım, bazı sırları açıklamada önemli rol oynuyor. 

Frekans 1 saniyedeki tınlaşım sayısıdır. Her cismin, her maddenin, her organın, kısacası tüm sistemin bir frekansı vardır. Yani evren tınlaşan canlı bir organizmadır. Böylelikle sabit gördüğümüz tüm madde âlemi tınlaşan canlı bir organizmadır. 

Depremler rezonansa en güzel örneklerdir. Salınımlar binanın doğal frekansına eşit olduğunda, bina artan genliğe ve bunun neden olduğu gerilime dayanamayarak yıkılır. 

Rezonansın hayatımıza çok büyük katkıları olan iyi yanları da vardır. 

Elimizdeki radyo frekansı, radyo istasyonundaki alıcının frekansı ile çakıştığı vakit, genliğin artması sonucu, radyo yayını almaya baslar. Aynı şey, TV ve cep telefonları için de geçerli örnektir. 

Kuantum düşünce tekniğinin temeli de rezonansa yani tınlaşıma dayanır. 

Belli bir düzen ile belli sayıda söylenen söz ya da üretilen düşünce insanı değiştirir. 

Düşünce sisteminize yerleşmiş sizi olumsuz yönde etkileyen bir takım takıntılı düşüncelerin, kalıpların yıkılmasına yol açar. Her düşüncenin bir frekansı vardır. Siz tüm varlığınızla kabul etmiş olduğunuz ve hayatınıza geçirmeyi istediğiniz hayalleri, istekleri, planları cümle halinde ne kadar tekrarlarsanız, ne kadar güçlü imajine ederseniz, evrenin ruhu sevgi enerjisi ile REZONANS'a girersiniz ve düşünce sisteminizdeki değişim, sizin kaderinizi değiştirmeye kadar gider. 

Hemen olmaz ama mutlaka zamanla değişim gerçekleşir. 

Eskilerin deyimiyle “kırk kere ne söylersen o olur”, “ “iyi düşün iyi olsun” , “hayırlısı olsun” pozitif düşünce kalıplarının bir bakıma açıklaması buna dayanır. 

Bu yeni bir şey değil, insanoğlu var olduğu sürece pozitif düşüncenin önemini destekleyen binlerce söz, deyim, kutsal metinler ve akışlara rastlamak mümkün. “”Sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir” 

Şems-i Tebriz bunu bin yıl önce söylemiş. Gönlünün bunu istemesi ve değişmesi gerektiğini önemle vurgulamış. İnsanların gönülleri kalpleri değişmediği sürece de dünya değişmeyecek. 

Dünyanın Rezonansı Schumann Rezonansı 

Dünyamızın da zemin temel frekansı, ya da kalp atışı vardır. Ve sayısı coğrafi bölgelerde farklılık gösterse de, ortalama ölçüm saniyede 7.8 devirdir. 

Askeri haberleşme sistemi bu frekans üzerine geliştirildi. Dünyanın tınlaşımı, insanlar üzerinde de oldukça etkilidir. Çünkü zaman, mekân anlayışlarımız, kavrama ve düşünce sistemimize büyük bir etkisi vardır. 

Biz zamanı, dünyanın tınlaşımına göre algılarız. Fakat tınlaşımdaki değişiklik, zaman kavramımızı da büyük ölçüde etkiler. Eskiye dayalı, zaman kavramlarımızda değişiklik olduğunu hissetmeye başladık. Çünkü rezonansın yani tınlaşımın algılarımıza ve hislerimize etkisi çok önemli ve büyük. 

Ne kadar hızlı tınlaşım olursa o kadar süptil bağlantılarımız kuvvetlenir, algılarımız ve anlayışımız değişir, hislerimizde büyük ölçüde değişim meydana gelir. Çünkü bizler de atomlardan meydana geliyoruz. Dünyanın tınlaşımı, bizim de tınlaşımımızı etkiler. 

Son ölçümlerde dünyanın rezonansı, binlerce yıldan beri sabit olandan farklı olduğu görüldü. Ve son raporlara göre 11 devire ulaştı, yükselmeye devam ediyor. 

“Zaman hızlandı, gün bize yetmiyor” gibi yorumların açıklaması işte buna dayanıyor. 

Aslında gün 24 saat, fakat hissedilen 16 saat gibi. Tınlaşım ne kadar artarsa, soyut evrenle bağlantılarımız o kadar yakın hale geliyor. 

Ruhsallığa daha yakın bir insanlık oluşmaya başladı. Yeni anlayışa sahip, dünyanın yeni tınlaşımsal boyutuna uygun çocuklar doğuyor. Bitkiler ve hayvanlar ise bu titreşime ayak uydurabilen canlılar. Çünkü dünya onlara ait, onlar dünya canlıları. Bizler ise dünyada yaşayan bir türüz. 

Dünya insanlar olmadan da var olabilir, yeni yaşam biçimleri ortaya çıkabilir. Fakat insanlar dünya var olmadan asla var olamazlar. Yaşayabileceğimiz en uygun gezegene, sanki bizim oyuncağımız muamelesi yapmaktan bir an önce vazgeçmeli, onun değişen durumuyla rezonansa girmeliyiz. 

Çünkü gezegenimiz kendini yeniliyor, değiştiriyor, değişime ayak uyduruyor. Artık biz insanların da bunu bir an önce anlaması ve uyum sağlaması gerekiyor. 

Her şey bir enerji, düşünce bir enerji, madde bir enerji. Enerji hem tınlar hem salınır. Evren tınlaşan, salınan enerji bütünü ve her şeyin bir tınlaşma sayısı var. 

Örneğin insanlar 62-64 Hertz titrerler. Hertz, saniyedeki tınlama sayısı demektir. 

Organların da tınlama sayıları bellidir. Ve işin ilginç yanı bir karaciğerin, böbreğin kalbin ne kadar tınladığı biliniyor. Cihaza giriyorsunuz, bütün vücudunuzu tarıyor ve tınlama sayılarının farklılığından, azalmasından sorun olduğu tespit edilebiliyor. 

İşte şifacıların da yaptığı bu. Elektriksel akımın geçmediği yerlerde sorun olduğu bazı hassas insanlar tarafından tespit edilebiliyor. Ve oraya şifa verme yöntemleriyle, yani elektrik geçmeyen tınlaması farklılık gösteren organ ile rezonansa giriliyor. Ve şifacı belli düşünce ve niyet ile oradaki tınlaşımın eski haline dönmesini sağlayıcı şifa yöntemini uyguluyor. 

Şifa da aslında, niyet ile niyeti kabul eden arasındaki rezonanstır. Kabul ettiğiniz anda karşınızdaki insanın düşünce niyeti ile rezonansa girmiş oluyorsunuz ve iyi niyet tınlaşımları alıyorsunuz. Zihniniz kabul ettiği anda olumlu etki yaratıyor ve benzer benzeri çeker kanunu işleme başlıyor. Ve rahatsız organ zamanla iyileşme durumunu gerçekleştiriyor 

Elbette burada çok önemli bir durum var. Hasta organın tınlaşım ve rezonans sayesinde şifalanması durumu ne kadar gerçekleşse de, kişinin bunu kabullenmesinin uzun sürmesi gerekiyor. Çünkü yeniden rahatsızlanmak mümkün. 

Hastalıkların tekrarlanması, zayıflayan kişilerin tekrar eski kilolarına dönmesi, sigarayı bırakanların bir gün tekrar başlaması gibi olaylar gerçekleşmesi bundan dolayıdır. Düşünce yapısı değişmediği sürece, düşüncelerimizin olumlu düşüncelerle rezonans halinde olmadığı sürece bu devam etme olanağı taşır. 

Rezonans yani tınlaşım sadece, organlarda, maddesel âlemde işlemiyor. Hani eskilerin deyimi vardır etme bulma dünyası diye. Bir olay gerçekleştiğinde, o olayla ilgili olan kişilerin etkileri, evrende bir enerji alanı yaratıyor. Ve o enerji alanı asla kaybolmuyor. Çünkü evrende var olan hiçbir şey yok olmuyor, yok olan da var olmuyor. Sadece dönüşüyor. 

Bunu artık herkes biliyor. 

Yok olma yok sadece dönüşüm var. İşte o enerji alanı kaybolmuyor ve tınlaşma devam ediyor. O olayın derinliği, insanların o enerji alanını düşünceleriyle beslemeleri ne kadar yoğun ise, olaya sebep olan kişilere etki etmesi de muhtemelen kaçınılmaz oluyor. 

Çünkü sebep sonuç yasası işliyor. Benzer benzeri çeker kanunu işliyor. Enerji bütünü, olaya sebep olanlara etki etmeye başlıyor. Ve işte o zaman diyoruz ki, etme bulma dünyası hali gerçekleşebiliyor. Yapan kişiye olmasa da, onun soyunu devam ettiren kişilere de etkileri dokunuyor. 

Anadolu’nun pek çok yöresinde, evlerin duvarlarına mavi boncuk, nazarlık gibi cisimler asma adeti nereden geliyor? Acaba gerçekten bilinçli yapılmış bir adet midir? 

Çünkü eşyaların negatifi çekme (kem göz ya da olumsuz bakış) ve sonra da evde başka bir eşya ile rezonansa girerek bu enerjiyi yayma özellikleri artık biliniyor. 

Evinize gelen kişilerin sizin hakkınızdaki düşünceleri eşyalarınıza sinebiliyor. Ya da sizin o an ürettiğiniz olumsuz bir düşünce, biriyle tartışırken sarf ettiğiniz olumsuz cümleler düşünce formları, eşyalara sinebiliyor. Ve bu form dalgaları tınlaşarak mekânın enerjisi ile rezonansa girerek yayın yapabiliyorlar. 

Bu yüzden evlere, nazar boncukları, bereket duaları asılır, adaçayı otu ile tütsülenir ve olumsuz enerjilerden korunduğuna niyet edilir. Çünkü bu işlem yapılırken iyi niyet ile asılan dua ya da nazar boncuğu, orada olumlu bir enerji yayar. 

Siz bilmeden olumlu enerjiyi yüklediğiniz eşyayı kapı girişine ya da evin en görünür yerine koyarsınız. Tüm olumsuz enerjileri absorbe eden, mekânla rezonansa giren olumlu tınlaşım yayılmaya başlar. 

Aslında rezonans bir çok sırlı olaylara ışık tutuyor. Etme bulma dünyası, ah alma, lanetli yerler, lanetli eşyalar, maji, büyü, kem göz, nazar değmesi vs. gibi olaylara bilimsel olarak ışık tutabiliyor. 

Çünkü rezonansa girdiğiniz her şeyle etkileşim halindesiniz. Bu yüzden düşünce temizliğinden bahsedilir. Düşüncen ve niyetin neyse sen de O’sundur. 

Çünkü düşünce tınlaşır ve tınlaşan tüm enerji bütünleri ile iç içesin. Rezonansa girdiğin vakit etkilenmen söz konusu olur. 

Bilimsel çalışmalar ilerledikçe, aslında maddeciliğe dayalı bilimin, ruhsallık ile nasıl bütünleştiğini görmek gerçekten çok güzel. Ve bilimin, kuantum alanındaki çalışmalar sayesinde, ruhsallığı ve bütünselliği, fiziki evrenin dışında, görünmeyen evrenin varlığına gün geçtikçe yaklaşması kaçınılmaz oluyor. Ve birçok bilinmeyenin, açıklanamayanın temeline açıklayıcı ışık tutuyor. 

Her zaman rezonans halinde kalmak kolay değil hatta imkansızdır. Aynı tınıyı, aynı ritmi, aynı rezonansta olma halini sürekli kılamayız. Herkesin bir hayatı ve yaşantısı vardır ve bunu devam ettirmek zorundadır. Önemli olan, bu bilgilerin, bizim anlayışımıza katkıları ve bilinmeyenlere, soru işaretlerine biraz ışık tutması, az da olsa açıklama getirebilmesidir. 

Rezonans bilgilerinin, anlayışınıza, yaşamınıza katkı sağlaması ve ışık tutması dileği ile. 

 

Yararlanılan Kaynaklar: 

1 - İndigo Dergisi yazarlarından Kevser Kılıç yazısı. 

2- Kuantum Dokunuş Şifa Verme Gücü – Richard Gordon 

3- Eşyaların Gücü Kitabı - Jean Droin 

 

 
Toplam blog
: 563
: 8587
Kayıt tarihi
: 30.03.10
 
 

Kişisel gelişim uzmanıyım. Yaşam Koçu, İlişki Koçu, NLP Uzmanı ve Eğitmeni, Kuantum Yaşam Koç..