- Kategori
- Anılar
Rio de Janeiro
Afrika kültürünün baskın olduğu Bahia eyaletinin başkenti Salvador’da aradığım herşeyi bulmuş olsam da Brezilya’ya gittiysem Rio de Janeiro’yu görmem lazım. Stajımı bitirdikten sonraki bir haftayı buna ayırdım ve Ipanema’da bir pansiyona Fransız arkadaşım Pauline ile rezervasyon yaptırdım. Uçuşlarımız ayrıydı, orada buluştuk.
İlk gün bisiklet kiralayıp Ipanema ve Copacabana plajlarını baştan sona gezdik. Susadığımızda durup kumsalda hindistan cevizi suyu içtik. Öğleden sonra da dünyanın yedi harikasından biri olan İsa heykelinin görüldüğü gölün etrafında dolaştık. Micheal Jackson’ın hem Rio hem Salvador’da çekilmiş They Don’t Care About Us klibini hatırladım. İşte şimdi oradaydım. O gün pansiyona döndüğümüzde Pauline’den ayrılıp odaya doğru yürürken bahçede oturan biri selam verdi. Başında gece işçilerinin taktıklarına benzeyen bir fener vardı, plaj sandalyesine oturmuş koca bir kitaba bakıyordu. “Nasılsın” diye sordu, herhalde daha önce tanıştık diye düşünüp cevap verdim, sohbet etmeye başladık. California’lı, yakışıklı bir çocuk: John. Daha önce tanışmamıştık, sonradan anladım. Portekizce kitabıydı elindeki, dil öğrenmeye gelmişti. Saatlerce öyle oturduk, beş günlük tatilimin en büyük heyecanı o oldu. Elinde sörf tahtasıyla dönüşü hala aklımda!
Pauline ile Rio’yu keşfe çıkmaktan korkuyorduk. Tehlikesiyle ünlü olan bir şehirde kız başına gezmek kolay mı! Ha bir de turist olduğumuz her halimizden belli. Neyseki Selaron merdivenlerinden dönüşte dahi başımıza bir şey gelmedi.
Son günlerimizi daha çok plajda geçirdik. Bizim için yaz olsa da aslında orda mevsim kıştı. Deniz de Salvador’dakinden farklı, buz gibi! Ama güneş yine cömertçe ısıtıyor bedenlerimizi. Oksijen suyu sürüyoruz saçlarımıza, vücutlarımıza da bronzlaştırıcılar. Bize en yakın plaj gey plajıydı ama bizim için pek bir önemi yoktu. Kangalarımıza uzanıyor, masmavi gökyüzünü, masmavi okyanusu izleyerek günlerimizi geçiriyorduk. Peynir satan adamlar geçiyor önümüzden. Bazen canımız çekiyor, söylüyoruz. Küçük bir mangalda ısıtıveriyolar peyniri, üzerine de reçel sürüyorlar. Yanında Guarana Antarctica da varsa, dünyadaki en büyük zevk bizimdir demek.