Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '14

 
Kategori
Öykü
 

Rutubet böcekleri 7

Rutubet böcekleri 7
 

Söylediklerini duyunca içim rahatlamıştı, duyduklarımdan sonra sandalyeye daha rahat oturdum. Elimizdeki poşetleri görünce şuraya bırak, sabah giderken alırsın, dedi duvarın köşesini gösterirken. Ürkerek elimde altın ve para olan çantayı sımsıkı tuttum. Diğerlerini de söylendiği gibi duvarın dibine koydum. İrileşen gözlerimiz uyarmıştı birbirimizi. Benim bakışlarımla kardeşleriminki aynıydı. Acıktığımızı masanın üzerine konan çorbanın kokusu hissettirmişti. Ağzımıza koyduğumuz sıcak çorba, içimizi ısıtan bu anaç kadın sayesinde ziyafet gibi gelmişti bize. Omuzlarımdaki yük en azından bu ilk akşamda biraz hafiflemişti. Soner’in gözleri bir kapanıyor bir açılıyordu. Bugünkü yolculuğun yorgunluğuna dayanamamıştı.

İçeri giren müşterilerin gözleri bize takılıyordu. Çocuk uyuyor, dedi müşterilerden biri. Hemen çaycının karısı atıldı. Gerginliği her halinden belliydi. Eşinden çekiniyor olmalıydı. Misafirlerimiz onlar bizim, uzaktan geldiler. Yol uzun olunca da işte böyle oldular, dedi. Sonra sandalyeleri birleştirip üzerine içerden getirdiği battaniyeyi serdi. Gözlerim ıslanmıştı. Benim kardeşime analık yapıyordu daha adını bile bilmediğimiz, yeni tanıdığımız bir kadın. Kocasının aksine bir melek vardı sanki yanı başımızda. Borcumu ödemek istercesine bir hamleyle fırladım yerimden. Can’a sen otur, Soner’e göz kulak ol derken gözümle de altınların içinde olduğu çantayı işaret ettim. Paralar benim cebimdeydi. Onlar garantide dedim kendi kendime ve mutfağa yardıma gittim. Yapabildiğim en iyi işi yapmak için sormadan bulaşıkları yıkamaya başladım. İkisi de şaşırmıştı. Şimdi otobüslerin kalkış saati yoğunlaşır, dedi çaycının karısı. Gözlerimle sıcacık baktım onlara bana güvenebilirsiniz demek istercesine. Bir tebessümde karşıdan geldi aynı ifadeyle. Çaycı bile biraz yumuşamış gibi geldi bana.

İçeri gelen müşterilerin istekleri ortalığı bir anda hareketlendirmişti. Sıcak yemek, tost, çay, kahve derken iki kişi sadece onlarla ilgilendi. Benim mutfakta işimi düzenli yapmam gözünden kaçmamıştı ki aferin sana, çok hamaratmışsın dedi çaycının karısı ve yine gülümsedim. İşlerin yolunda gitmesinden herkes memnundu. Bir gözümle de ara sıra kardeşlerime bakıyordum. Uyku iyice sarmıştı Can’ı. Oturduğu yerde kendinden geçiyordu. O da uyursa tek başıma kalırım diye düşünüp korktum. Çantanın içinde evden aldığımız altınlar vardı. Hiç tanımadığımız bir yerde tanımadığımız insanlara güveniyorduk. Onlarda bize inanıyorlardı. En azından çaycının karısı inanıyordu. Üzerimdeki yorgunluk zayıf kılıyordu bedenimi. Kıvrılıversem bende bir köşeye derken aklıma babam geldi. Ardımızdan üzülmüş müdür diye düşündüm. Bizi merak etmiş midir acaba? Sanmıyorum.

Altınları ve paralarını bulamayınca nasıl delirecekti acaba üvey anne? İçimdeki nefret uykumu bir anda açtı. Oh olmuştu ona! Babamın başını yiyecekti ama olsun. Babam bunu hak etmişti zaten. Bizi gözden çıkarttığından beri içimde bir zehirli sarmaşık filizlendi babama karşı. İkisi de arasın dursun, dedim.

Ben bunları düşünürken vakit bir hayli geçmiş bir iki kişi dışında kimse kalmamıştı içeride. Ortalık biraz sakinleşince, otur, dedi çaycının karısı. Kardeşlerinle nereye gidiyorsunuz anlat bakalım? Gözlerim bu akşam her şeyi anlatıyordu. Evden mi kaçtınız yoksa dedi. Kaybedecek neyim vardı ki? Hikâyemizi birilerine anlatacaktık nasılsa. Bana verdiği güvenle başladım anlatmaya. Bize kapısını açmıştı. Çocuk özlemleri de vardı. Dinledikçe gözlerini dolduran sözlerimi, eşinin meraklı gözlerle bize bakışı susturdu. Bunları herkese anlatma, burası büyükşehir, ne olur ne olmaz, diyerek uyardı beni. Sonra duyduklarını unutmuş gibi yapıp işine devam etti. Sabah ola, hayrola, sabah ola, hayrola, diye dua ediyordu. Bende hayırlı olur inşallah, diye tekrarlıyordum duayı.

Gün yavaş yavaş ışıyordu. Bu içimi rahatlatıyordu fakat bir yandan da iş, ev… Nasıl, nereden başlayabiliriz düşüncesi… Tüm bunlar üzerime çöken ağır bir yük oluveriyordu. Güçlü olmazsam kaybederim, Güçlü ol, güçlü ol, diye içimden sürekli söyleniyordum. Ben kendi içimde hesaplar yaparken çaycının karısının sesiyle irkildim. Sen yukarıda biraz uyu, dedi eşine. Biz sabaha çıkarırız burayı. Şimdi çok gelen olmaz, dedi. Eşinin gittiğine emin olunca bana dönerek sabah beraber bakarız kalacak bir yer, şimdi düşünme bunları, dedi. Sanki her şeyi halletmiş gibi güven veriyordu bana. Acele etme, dedi başındaki yazmasını düzeltirken. Birkaç kişi girdi o sırada içeri. Hemen fırladı. Buyurun, buyurun, diye karşıladı içeri girenleri. Ne alırdınız, dedi. Çay ve tost, dediler. Her zamanki müşterileriydi belli ki. Aralarında geçen diyalogdan bunu anlamıştım. Eleman mı aldın abla? Hayırlı olsun, dedi biri. Ben de hemen mutfaktaki yerimi almıştım. Geçici, ona yarın başka iş bakacağız, dedi. Tanıdık mı, diye sordu içlerinden biri. Öyle sayılır, dedi bozuntuya vermeden. Aaa! İş arıyorsanız bizimkilerin temizlik şirketi var, oraya başvurun, dedi bir diğeri. Sağlam şirkettir abla. Sen biliyorsun işte Yılmaz ağabeyimin.

Genç adam, külhanbeyi havasında, yuvarlak cümlelerle konuşuyor, sokak kabadayısı gibi görünüyordu. Gözleriyle de iyice bakıyordu bana. Bakışları benim kadar çaycının karısını da rahatsız etmişti. Tamam, sağ ol delikanlı, dedi. Çaycının karısı, yüzümdeki salakça ifadeyi görünce beni mutfağa çekti. Tamam, belli etmesen iyi olur. Neredeyse ona da anlatacaksın hikâyeni. Kendine gel, diye azarladı beni. Beni korumak için söylediğini bildiğimden söylediğini yaptım ama sevincimden de yerimde duramıyordum. Bütün masaları sildim. Mutfak ışıl ışıl olmuştu. Çaycının karısı karşıdan bana bakarak gülümsedi. Seni ben mi alsam eleman olarak, diye takıldı. Alaycı bir ifadeyle söylese de umutlanmıştım. Neden olmasın, dedim. Acelemi karar veriyordum bilmiyordum fakat içimden öyle geliyordu ki güvenilir bir insandı, eşi aksi de olsa. Umutla daldı gözlerim. Sabah iş için bir görüşmemiz olacaktı. Bir de ev bulursak başarabileceğiz sonunda, diye ümitlendim.

Öte yandan Soner’in yanındaki sandalyede oturan Can, ara sıra gözünü açıyor, beni görünce tekrar dalıyordu uykuya. Soner deliksiz uyuyor, kapının açılıp kapandığını duymuyordu bile. Bir kereliğine de olsa bölünmemişti uykusu. Annem bu halimizi görseydi üzüntüsünden kahrolurdu, diye düşündüm kardeşlerime bakarken.

Babam son zamanlarda bizim var olduğumuzdan bihaberdi. Donuk ve ifadesiz bakışları vardı ama gözü açılmıştır şimdi. Yeni eşinin altınlarıyla parasının gittiğini görünce kahrolacaktır. Benim içimse öylesine rahattı ki anlatamam. Her geçen saat de bu rahatlığı hak ettiğimi bir kez daha gösteriyordu bana. Sıkışıp kaldığımız dünyamızın dışında bütün zorluklara rağmen nefes alıyordu ruhumuz. Özgürlük ile tanışıyorduk zorluklarına rağmen ve çok iyi bir şeydi özgürlük. Kendimi hırsızlık yapmış gibi hissetmiyordum. Tam tersine hakkımızı, annemizin mirasını almıştık. Onunla da hayata tutunmak için bir başlangıç yapacaktık. Annem çok uzaklarda olsa da elinin üzerimizde olduğunu hissettiriyordu bize.

Devam edecek 

 
Toplam blog
: 111
: 161
Kayıt tarihi
: 24.12.11
 
 

1965 Zonguldak doğumlu ve halen Zonguldak'ta yaşamaktayım.Yazarım ve çeşitli platformlarda sunucu..