Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '15

 
Kategori
Öykü
 

Rüya

Rüya
 

Derin bir uykuda hareket eder mi insan? Tam da şiddetli bir rüyanın orta yerin de. Yatağın boş tarafına ani bir hareketle bacağını attı. Oysa günlük hayatta ani, muazzam her şeyden tiksinirdi. Ilımlıydı, ölçülüydü ona göre, abartılı şeyler iterdi onu. Soluğu hızlandı, terledi.  Vücudu felçli gibiydi şimdi. Göz kapaklarının ardındaki gözler olanca şiddetiyle hareketlenmişti bu kez. Uyku dayken gerçekte var olduğu kişiden intikam alırcasına hiddetli, savruk görünüyordu yüzü.  Seğirmeye başladı kasları. Tiksindirici bulduğu ani bir hareketle uyandı. Sarsılmış gibiydi. Başucundaki suya uzandı. Bir solukta içti, harareti dinmişti biraz.

Rüyasını düşündü, dehşetti. İlk defa böyle bir rüya görüyordu. Yataktan kalktı. Şifonyerde duran not defterine şunları karaladı:

25 Ekim 2014 02:00 Bugün Hicri Yılbaşı. Bu rüya bir işaret olabilir.

Marakeş’te Djemaa ElFna Meydanı’ndayım. Meydan bir panayır yeri gibi; Isava kobra yılanları müziğin ritmine kaptırmış dans ediyorlar. Ağzından ateş çıkaran cambazlar, dövmeciler, gaybi fısıldayan falcılar, şifacılar, sokak çalgıcıları, hikâye anlatıcılar, rengarenk giysili sokak satıcıları… Kalabalık başımı döndürüyor. Dans eden bir kadın beliriveriyor birden. Şimdiye kadar görülmemiş güzellikte bir kadın. Narin ayak bileklerindeki halhal daireler çizdikçe müziğin ritmine uygun şıngırtılar çıkarıyor.  Bana yaklaşıyor sadece benim için dans ediyor. Yaklaştıkça üzerinden yayılan koku baş döndüren misk, ıtır, gül suyu, egzotik bir baharat karışımı…

Üzerime eğilip dans ettikçe saçları dökülüyor omuzlarıma, havada raks eden elleri yüzüme değiyor. Teninin ipeksi yumuşaklığı, beyazlığı gözlerimi kamaştırıyor. Az önceki kalabalıktan eser yok meydanda. Sadece raks eden kadın. Döndükçe kokusu yükseliyor kadının. Masum, tanıdık, güven veren bir koku ancak şehvetimi arttırıyor. Kendimden geçmek üzereyim. Konuşmaya başlıyor dansı devam ederken;

-Bana dikkatle bak, ben senin olabilirim. Lakin sen amber kokusuna alışkın değilsin. Bendeki bu nur sana hiç serpilmemiş. Kabuklar gibi özsüzsün. Gönülden mahrum. Bu İlahi nur serpintisinden hisse isabet etseydi sana ; dünyanın çirkinliği, adiliği içinde bile aldığın nurun feyziyle ilim, akıl, izan sahibi olurdun. Beni elde etmek istiyorsan: İNAN,,..

Kadın kayboldu aniden. Meydan eski kalabalığına döndü. Deli koşmaya başladım. İnsan yığınını aşıp kadını bulmam mümkün değil.

Neyin nesiydi bu rüya… Ben hayatımda Fas’ı, Marakeş’i görmemiştim. Kimdi o kadın? Neydi söylemek istediği? Hiçbir şeye inanmıyordum ki ben. Yalnızlık, derinliksiz insanlar, şu koca şehirde var olma savaşı beni ziyadesiyle katılaştırıyor. Öteki her şeyi unuttum: Özümü, ruhumu, gönlümü…

Not defterini aldığı yere koydu. Gün ışımaya başlamıştı. Aynada yüzüne baktı. Solgun görünüyordu. Birazdan sevgilisi gelirdi. Her hafta cumartesi geliyordu. Gülümsedi; gündelikçi gibi diye geçirdi aklından. Hafta içi çok yoğun çalışıyorlardı. Hafta da bir gün ayırabiliyorlardı ilişkilerine.

Biraz hoşbeşten sonra evi kolaçan ederdi sevgilisi, yarım yamalak; bekâr evindeki döküntüleri toplar gibi yapardı. Ne lüzum ederse! Zaten her şeyi ‘’gibi’’ yapardı. Sever gibi, öper gibi, güler gibi… Birlikte de eğlenir gibi yaparlardı. Ne aşka inanırlardı, ne emeğe! Çok da haksızlık etmemeliydi kadına, bedenini hissetmesini sağlıyordu işte. Alışıktı bu kadına. İçini bayan, tenine gitmediğini düşündüğü Marliyn Monroe’nin kokusu Chanel 5 sevgilisinde ağır dursa da bu kokuya da alışıktı. Alışık olmak; en basitten karmaşığa doğru her alanda bu duyguyla ilerliyor, bu duyguyla sürdürüyordu yaşamını.

Büyük hekim Calinus’ un sözleri geldi aklına: ‘’Hasta neye alışmış, neyi huy edinmişse onu ver. Çünkü onun hastalığı, alışkanlığına aykırı şeylerdedir.’’ Yorulmuştu bu gece, rüyası yormuştu. Kadının sesi hala kulaklarındaydı. ‘’Ben senin olabilirim…’’  Kim istemez ki! Neye inanmalıyım? İnanmak değil, alışkın olmak rahatlatıyor beni. Yok! Kolay geliyor. İnanmak beraberinde bir sürü iş çıkarır, sorgulamayı gerektirir, yükümlülüğü ağırdır.

Kapının zili uzun uzun çaldı. İsteksizce bıraktı düşündüklerini, kapıya yöneldi. Açmadı hemen, o ağır koku burnundaydı yine. İçi baydı. Zil şiddetle çalınırken, telefonu da çaldı. Adamdan ses çıkmayınca okkalı bir küfür savurup gitti kadın. Ayrılmadı adam kapıdan. Öteki kadını bekler gibi bir hali vardı. İyi hissetti, hafiflemişti. Aynada tekrar kendine baktı. Gözleri parlıyordu. Yavaşça yatağa girdi; amber kokusu sinmişti yatağa. Derin bir soluk aldı. Uykunun kollarına bıraktı kendini.

https://www.youtube.com/watch?v=CCYSITWpKIk

                  

 
Toplam blog
: 110
: 1076
Kayıt tarihi
: 26.05.14
 
 

Dünyanın kirletemediği bir lotus... ..