- Kategori
- Futbol
Saat 20.45: Şampiyon Fenerbahçe...

Aslında bu yazımı, Türkiye Süper Ligi'nin biteceği iki hafta sonra yazmayı düşünüyordum. Hatta yazımın başlığı bile, farklı olacaktı.
Ama, en sonunda bitti. Maçlar henüz tamamlanmasa bile; Turkcell Süper Ligi 2006-2007 sezonunun şampiyonu, dün oynanan maçların sonucunda belli oldu:
ŞAMPİYON FENERBAHÇE!
Dün, aynı zamanda Anneler Günü'ydü. Fenerbahçe, geçen sene şampiyonluğu; yine bir Anneler Günü'nde, son maçta kaybetmişti. Ve Mayıs'ın da 14'üydü...
Bugün de Mayıs'ın 14'ü. Ve bir gün önce Fenerbahçe, Turkcell Süper Ligi'nde şampiyonluğunu ilan etti. Yâni, tarihinde kaçırdığı en hazin şampiyonluğun hemen hemen yıldönümünde.
Peki dün Fenerbahçe, şampiyonluğunu ilan edeceği maçta; şampiyonun namına yakışan futbolu oynayabildi mi: Hayır. Sanki Beşiktaş maçındaki, güzel oynamasa bile yakaladığı skor avantajını koruyabilmek için katı savunmayı akıl eden Fenerbahçe gitmiş, yerine her hattıyla dökülen, şampiyonluktan da bihâber bir takım gelmişti. Sanki hedef lig şampiyonluğu değil de; daha çok, ligi orta sıralarda bitirebilmek için oynanan alelâde bir mücadele olmaktaydı. Neyse ki, bu vasat (!) mücadelenin sonunda; biz Fenerbahçeli taraftarları mutlu eden sonuç alındı.
Peki durum böyle mi olmalıydı?
Lider Fenerbahçe'nin takipçisi Beşiktaş içinse; Fenerbahçe'ye evinde kaybedilmiş ve lig, sanki orada bitmişti. Her fırsatta ligde en iyi futbolu oynayan takım olduğunu iddia eden Beşiktaş; görünürde liderden pek de farklı bir oyun profili sergileyemedi. Dahası kötü futbolunun faturasını, Bursa'da çok ağır bir sonuçla ödedi.
Demek ki neymiş? İyi futboldan çok, skor önemliymiş.
Gelelim Galatasaray'a... Biz derdik ki; Avrupa'nın Kralı. Biz derdik ki; Türkiye'nin Avrupa'ya Açılan Kapısı. Türkiye'nin Avrupa'da en fazla maç oynayan, en fazla maç kazanan, en fazla puan kazanan takımı. Ve Avrupa Kupaları'nda şampiyon olan ilk Türk takımı... Nerede?
Geçen sene kazanılan mucizevî şampiyonlukta, son saniye golleriyle hayat bulan Galatasaray; bu sene hep son saniyelerde yenilen gollerle, kritik puanlar kaybetti. Geçen seneden bu seneye ne değişti de; Galatasaray bu hale geldi?
Peki, ya futbolu? derseniz... Onun da, diğerlerinden pek bir farkı yok.
Her yıl şampiyonun adı değişse bile; sonuçta Avrupa Kupaları'nda oynanan futbol, Türkiye Ligi'nde oynanan kötü futbol oluyor. Ve kötü futbolun sonucu da, haliyle kaçınılmaz oluyor.
Ligin zirvesinde iyi futbol kendini bir türlü hissettiremezken ve karşılıklı yapılan sert açıklamalarla tartışmalar büyürken; ligin dibinde kümede kalmanın can havliyle, ligin zirvesine nispeten daha güzel futbol oynanıyor. Hele diyorum ki; yoksa önümüzdeki sezon Avrupa Kupaları'na sadece Kayseri Erciyes mi katılsa? Umarım sezon sonunda ligde kalırlar.
Son olarak yazımı, geçen sene bu vakitlerde kazandıkları şampiyonluktan sonra, basına verdiği iğneli demeçlerle gündemde kalmayı başaran bir kulübümüzün yöneticisinin (ismi lâzım değil:-))) hâlâ gündemde kalan bir demecinden esinlenerek bitireceğim:
13 Mayıs 2007, Pazar;
Saat: 20.45.
Ama şampiyonun adı FENERBAHÇE...
Ama, en sonunda bitti. Maçlar henüz tamamlanmasa bile; Turkcell Süper Ligi 2006-2007 sezonunun şampiyonu, dün oynanan maçların sonucunda belli oldu:
ŞAMPİYON FENERBAHÇE!
Dün, aynı zamanda Anneler Günü'ydü. Fenerbahçe, geçen sene şampiyonluğu; yine bir Anneler Günü'nde, son maçta kaybetmişti. Ve Mayıs'ın da 14'üydü...
Bugün de Mayıs'ın 14'ü. Ve bir gün önce Fenerbahçe, Turkcell Süper Ligi'nde şampiyonluğunu ilan etti. Yâni, tarihinde kaçırdığı en hazin şampiyonluğun hemen hemen yıldönümünde.
Peki dün Fenerbahçe, şampiyonluğunu ilan edeceği maçta; şampiyonun namına yakışan futbolu oynayabildi mi: Hayır. Sanki Beşiktaş maçındaki, güzel oynamasa bile yakaladığı skor avantajını koruyabilmek için katı savunmayı akıl eden Fenerbahçe gitmiş, yerine her hattıyla dökülen, şampiyonluktan da bihâber bir takım gelmişti. Sanki hedef lig şampiyonluğu değil de; daha çok, ligi orta sıralarda bitirebilmek için oynanan alelâde bir mücadele olmaktaydı. Neyse ki, bu vasat (!) mücadelenin sonunda; biz Fenerbahçeli taraftarları mutlu eden sonuç alındı.
Peki durum böyle mi olmalıydı?
Lider Fenerbahçe'nin takipçisi Beşiktaş içinse; Fenerbahçe'ye evinde kaybedilmiş ve lig, sanki orada bitmişti. Her fırsatta ligde en iyi futbolu oynayan takım olduğunu iddia eden Beşiktaş; görünürde liderden pek de farklı bir oyun profili sergileyemedi. Dahası kötü futbolunun faturasını, Bursa'da çok ağır bir sonuçla ödedi.
Demek ki neymiş? İyi futboldan çok, skor önemliymiş.
Gelelim Galatasaray'a... Biz derdik ki; Avrupa'nın Kralı. Biz derdik ki; Türkiye'nin Avrupa'ya Açılan Kapısı. Türkiye'nin Avrupa'da en fazla maç oynayan, en fazla maç kazanan, en fazla puan kazanan takımı. Ve Avrupa Kupaları'nda şampiyon olan ilk Türk takımı... Nerede?
Geçen sene kazanılan mucizevî şampiyonlukta, son saniye golleriyle hayat bulan Galatasaray; bu sene hep son saniyelerde yenilen gollerle, kritik puanlar kaybetti. Geçen seneden bu seneye ne değişti de; Galatasaray bu hale geldi?
Peki, ya futbolu? derseniz... Onun da, diğerlerinden pek bir farkı yok.
Her yıl şampiyonun adı değişse bile; sonuçta Avrupa Kupaları'nda oynanan futbol, Türkiye Ligi'nde oynanan kötü futbol oluyor. Ve kötü futbolun sonucu da, haliyle kaçınılmaz oluyor.
Ligin zirvesinde iyi futbol kendini bir türlü hissettiremezken ve karşılıklı yapılan sert açıklamalarla tartışmalar büyürken; ligin dibinde kümede kalmanın can havliyle, ligin zirvesine nispeten daha güzel futbol oynanıyor. Hele diyorum ki; yoksa önümüzdeki sezon Avrupa Kupaları'na sadece Kayseri Erciyes mi katılsa? Umarım sezon sonunda ligde kalırlar.
Son olarak yazımı, geçen sene bu vakitlerde kazandıkları şampiyonluktan sonra, basına verdiği iğneli demeçlerle gündemde kalmayı başaran bir kulübümüzün yöneticisinin (ismi lâzım değil:-))) hâlâ gündemde kalan bir demecinden esinlenerek bitireceğim:
13 Mayıs 2007, Pazar;
Saat: 20.45.
Ama şampiyonun adı FENERBAHÇE...