Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '12

 
Kategori
Deneme
 

Sadelikteki Saadet

Sadelikteki Saadet
 

ben çektim


Sadelikte yaşama saadeti için sadece gerektiği kadar alışveriş yapmalı. Hatta eldeki fazla mallardan da kurtulup hayatı sadeleştirmek insanın ömrünü uzatır; çünkü satın alıyorsan eğer, ömrünün bir kısmını satan için harcaman gerekir…

“Ekonomik kriz sonrası, çalışanlar, gelirlerinin daha büyük bir bölümünü harcamayıp biriktirmeye başlayınca, ABD'li üreticilerin etekleri tutuşmuş. Yapılan çoğu tüketici araştırmaları "Bu adamlar ne satın alırlarsa mutlu olurlar?" sorusuna cevap aramaktaymış. Ortaya çıkmış ki bir yaşam hizmeti almak pahalı bir mala sahip olmaktan daha mutlu ediciymiş. Bir tecrübe satın almanın kişiye daha yoğun ve uzun süreli bir tatmin sağladığı anlaşılmış.

Mal edinmenin mutluluk getirmediğini öğrenenler dört oda bir salon evlerini, 60 parçalık yemek takımlarını, onlarca mutfak aletlerini satıp, ayrı bir oda haline gelmiş dolaplar dolusu giysilerini fakirlere bağışlayıp hayatlarını sadeleştirmeye başlamışlar. Bazı aileler 40 metrekare bir evde, dört tabak, dört bardakla ve işe bisikletle gidip gelerek yaşamanın onları hiç olmadıkları kadar mesut ettiğini iddia etmeye başlamışlar.

YÜZ EŞYAYLA YAŞAMAYA DAVET!?
Bir internet sitesi, tüketicileri sadece ve sadece 100 adet kişisel eşyayla yaşamaya davet etmiş. Yani kıyafet, kozmetik, ayakkabı, kitap, kalem, her şey toplam 100 parça edecek. Sitenin çağrısı büyük ilgi görmüş ve internet kullanıcılarından hatırı sayılır sayıda bir grup, kişisel eşyalarını hayır derneklerine bağışlayıp hayatlarındaki kalabalıktan kurtulmuşlar.

Hikâye, psikologlara göre şöyle:
İnsanlar, iyi ya da berbat, yaşamlarındaki tüm değişikliklere çabucak alışıyor ve doğalarında var olan sabit mutluluk seviyesine bir an önce ulaşmaya çalışıyorlar. Ebeveynlerinden birini kaybeden bir insanın bir süre sonra eski mutluluk ve neşesine kavuşması da bu yüzden; gene bu yüzden yalı sahibi olmakla mutlanan bir mutsuz birkaç ay sonra yalıda oturmayı kanıksayıp eskisi kadar mutsuz olabilmektedir. Yani para mutluluk için gereksiz denemez ama parayla satın alınan herhangi bir şeyin mutluluk yapmak gibi bir derdi de olamaz.

(Bence de mutluluğun parasal bir etiketi yoktur; mutluluk sahip olunan şeyin parasal değerinde değil, kullanım ve faydalanım keyfindedir)

Los Angeles’lı filmci Roko Belic dünyayı dolaşıp *Happy *(*Mutlu*) isimli bir belgesel üzerinde çalışıyor. New York Times gazetesinin haberine göre San Fransisco'nun kalburüstü semtlerinden birindeki evini bırakıp, Malibu plajında bir karavana taşınmış. Evindeki lüks yaşamı terk etmiş olduğu halde, haftada üç dört gün sörf yapabildiği için şu anda daracık karavanında çok daha mutlu bir hayat yaşadığını anlatmış.”

AVUCUNUZU AÇMAYI DENEDİNİZ Mİ???
“Asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır:
Bir Hindistan cevizi oyulur, içine maymunun sevdiği bir yiyecek konur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Bu oyuk maymunun elini sadece açık tutarak sokabileceği büyüklüktedir. Maymun, hindistancevizi kabuğunun içindeki tatlı yiyeceği tuttuğunda yumruk halini alan elini dışarı çekemez. Yiyeceği tutarken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner, ama elini çıkarıp da kaçamaz. Maymunu tutsak eden nefsinin düğümüdür. Onu kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey, elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ancak, nefsini terk ederek bu tuzaktan kurtulan maymun çok ender çıkmıştır.”

Bizleri de tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey sahiplenme arzularımız, nefsimiz ve onlara bağlı prangalarımızdır. Belki de tüm yapmamız gereken şey elimizi açıp benliğimizi bağımlı yaptığımız yaşamsal önemi olmayan tüm ihtiyaçlarımızı serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür kalmaktır. (kaynak: Doç .Dr. Erol ERÇAĞ)

Bu örnek üstüne ben, sahip olduğumuzu düşündüğümüz ya da sahip olmayı arzuladığımız çok şeyin aslında sürdürülebilir mutluluk gerçeğini tepiklediğini fark etmediğimizi düşünüyorum:

-Eğer konuşmayı sağlamaktan öte özelliklerini etkin bir fayda için kullanmıyorsak son model cep telefonlarına sahip olmak hangi mutluluğun nedeni olabilir ki? Sahip olduğumuz malın değeri kadar önemli olduğumuz bilgisi cahil yanılgısıdır.

-İhtiyacımız olandan daha büyük evlere sahip olmak.

-Belki de bir kez bile giymediğimiz hâlde dolabımızın bir köşesinde uzun süredir unuttuğumuz giysilere sahip olmak.

-Sadece sosyal çevre olsun diye satın aldığımız üyelikler ve hazır bulunduğumuz ortamlar.

-Sporun kendisiyle doğrudan ilgili olmadığımız hâlde sohbet konusu futbol olduğunda söyleyecek sözümüz olsun diye takım taraftarı olmak. Düşünceyi ateşleyen bilgilenme ilgisiyle siyasetçileri izlemediğimiz hâlde sohbet dışı kalma tedirginliğiyle siyasi partilere taraf ya da karşıt olmak.

-Dinlendirmekten çok yorgunluktan haşatımızı çıkartacak turistik ve gözde bir yerde yazlık sahibi olmak.

-En güçlü motoru olan en hızlı taşıta sahip olmak veya sahip olmayı arzulamak.

-Bize sadece zamanı gösterebilen pahalı kol saatlerine sahip olmak. Aynı biçimde, başkalarına zenginliğimizi göstermek için pahalı takı ve aksesuarlara sahip olmak mutluluk yapan bir neden midir? Öyleyse mutlu olmak çok da zor bir şey değil; ha gayret biraz daha zengin olalım yeter mi acaba?

-Sırf reklam ve çevre tavsiyesi ile banyo ve mutfak dolaplarımızı çeşit çeşit temizlik malzeme ve araç gereçleriyle doldurmuşuzdur. Oysa çamaşıra bir, bulaşığa bir, el yüz beden temizliğine iki, desek dört çeşit malzeme yeterli olabilmektedir. Ortam temizliğine de ara sıra çamaşır suyu katarsak eder beş; bu da yeterlidir. Oysa, lavabo, tuvalet taşı, banyo küveti, fayanslar, mutfak tezgâhı, ocak ve fırın, musluklar, halılar, tüller, kazaklar, bardaklar, tencere ve tavalar gibi hemen her ev eşyası ve araç gerecine bir temizlik malzemesi bulunabilmektedir. Sadece şampuan çeşitlerine bakmak bile yeterlidir. Temizlik maddesi değil de, sanki kişiye özel tedavi ilacı mübarek…

-Okumadığımız kitaplara ve tozunu gündelikçi kadınlara aldırdığımız kitap dolaplarına sahip olmak…

-Kendimizden çok misafirlere açtığımız yemek takımları; kat kat perdeler, içki çeşitlerini sergileyen bar dolapları; misafir odaları ve misafir banyoları ve daha nice kullanmadığımız, faydalanmadığımız eşyalar ve dekorasyon… Eğer durdukları yerde mutlu edebiliyorsa insanı, ortalık yıkılmalıydı şimdi mutluluktan…

Bence, mutluluğun canını sıkan ihtiyaç dışı sahiplenme zenginliğidir… O maymun gibi, avucumuzun ve hatta düşüncemizin mülkiyetinde tuttuğumuz sürece sahip olduğumuz ve olmayı arzuladığımız şeylere bağımlı oluruz. Ne zaman ki nefsimizi kırar ve elimizi sahiplenmek için yummaz da mutluluğa ikram etmek için açarız, o zaman gerçekten özgür bir benlikle mutluluk yapma yeteneklerimizi kullanmanın keyfini çıkarabiliriz. Hep hatırlamalıyız ki bu dünyada kimse hiçbir şeye sürekli sahip olamaz; biz dünyaya sahip olmakla değil, onu nezih bir biçimde kullanabilmekle mutlu oluruz…

“Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olamamış, erken bırakmış ne çıkar; ne olacaksa olsun!” Hamlet'ten William Shakespeare… (olsun da mutluluktan olsun...)

Ben de zengin olmayı beklemeden sadelikteki mutluluk tadını alabilmek için baba köyümdeki yaklaşık bir buçuk dönümlük taşlı tarlaya küçük bir ev yapmaya başladım ve emekli aylığımın yarısını götüren borçlanmayla da olsa sonunda 2011 sonbaharı kışa geçmeden bitirebildim.

Yeni evimde ve yerleşim yerinde yaşamaya başlayınca, kullanım amacı günlük yaşamımla uyumlu olmayan her tür eşya, alet ve malzemeden yoksun kalarak daha sade ve bir o kadar da kolay bir yaşantı sürdürebildiğimi gördüm. Örneğin parke döşeme üstüne halı sermedik; bu da temizlikte kolaylık sağladı. Odaları çok büyük yapmadık; bu da temizlik ve ısınmada kolaylık sağladı. Tabi aynı zamanda geniş boşluklar kalmadığı için odayı bir sürü ıvır zıvır eşya ile doldurma ihtiyacı çıkmadı. Her ne kadar hanım bu duruma vıdı vıdı etse de ben hâlimden çok memnunum. Sanırım kadınların çoğu gösterişli olmaktan keyif alıyorlar. Ben de aksine, 8 tabak ve bir o kadar çatal, kaşık, bıçak çeşidiyle iki tencere, bir tava, iki tepsi yanında bir de çaydanlık olsun başka mutfak araç gereci aramam. Neyse ki para yokluğundan hanım da duruma razı kaldı ve gittikçe de benimsemeye başladı.

Ormandan döküntü dalları topluyor, kurumuş meyve ağaçlarını kesiyor, budama ve ayıklama artıklarını sobada yakıyoruz. Evin dışını mantolama yaptırdığım için içerisi sobayı tısır tısır yakmakla bile ısınabiliyor.

Evin verandasına bir ocak yaptırdım. Orada çalı ve çırpıları yakarak pekmez, reçel, konserve yapmak üzere sebze ve meyveleri pişiriyoruz. Izgara yemekleri yapmak için de bire birdir yani. Önümüzdeki yıl bir mini taş fırın ve bir de meyve sıkmak için dibek yaptırmayı düşünüyorum. Dibek iyi olacak, çünkü meyve döküntüleri ziyan olup gitmekte. Fırın da iyi olacak; temiz ve sağlıklı ekmek yapmanın yanı sıra haşlanmış kestane, sebze ve meyve kurutmak için iyi olacak.

Ormanlar kestane ve mantarın yanında çeşitli ot ve meyve nimetlerinden de sunmakta. Mantarı geçtim; bana güven vermez. Ot ve yabani meyvelere varım. Ballıbaba, kuş otu, kuzukulağı, ebe gömeci, kazayağı, hodan, böğürtlen, kuşburnu ıhlamur ve kocayemiş bunların en ele tada gelenlerindendir. Ayrıca toprağa ekilen tohum, fide ve fidanlardan doğal büyümeli sebze ve meyveler de yetiştirilebilir. Biz inşaat sırasında bile domates, biber, mısır ve fasulye yetiştirdik. Meyve fidanlarını da artık 2012 baharına girerken dikmeye başlarım.

Yeme içmede sadelikteki lezzeti önemserim. Örneğin, kendi haline pişen tereyağlı yumurtanın içine sucuk ve peynir katarak yumurtayı ve tereyağını aşağılamam; ancak, tereyağında bayıltılmış yeşil soğanın üstüne kırdığım yumurtaları bir iki dal maydanozla taçlandırmak bu muhteşem ikiliyi onurlandırabilir.

Günlük yaşantımda çalışmak ve tembellik benimle iyi anlaşan iki arkadaştır. En tembel hâlim oturup televizyonda belgesel veya konulu bir film seyretmektir; haberleri izlemeyi tembellik değil, çalışkanlık olarak nitelerim. Uyumayı tembellikten saymam; uyumak ihtiyaçtır. Orman yollarında öylesine yaptığım yürüyüşlerim de tembellik değildir. Aslında benim tembelliğim çalışmanın teşvikçisi olan dinlenmek gibidir… Zaten sağlıklı bir yaşam da ancak çalışma ve dinlenmedeki kişiye özel denge uyumuyla olabilmektedir.

Gördüğüm kadarıyla doğayla uyumlu sadelikteki bir yaşantının sağlığı yerinde olan insanı mutlu etmeye engel hiçbir yanı yok. İnsan ancak kendi kusurlu ruhundan dolayı böyle bir yaşantıda kendini mutlu edemez. Kusurlu ruhundan dolayı mutsuz olsa bile zararda değildir; en azından, gelecek nesillerin sorumluluğunu duyumsayan vicdanını ferah tutmuş olacaktır. Çünkü sağlıklı yaşayabilmenin ihtiyacı kadar tüketmeyi ilke yapan sade yaşantılı insan dünyayı tüketim artığı çöplüğe çevirmez…

Sadelikte yaşamak inzivaya çekilmek değildir. Onurlu bir özgüvendir yalınlıkta yaşamak. Bu yüzden su, elektrik, telefon, internet, yer değiştirmeyi sağlayan kaliteli ulaşım araçları ve yolları sadelikteki saadetin vazgeçilmez temel alt yapı ihtiyaçlarıdır. Esas olan beslenmede ve eşya sahiplenmede kullanım gerekliliğiyle uyumlu bir sadeliğe önem vermektir. Başkalarına beğendirmek için değil de, beden sağlığını koruyabilecek biçimde giyinebilmektir; modalı cakalar için değil de, kendimize, işimizin rajonuna ve aşkın ruhuna beğendirmek için giyinip kuşanmalıyız. Yeme içme çeşitlendirmesini damak tadının alışkanlığı ve bağımlılığıyla değil de, kendi sağlığına özgün olan koruyucu bilgiyle yapabilmektir. Doğal olmayan tüketim atıklarını en aza indirme duyarlığıdır; ve mümkünse geri dönüşüm sistemine aktarma disiplinidir. Okuyup da anlamayı arzulamadığın bir kitabı satın almamak kadar basit bir şeydir sadelikteki saadet…


Muharrem Soyek

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..