Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Safranbolu - Amasra ve Zonguldak gezisi

Safranbolu - Amasra ve Zonguldak gezisi
 

Eski Safranbolu Kaymakamlık Konağı


Her gün bir yerden bir yere göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş!.
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım
. - Mevlana 

Gezgin, bir yere varmak için değil, görmek için seyahat eder.” - Goethe 

Ulusal basında Safranbolu yöresiyle ilgili gezi duyurusu gördüm. 26–27 Şubat tarihli iki günlük ve uygun fiyatlı olması çekici geldi. Harbiye’deki Arnika Tur’un bürosuna gidip Erol Şahin ile görüştüm ve kayıt yaptırdım. 

*** 

Havanın sisli, nemli ve soğuk ortamında sabahın erken saatlerinde Kadıköy’den 07, 30'da hareketle yolculuk başladı. Son model beyaz Temsa ile ilerlerken yavaş yavaş ısınmaya da başladık. Kırk kişi olan katılımcıların çoğunluğu bayandı. İstanbul’u gerilerde bırakıp Hereke’ye girerken sağımızda deniz azgın ve doğanın kaşı çatıktı! 

Sapanca’yı geçince yolda gereksinim molası verildi. Çaylarımızı yudumladığımız masada kahvaltı yapan cana yakın ve dostça davranışlı, İstanbul Caretta Gayrimenkul’un sahibi Faruk Arslan ile tanışma fırsatımız oldu. 

Arnika Tur'un sahiplerinden ve rehberlik görevini de yürüten İrfan Tanrıverdi, izlenceyle ilgili kimi açıklamalarda bulundu. İzmit, Sakarya, Düzce ve Bolu illerinden sonra çalışanlarının işlettiği Demirçelik Fabrikası'nın yanınıdan geçip Karabük iline, oradan Karakeçili aşiretinin Yörük Köyü’ne ulaştık. 

Gözleme, ayran ve baklavadan oluşan öğle yemeğimizi yedik. Baklava kaliteli yapılmış.Sonrasında Ali Rıza Tunca, köy çamaşırhanesini ve kendisine ait yerel-yöreye özgü korumaya alınmış olan konağını gezdirdi. Güzel Türkçesiyle Alevi Yörükleri olan atalarına ilişkin özgün anlatımda bulundu. 

Yemek sırasında ailesine yardım eden turizm rehberi Engin Gümüş, aracımıza bindi. Yol boyunca ve 'Korumanın başkenti' nitelemeli, eğimli alanda kurulmuş Safranbolu’da arı ve duru anlatımıyla açıklamalar yaptı. Kentin simgesi Eski Kaymakamlık Konağı’na çıktık. Her yöne hâkim olduğundan çevreye oradan baktık. Arkasındaki Saat Kulesiyle ilgili bilgi edindik. Mevsim gereği olmalı ya da bu eski yerleşim yerinde terkedilmişlik görüntüsü egemendi. Basit taşlarla döşeli sokaklardan yürüyerek hanları, hamamları, kanyonları, Osmanlı mimarisinin eski-yeni konak örneklerini gördük. "Anadolu, geçmiş uygarlıkları sergileyen doğal bir müzedir." sözü inceleme, araştırma ve analiz sonucunda söylenmiş olmalı. 

Geleneksel Türk aile yaşantısı ve mimarisi hakkında ilginç bilgiler edindik. Sonra Cinci Han, Köprülü Camii, Gezi Evi, Demirciler Arastası ve serbest gezi gerçekleşti. Caddede ilerlerken lokum ikram edildi. Fiyatların oldukça değişken olduğunu gözlemledik. Çarşıda alış veriş yapıldı. İmren Lokumları konağına girdik. Sunulan safran çaylarımızı yudumlarken Mustafa Çorbacı, ekrana yansıttığı görüntüler eşliğinde ve bir öğretmen ustalığıyla bilgiler aktardı, sorular yöneltti, aldığı yanıtlara göre lokum-kolonya armağan etti! 

Akşam yemeğini Kadıoğlu Şehzade Konakları’nda yedik. Odalarımıza çekildik. Konak odaları; gacır gucur ve ses geçirir durumda ve soğuktu. İsteğimiz üzere battaniye desteği yapıldı. Kimi önlemlere gidildi. Görevlilerden Mevlüt Caha’yı tanıma şansım oldu! Yakın ilgisini gördüm. Geleceği parlak görünen, görevinin bilincinde genç, pratik ve dakik bir turizmci… Özgür Oğuz, Özgür Demirkol ve Mustafa Doğan, O’nun çalışma arkadaşları…Sabah kahvaltısı doyurucu ve zengindi. Bolca yediğim o doğal yoğurdun tadı damağımda kaldı! Ne ki, Safranbolu’nun tanıtımı ya da reklamı fazlaca yapılmış kanısına vardım! 

Safranbolu’dan hareketle başı dumanlı, yer yer karlı dağlardan-ormanlardan geçerek Amasra yoluna koyulduk. Bartın’dan geçip Bakacak Tepesi’ne vardık. Orada araçtan inerek kıyı kenti Amasra’yı kuşbakışı izledik. Kente vardık. Kaleye çıktık. Sahilde gezindik ve öğle yemeğini topluca bir mekânda yedikten sonra dönüşümüz başladı. 

*** 

Tekrar Bartın’dayız. Yeni yapı evlerin arasından yol alarak ilerledik. İlerkerlen sürücünün bir dalgınlığı avantaja dönüştü! Programda olmayan Zonguldak iline yöneldik. Dağları, tepeleri aşıp boğazda yol alırken Zonguldak ilimizde olduk. kentte Kömür işletmeleri’nin izleri var. Güzel bir kent görüntüsü de!… Görkemli binaları ve sağımızdaki ‘Zonguldak Öğretmenevi’ yazısını görerekyol almayı sürdürdük. 

Kısa süre sonra Karadeniz Ereğlisi’nde olduk! Burası da Erdemir ve gemi sanayinin olduğu gelişmiş bir kent. Alaplı ve Akçakoca yolu boyunca azgın deniz dalgaları kıyıyı aşındırmakta ve yol yapımı çalışmaları sürmektedir. 

Havanın kararmasıyla Düzce’ye yöneldik. Birkaç saat sonra’da dünyanın en güzel kenti İstanbul’dayız! ‘Söz uçar, yazı kalır.’ söyleminden devinimle bir geziyi daha yazıya aktarmak ve ilgi duyanların okumalarına sunmak alışkanlığımı gerçekleştirdim. Ne ki, bir şiir de eklemeden edemedim. İşte şair Semih Seyyid’in Safranbolu başlıklı şiiri: 

Safranbolu 

Karlı bir Kastamonu sabahında yollardayız,
Gemi azıya almış gibi araç şoförü,
Hem konuşuyor, hem uçuyoruz.
Safranbolu'ya kilitlenmişiz ok gibi,
Ağaçlardan ormanı göremiyoruz,
Hem düşünüyor, hem uçuyoruz.

Yaklaştıkça maden memleketine,
Çıplanıyor dağlar, bayırlar,
Çıplaklığını kapıyor karlar.

İşte bir dağ tepesinden,
Aşağıda bir orta çağ bekliyor bizi,
Zarif, özgün ve beyaz manzaraya,
Yakışıyor erkekliği!

İniyoruz tepeden aşağı,
Sevgi ve hayranlık dolu bakışlarla,
Tarihi konakların arasından.

Birden kendimizi buluyoruz,
Bin yıl öncesinin doğu çarşılarında,
Yine bulanıyoruz, ahşaplara, çarşaflara.

Sonra cami arkasında bir su çağlayışı,
Derin bir boğaz üzerinde küçük bir köprü,
Bulduk kendimizi sanki Ortaçağ karanlığında.

21.yy da Ortaçağ karanlığı,
Ne muhteşem bir paradoks,
Yaşamak gerek, görmek!

Kar karanlığı küçük şehrin üzerinde,
O küçük yarık ağzında, kar karanlığına tutulduk,
Yaşamak gerek, görmek!

Sende benim gibi eğ başını aşağı,
Beraber uzanalım suların karanlığına,
Keşfe çıkalım kayaların ve yosunların tadını!

Lokum tadında keşfetmek yaşanılan her şeyi,
Düşler ve gerçekleri, en ince ayrıntısıyla,
Safranbolu’da Antik çağı, karanlık kış ezgisiyle!

Ağır bir ritim oluyor şimdi bu küçük şehir,
Ahşap gıcırtılarında kayboluyor, ağır ağır,
Kaybolmakta, soluk fotoğraflar.

Neden bu yok olana iç acımalarım?
Kendi sonumu görmemde mi, inlemelerim?
Yanan, yıkılan ve otopark yapılan, ahşap konaklar!

Ah konaklar! Orda kaldı, ninenin başörtüsü,
Sarı sayfalı, yeşil ciltli kutsal kitabı,
Eski kokusu, mangalı ve tavan süslemeleri!

Bir kahve höpürdeterek geçti zaman,
Uzaklarda artık çatısından boynuz sarkan
Ve holünün etrafında, odaları kendine uydu eden evler,
Çokkkk arkalarda kaldı

Ne Yörük köyü çamaşırhanesi,
Ne otantik köy meydanı,
Alıp götürdü bir araç bizi uzaklara,
Artık ayaklarımın eze eze ezelden,
Ezberlediği egzoz kokulu yollara! 

Muhsin DURUCAN 

muhsindurucan@hotmail.com 

 
Toplam blog
: 782
: 1295
Kayıt tarihi
: 18.08.08
 
 

Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nu, İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü, İstanbul Çapa M..