Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Şubat '12

 
Kategori
Güncel
 

Sağa Sola Yalpalayanlar ve Özkök-Çölaşan Çekişmesi

Sağa Sola Yalpalayanlar ve Özkök-Çölaşan Çekişmesi
 

Babam 80 öncesinin aktif milliyetçilerinden -aslında daha çok da muhafazakar cepheden-, ancak  çok zaman önce bu işin aktif kısmını pasife çevirip siyasetle uğraşısını sadece oy kullanmayla sınırladı. Bu pasifliğin sebebini ise şöyle özetler. "Bize komünistlerle mücadele edin, taş atın,  yoksa Rusya gibi oluruz, din iman elden gider derlerdi, bizde habire karşı tarafa taş atardık, şimdi ise bir zamanlar komünist diye taşla kovaladıklarımızdan bizim partide, bize yer kalmadı! ". Bu bakış açısı eminim ki madalyonun diğer tarafı için de mevcuttur. Şimdi bu nereden çıktı demeyin, o kadar değişken  siyasi manevracılarımız var ki (adını da "yanlışımızı söyleyecek kadar dürüstüz" koyarlar ki dürüstlüklerinden kimse yanlarına yanaşamaz!),  iktidardan yararlanmak için herşeylerini inkar edebilirler. 

Ertuğrul Özkök ve Çölaşan 28 Şubat sürecinde yaptıklarını tekrar günyüzüne çıkartma gereği duydular. Gerçi pası atan Özkök oldu ama Çölaşan'da voleyi çaktı hemen.

Özkök'e göre Çevik Bir'le yapılan görüşmede, Emin Çölaşan " Darbe yapar mısınız?" diye sormuştu. Çölaşan ise " Ben darbe demedim 28 Şubat kararlarına direniş olursa silaha başvurulabilir mi diye sordum" düzeltmesini yapmış. (Hani kelimeler farklı ama, silahla kanun dikte etmenin darbecilikten ne farkı var çözemedim).  Hatta  kendisini tebrik eden Özkök'ün " Manşeti sen kurtardın bravo" dediğini aktarmış.

Bu durum usta gazetecilerin bana göre acziyetleri ve günah çıkarmaları. Asker yönlendirmesiyle haber yapıp neye hizmet ettikleri, 10-15  yıl sonra yeni yeni kafalarına DANK  eden bu ustalar, birer birer günah çıkarıyorlar. Savaş filmi sahnelerini fon yapıp, MGK toplantılarını yayınlayan Reha Muhtar, M. A. Birand ve Ali Kırca'nın ardından sıra bu vatandaşlara geldi anlaşılan. Şimdi bir taraftan "ne günlerdi.... herkes bizi izlerdi, Cumhurbaşkanı, Başbakan hepsini hizaya getirirdik. Paşalarımızla Tüm Ülkeye hükmederdik" diye içlerinden geçirirken bir taraftan da " Yahu biz aslında asker diktasına karşı değil miydik? Aman vatan sağolsun gelen ağam, giden paşam"  çelişkilerini yaşıyorlardır.

Geçmişte Askeri sistem, bana daha çok sağın hoşuna gidiyormuş gibi gelirdi. Öyle ya devletçi, milliyetçi olan ekip onlardı ve devletin, asker tarafından yönetilmesine daha ılımlı bakmaları  gerekirdi. Liseli yıllarda edindiğim bu intibadan sonra;  üniversite yılları ve daha sonrasında 28 Şubat sürecinde devam eden gelişmelerle, tabiri caizse "tersim döndü". Bu kez milliyetçi, maneviyatçı görüş iktidarda idi, ama darbelere hep karşı durduğunu söyleyen sözde özgürlükçüler - samimi olanları hariç-  medya, yargı, üniversite, sivil toplum kuruluşlarının çoğu ile topyekün iktidar değişsin diye darbe duasına çıkmaya başlamıştı. 

Tabii az çok aklımız erince işin, "esas olan menfaat, gerisi teferruat"  temelinde olduğunun farkına vardık. Bugün savunduğunu bir kaç yıl sonra yargılayıp  suçlayanların,  "Dün dündür, bugün bugündür"  diye pişkinlik sergileyenlerin memlekete hep zararları oldu.

İnsanın görüşü değişebilir, partisi de değişebilir ( hatta Yaşar Okuyan gibilerinin de biraz fazla değişir).  Ama maneviyatçı, milliyetçi hattan da komünistliğe geçilmez ki  kardeşim! Şu işi baştan iyi düşünün de insanları ofsayta düşürmeyin. Sizin yüzünüzden sola sempati duymaya başlayanlar ertesi gün sağa, sonra tekrar sola ..... bu işin sonu yok. Altta kalan saf gönüllü partililerin sırtından yararlanacak açıkgözler hep olacak. Eminim ki bunların sayısının minimuma indiği devir ise ülkenin en parlak devri olacak.

 

 
Toplam blog
: 164
: 672
Kayıt tarihi
: 21.10.10
 
 

İnşaat Mühendisiyim, olaylara anlık değil öncesi ve sonrasıyla bakmaya çaba gösteririm. Dağ havas..