Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '08

 
Kategori
Tiyatro
 

Sahnelerden bir yıldız kaydı...

Sahnelerden bir yıldız kaydı...
 

Çizim:Ardahan Akad


BERNARDA ALBA’NIN EVİ

Geçenlerde Üsküdar’dan geçerken İstanbul Şehir Tiyatrolarının afişine takıldı gözüm. “Bernarda Alba'nın evi” adlı oyun sahneleniyormuş. Otuz yıl öncesinden bilirim o oyunu. Kandilli Kız Lisesinde yatılı okuyordum o zamanlar. Akşamüzeri dersler bittiğinde her öğrencinin bir faaliyete katılmasını isterdi öğretmenler.

Ben folklor ekibindeydim. Haftada iki gün folklor çalışması yapardık. Diğer günlere de bir şeyler bulma arayışına girdiğimde bir tiyatro çalışması yapıldığı haberi kulağıma çalındı.

Koca bir salon dolusu insanın karşısına çıkmak, sahnede kendinden emin rolünü oynamak, oyun bittiğinde çılgınca alkışlanmak… Hiç fena görünmüyordu. Hemen gidip görevli öğrenciye adımı yazdırdım. Daha önceden sahne tecrübem (!) olduğunu da söylemeyi ihmal etmedim. Tecrübe konusunu biraz abartmış olabilirim ama şimdi konumuz o değil.

Elemelerde üzerime düşeni yapıp seçilmeyi başardım ve gruba dahil oldum. Provalar günlerce sürdü. Sonunda beklenen an geldi ve perde açıldı. Salon tam da benim istediğim gibi hıncahınç doluydu.

Ve oyun başladı. Sıram gelene kadar sahne gerisinde heyecan içinde bekledim. Devamlı ağzım kuruyordu. Su içmeye gidip sahne sıramı kaçırmak istemiyordum. Ellerim terlemeye, dizlerim titremeye başlamıştı. Biri bir şey sorduğunda çıkardığım çatlak sese inanmıyordum. Heyecandan son nefesimi vermek üzereyken oyunu yöneten öğretmen başıyla işaretini verdi. Sıram gelmişti. İşte şimdi müthiş performansımı gösterme zamanıydı.

Ama bir aksilik vardı. Bacaklarımı oynatamıyordum. Öğretmen geçmem için perdeyi aralamış, kaşıyla gözüyle işaretler yaparken bir yandan da “hadiii, hadiseneee…” diye sessiz çığlıklar atıyordu. Sahnede anne rolündeki arkadaş yalnız kalmış ve ne yapacağını şaşırmıştı. Birden bir el sırtımdan itekledi ve ayaklarım yerden kesildi, sahneye doğru savruldum.

Kendimi toparlayıp başımı kaldırdığımda yüzlerce gözle karşılaştım. İçimden “Oyun öncesi salon bu kadar büyük değildi, ne zaman büyütmüşler?” diye geçirirken kulağıma anne rolündeki arkadaşın sesi geldi. Kim bilir kaçıncı kez bana bakarak repliğini tekrarlıyor ve benden cevap bekliyordu. Kulaklarımdaki uğultu kesilse tabi ki ona cevap verecektim. Sonunda gözümü zorla salondan ayırıp arkadaşa bakarak repliğimi söyledim.

O da ne? Ses yok… Sesim çıkmıyordu. Hemen bir deneme daha yaptım. Faydasızdı…

Ağzım Ali Gülcü’nün yakaladığı balıkların ağzı gibi açılıp açılıp kapanıyordu ama ses çıkmıyordu.

Sonrasını ne ben anlatayım, ne siz sorun.

Hayal meyal perdenin aralandığını, öğretmenin beni kolumdan tutup sahneden aşağı çektiğini ve “Alt tarafı bir ‘evet’ diyecektin, yıkıl karşımdan” diye bağırdığını hatırlıyorum.

Şimdi düşünüyorum da ne vardı ki o kadar kızacak? Gerçi bütün rolüm, anne olan arkadaşın sorduğu soruya “evet” deyip sahneden ayrılmaktı ama ben sahneye itilerek çıkarılmış, çekilerek indirilmiş yine de o “evet”i söyleyememiştim.

Her şeye rağmen sahne tozu yutmuş biri olarak diyorum ki, beni tiyatro grubundan atmakla hata ettiler. Yeteneğim su yüzüne çıkamadan köreldi gitti.

 
Toplam blog
: 61
: 2350
Kayıt tarihi
: 24.01.08
 
 

17 yaşımdaydım yazmaya ilk başladığımda. Dünyayı tanımaya çalışırken kendimi de tanıdım zaman içinde..