- Kategori
- Kültür - Sanat
Sanat mı?Hangi Sanat?

(....Devam ediyor-2-)
Şimdi bu noktada “sanatsal yaratıcılık”nedir diye bir soru da akla gelebilir.
Sanat bir yönüyle bireysel, ama diger yönüyle de toplumsal bir olgudur.Bu nedenle sanatsal yaratıcılık ile belirli bir mekan ve zamanda topluma egemen estetik anlaşıyşı arasında sıkı bir baglantı oldugu gibi, birbirlerini tamamlama ilişkisi oldugu da söylenebilir.
Klasik sanat anlayışına göre sanatçı önce gerçekligi beş duyusu aracılıgıyla duyumsayacak ve daha sonra kazanılmış ve kodlanmış bilgiler ya da deneyimlere baglı olarak duyumsadıgını yorumlayacaktır. Bu bir gerçekligi algılama ve sanatsal ürüne dönüştürme çabasıdır. Klasik ve onu izleyen romantik ya da rokoko sanat anlayışlarına göre sanat bir insan gerçekligini algısal imgelerle birebir kurmak durumundadır ve estetik ölçütte buradaki başarısındadır.Aynı ölçütü plastik sanatların dışında da görmek mümkündür(örn:Edebiyatta Shakespare, Racine, Corney de oldugu gibi)
İşte tam bu noktada “fotograf makinesi”nin keşfinin bu estetik anlayışına önemli ölçüde bir darbe vurdugunu söylemek mümkündür.Daha sonra diger açılımlarla birlikte tekrar dönecegiz bu konuya.
Kısaca denebilir ki, klasik estetik anlayışının temelinde “gerçekçilik” (realizm) yatmaktadır ve bu ilke sanatsal platformda bir “ayna metaforu”ile anlatılır. Gerçekçi sanat anlayışında sanatçının tıpkı bir ayna gibi gerçegi yansıtması istenmektedir.(örnegin leonardo’nun Mona liza sındaki efsane bu gerçekligin yansıtılmasındaki en önemli örnektir)Bu anlayışta sanatçı “sübjektivizm”ine yer yoktur.
Ancak burada klasiklerin atladıgı en önemli nokta “saf gerçeklik”diye bir şeyin olmadıgı ve bütün yaratıcı faaliyetlerinde büyük ölçüde “kültür”diye adlandırılacak bir kavramın içinde şekillendigidir.Ve aslında yüceltilen de bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu kültürel gerçekligin ta kendisidir.
Klasik sanatın bir devamı gibi düşündügüm Romantizmde de esas olarak sanatçının “düş gücü”nün ya da diger bir deyişle düşsel gerçekliginin ayna metaforu içinde yansıtılması baskın ögedir ve düşlenen konunun gerçeklikten kopuk olmaması esas ilkedir.(örnegin Delacroix’in Fransız Devrimi, Napolyon resimleri gibi)Temel anlayış olarak, yapılan her ne olursa olsun, bir yerinden nesnel gerçeklikle ilişkilendirilmiş ve öyle da tasarımlanmıştır.
…Devam edecek.