Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '11

 
Kategori
Kitap
 

Sancılı bir coğrafyadan insan hikâyeleri

Sancılı bir coğrafyadan insan hikâyeleri
 

Bekir Yıldız, "Kaçakçı Şahan" Everest Yayınları, 2011


Toplumcu çizgideki edebiyatın 1970’li yıllara damgasını vuran temsilcilerinden Bekir Yıldız, güneydoğuyu; özellikle Urfa ve dolaylarını dile getirdiği çarpıcı öyküleriyle ilgi uyandırdı. Törelerin, yoksulluğun ve çaresizliğin baskısı altındaki insanların dramlarına odaklanan öykülerini şiirsel ve akıcı bir dille; yerel sözcükler ve canlı diyaloglarla; sinematografik unsurlarla zenginleştiren yazarın Bedrana, Kara Çarşaflı Gelin gibi öyküleri sinemaya uyarlandı.

1970’lerin toplumsal yapısıyla ilgili ipuçlarının yer aldığı bu öykülerde, sancılı bir coğrafyanın resimlerini görmek mümkün: Toprak damlı evler, tozlu yollar, at koşturulan düzlükler, yalçın kayalar, susuz topraklar, ağa-töre-yoksulluk kıskacında yaşamaya çalışan insanlar… Günümüzde çok tartışılan töre cinayetleri, namus kavramı, kadının ezilmişliği gibi sorunlara o yıllarda işaret eden Bekir Yıldız, öykü kurgularını toplumsal gerçekler üzerinde temellendirmeyi vicdani bir sorumluluk olarak algılayan yazarlardandı. 20 Nisan 1973 tarihli Milliyet Sanat’taki söyleşisinde “Önemli bir gerçek var günümüz sanatçısı için; yerleşmemiş umutların, yaşanmamış sevgilerin, verilmemiş hakların alacaklıları yanında olmak.” diyerek edebiyattaki tavrını belirlemişti. Sabahattin Ali ile başlayan toplumsal gerçekçi öyküyü ve edebiyatta eleştirel tavrı izleyen Bekir Yıldız, 1998’deki ölümüne kadar, Anadolu insanının yaşamını, ağa-köylü ilişkilerini, törelerin acımasızlığını, kadının durumunu, kan davalarını, kaçakçılığı, Almanya’ya işçi olarak giden insanlarımızı ve onların Batı toplumuna yabancılaşmasını, kırsal kesim insanının kentteki yalnızlığını, evlilik kurumunun çarpık yönlerini eserlerinde dile getirmeyi sürdürdü.

1971 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı alan Kaçakçı Şahan’ın yeni basımını okurken, birey-toplum diyalektiğini çarpıcı insan hikâyeleri üzerinden işleyen yazarın anlattığı dünyaya yeniden odaklanıyoruz. Yer şekilleri, mimarisi, yaşam tarzı, etnografyası, sarma tütünü, boğma rakısı, at-avrat-silah anlayışındaki erkekleri, çoğunu kaçakçılığa mecbur bırakan yoksulluğu, törelerin yok saydığı suskun kadınları, avlulardaki yalınayak çocukları ile güneydoğuyu dolaşıyoruz adım adım. Her solukta ayrı bir insan hikâyesiyle doluyor yüreğimiz.

Kitabın ilk öyküsü Gaffar ile Zara’da yoksul Gaffar’ın, ağanın baskısından kurtulup birey olarak özgürlüğe açılma mücadelesi yer alıyor. Toprak köleliğinden bireyliğe geçiş süreci, Gaffar’ın askerlik dolayısıyla büyük kentlerdeki farklı yaşamlara tanık olmasıyla başlıyor ve köye dönüşünde aldığı kararla pekişiyor. Bu karara göre Almanya’ya işçi olarak gidecek, yeni bir yaşam kuracak ve döndüğünde ağanınki gibi bir traktör alacaktır Gaffar. Traktörle temsil edilen yeni yaşam hayalleri Gaffar’a güç ve cesaret verir. Ağanın ve babasının temsil ettiği feodal değerlere sırt çevirir Gaffar; yepyeni bir dünyada insanca yaşama düşleriyle yol alacaktır artık. Gaffar’ın ailesi ve çocuklarıyla vedalaşmasında dramatik boyutlar kazanan öykü metni, bazı diyaloglarda cahilliğin ironisini de içselleştir. Gaffar’ın karısıyla konuşmalarında töre baskısı ve kadının hor görülmesi kendini alabildiğine hissettirir. Sevginin asla söze dökülmediği insan ilişkileri, neredeyse tüm coğrafyaya özgü bir olgusal gerçekliktir. Gaffar, yüzyıllarca sürmüş düzene ve törelere başkaldırarak umudun ardına düşer. Kısırdöngüyü kıracak cesur bir adımdır bu. Dinin ve geleneklerin, feodal sömürünün devamı için araçsallaştırılması, başarısızlığa uğrayan toprak reformu çabaları da öykünün diğer toplumsal boyutlarını oluşturur. Bekir Yıldız’ın birçok öyküsü gibi yaşamdan beslenen Gaffar ile Zara süreç halinde bir olaya yaslanır. Öykü biter ama süreç bitmediği için okurun zihninde devam eder.

Kitaba adını veren Kaçakçı Şahan, heyecan yüklü, çarpıcı bir öykü. O yılların yasadışı sınır kaçakçılığı olgusu, Şahan’ın şahsında dile getiriliyor. Karanlık gecenin en kör noktasında mayın tarlasında ilerlemeye çalışan Şahan’ın trajedisi, kahreden yoksulluğun, çaresizliğin sessiz ağıtlara dönüşen hikâyesini çevreliyor. Büyük Yas’ta yörenin bir köy düğününe gidiyor; havaya sıkılan kurşunların ve rakıyla bulanıklaşan zihinlerin yarattığı başka bir insanlık dramına tanık oluyoruz genç gelin Gülsün’ün yaşadıklarında. Töreler gereği büyük bir yas başlatıyor Gülsün; bu başlangıç yürek sızlatan boyutlara ulaşıyor.

Güzel Parmaklar, kadının uğradığı akıl almaz haksızlık ve aile içi şiddeti dile getiren bir öykü. Zırhlı Şamı öyküsünde namus cinayeti sonrasında bile çevrenin dedikodu ve aşağılamayı sürdürmesi, törenin acımasızlığını kanıtlar. Yenik düşmüş ve tüyleri yolunmuş Zırhlı Şamı adlı kuş,  öldürülen genç kızın simgesidir adeta.

Kaçakçı Şahan’ın sayfalarında heyecanlı bir filmin sahnelerini soluk soluğa izliyormuş duygusuna kapılıyoruz çoğu zaman. Yazarın, görselliği ve diyalogları etkili biçimde kullanmadaki başarısı, her öyküyü zihnimizin sinemasına uyarlama olanağı sağlıyor.

Edebiyatın vicdanına duyarlı okurlar, Kaçakçı Şahan’da yer alan öykülerin günümüzdeki izdüşümlerini ayrıntılarıyla görüp bu öyküleri özellikle kadın ezilmişliği, töre baskısı ve kadına yönelik şiddet bağlamında yeniden yorumlama olanağı bulacaklar.

HÜLYA SOYŞEKERCİ
hsoysekerci@gmail.com
Taraf Kitap 18.09.2011 

 
Toplam blog
: 14
: 1534
Kayıt tarihi
: 31.01.11
 
 

1957 yılında dünyaya geldim. 1975’te Üsküdar Kız Lisesi'ni bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversites..