Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '21

 
Kategori
Spor
 

Şans ve "şans" alan gerçekler

Büyük maçlara iyi hazırlanmak gerekiyor; her büyük maçı kazanmak şart değil, ancak büyük maçlarda karakter ortaya koyarak oynamak çok önemli.

Fenerbahçe bu özelliğini bir süredir kaybetti.

Çünkü Fenerbahçe tüm sorunlarını kendi içinde tartışan bir yapıya büründü.

Ne yaparsa yapsın, günün sonunda fatura camianın içinde birine kesiliyor.

Geçtiğimiz senelerde de sürekli bu sorunun altını çizmeye çalıştım, hatta “kitabını bile yazdım” denir ya evet bu tam anlamıyla burada karşılığını buluyor.

Türkiye’de ve Avrupa’da birçok maç izliyoruz, içinde sayısız hakem hatası oluyor, haksızlıklar vs. Ancak işin içinde büyük bir takım varsa bunun altından kalkabildiğini hatta bu haksızlıkla motive olduğunu görüyoruz.

Dün akşam Trabzon’daki Fenerbahçe kötüydü.

“Şanslı”ydı; neredeyse karşılaşmaya 1-0 galip başladı. Çok önemli bir joker hakkıydı bu. Ancak takım kurgusunda sezon başındaki o yapısal kurgudan ve düzenden başka yamalar vardı.

Buraya tekrar döneceğim; “şansı” ile hakem şans “alan” arasında da kuşkusuz bir ters orantı bulunuyordu.

Sezon boyunca birçok takım lehine aleyhine hakem hataları oluyor. Bunların genel olarak birbirini götürdüğünü veya “açıkçası (!)” birilerinin işine yaradığını söylemek mümkün olsa da konu Fenerbahçe olduğunda hemen “her sezon” birkaç kritik maçta hakem hataları oluyor ve tırnak içindeki “her sezon” vurgusu konuyu çok istikrarlı bir sorun haline getiriyor.

Bu istikrarlı sorun ile mücadele eden bir Fenerbahçe var mı ortada?

Mücadeleyi 2 türlü yaparsınız ya saha içinde ya dışında ancak sorunu yaratan unsura karşı, değil mi?

Fenerbahçe sahada buna kafa tutabiliyor mu?

Dünkü takım bir ölçüyse mücadelenin “m”sini bile konuşamayız.

Peki neden bu takım bir türlü rakibine direnç gösteremiyor?

O sorunun cevabı da Fenerbahçe camiasının iç sesinde duruyor.

Şu yazıyı okuduğunuz sırada kafanızda yenilgiye birçok sebep dolaşıyor olacaktır. Eğer Fenerbahçeliyseniz sahaya çıkan futbolcu grubunun içinde sorumlularınız vardır; kuşkusuz bu takımı yapan teknik direktörü de eleştiriyor olabilirsiniz.

Altay nasıl baraj kurduruyor ya da o topu nasıl içeri alıyorla başlayabilirsiniz mesela...

Bu karşılaşma Kadıköy’de taraftar önünde olsaydı tepkiden 75. Dakikadan sonra bu oyuncu grubunun ayakları titrerdi.

Defalarca örneği var.

Arkanızda duran bir güç olduğunu hissetmezseniz sahada o direnişi sergileyemezsiniz.

Sergen Yalçın kenarda hakem kararlarına her seferinde iki kolunu açıp bir kartal gibi diklenirken arkasında tüm camiasının durduğuna o kadar emin ki!

Hakemler de bunun farkında.

Oysa Fenerbahçe’nin maçını yöneten hakem, VAR’da hakemi pozisyon için uyaran biliyor ki verdiği her kararı destekleyen bir grup Fenerbahçeli kalabalık kenarda hazır bekliyor.

Fenerbahçe’nin Başkanı belki de daha pozisyona sebep olan futbolcusu ile konuşmadan sıcağı sıcağına penaltıyı aklıyor.

Zaten buradan sonra konuşacak başka bir şey kalmıyor.

Futbol, Fenerbahçe’de başka bir sendroma dönüştü, maalesef.

Geçen sene de başlık atmıştım, bu şekilde başarılı olmanın mümkün olduğunu konuşmak bir tarafa ‘hak edip etmediğiniz’ bile tartışmaya dönüşebilir.

Fenerbahçeli, Fenerbahçe’ye ve başka Fenerbahçeliye karşı merhamet duygusunu kaybetti.

Bu ortamda Fenerbahçeli futbolcudan sahada güçlü karakter göstermesini bekliyoruz.

Evet, sezonun bu yerinde hele rakip Trabzonspor ise bunu da göstermesi gereken futbolcular olmalı.

Bunu Kim veya Novak’tan beklemek de haksızlık olabilir; ama Mesut kariyerindeki bir futbolcunun sahadaki kriz anlarında en önde olması bazen çok güzel bir gol pası vermesinden daha gerekli ve değerlidir!

İşte o an geldiğinde Mesut, “şans” alan bir düdüğün karşısına dikildiğinde belki kariyerinin ağırlığı ile takım arkadaşı Kim’e o kolay ikinci karı kartın çıkmasını engelleyecek bir etkisi olacaktır.

Bilmiyoruz, çünkü hiç görmedik.

Konuşacak çok detay var ancak bu bir maç yazısı ve teknik bir şeyler söyleyebilmeliz.

Pereira’nın da bu maça kafasında çok hazırlanmadığını veya oyunun sonuna kadar tepkisiz beklediğini söylememiz gerekiyor.

Fenerbahçe’de yaratılmaya çalışılan bir Mesut polemiği var, yukarıda yazdığım beklenti asla bununla bağlantılı değil; ancak öyle ya da böyle köpürtülüyor.

Dünkü karşılaşmanın ilk yarısındaki senaryo soyunma odasında başka bir stratejinin devreye sokulması gerektiğini o 15 dakikalık dinlenme süresinin içine dayatmışken, artık meselenin sistem ve taktikle devam etmeyeceği çok iyi anlaşılmış olmalıydı.

Rakibe kafa tutan oyunu oynayacak futbolcu grubunun sahaya sürülmesi!

Bunun ilk yarıdaki bazı oyuncular olmadığı, olmayacağı çok açıktı.

Mesut’u kenara çekmek gerekiyordu.

Rossi bir gol atmıştı ancak bu sahanın oyuncusu olmadığı çok açıktı.

Samuel daha en başından beri Pereira’nın bana göre yanlış tercihlerinin en başında duruyor; ikinci yarı olmamalıydı.

İkinci 45’in 1-1 devam etmeyeceği bu kadar açıkken 75’lere kadar beklemek teknik direktörün eylemsizliği olarak bu maça not düşüldü.

Diğer tarafta Abdullah Avcı’nın Trabzonspor’unun yavaş yavaş ve her hafta üzerine koyarak belli bir teknik taktik disiplin içinde mücadele ediyor gerçeğini de başka bir sayfaya not yazmamız gerekiyor.

Bu karşılaşmanın en başından sonuna kadar yapabildikleri ölçüsünde bu oyuna bağlı kalmayı sürdürdüler.

Sahada hep bunu düşünen teknik ayakları olduğu gerçeğinin hakkını teslim etmek doğrusu olur.

En başta yazdığım yere tekrar dönersem, her büyük maçı kazanmak şart değil; ancak böyle kaybetmemek kaydıyla.

Trabzonspor bu büyük maçı bu şekilde kazanarak daha büyük bir motivasyon gücünü de arkasına almış oldu.

Daha öğrenilecek çok şey var.

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..