- Kategori
- Kültür - Sanat
Santana ve La İlahe İllallah

2011 / Müziğin sıradışı serüveni…
Pazar akşamlarını çok severim, özellikle de İstanbul gibi büyük şehirlerinkini. Havanın kararmasıyla birlikte rahatlayan trafiğin ve yanmaya başlayan ışıkların cezbedici sükûneti, sadece bu mekanlara ve bu zaman dilimine mahsustur. Arabayla şehir turu atmanın en güzel saatleridir bunlar. Her nedense radyoda da hep en kaliteli müziklerin çalındığı saatlerdir aynı zamanda.
Kısacası, Pazar akşamları şehirlerin en klâs saatleridir.
İşte dün gece yine böylesine bir şehir turu atıp, Boğaz’ın ıssız sayılacak yamaçlarından yukarı doğru tırmanırken radyoda Santa’nın “Put Your Light’s On” şarkısını çalmaya başladılar. Carlos Santana zaten müzikseverler arasında efsaneleşmiş bir isimdir, özellikle de “Earth’s Cry, Heaven’s Smile” ve “Moonflower” gibi klasiklerini duymayan kalmamış gibidir. Elektrogitarın gerçek ustalarındandır.
Ancak dün gece çalan parçanın çok farklı bir hikâyesi var, şarkı “La İlahe İllallah” sözleriyle bitiyor. Aslında bu bilenen bir hikâyeymiş, ama ben tesadüfen dün gece öğrendim. Hatta ilk başta inanmadım, ancak gençlerle müzik konusunda âşık atmak mümkün değil. Öyle diyorlarsa öyledir, nitekim şarkı gerçekten de o sözlerle bitiyor. Ama zaten daha başlarken bu parçanın çok farklı bir havası olduğunu anlıyorsunuz. Bestecisi Eric Shrody şarkının sonunda yer alan “La İlahe İllallah” sözlerini kendisi seslendiriyor: “Put Your Light’s On”
Hemen belirtmeliyim, şarkıyı arabada o gecenin eşsiz manzarası içinde dinlerken farklı hissediyorsunuz, ekranda aynı tadı alamadım. Ama yine de çok güzel bir şarkı, özellikle de sona doğru birdenbire o çok yumuşak ve berrak tınıya kavuşması, gitarın kelime-i tevhid’e eşlik etmesi, tek kelimeyle muhteşem. Aynı şekilde şarkı sözleri de ( isteyenler aşağıda çevirisini de okuyabilirler).
Eric Shrody’nin nasıl Müslüman olduğunu anlatan eski bir röportajını buldum. Katolik bir aileden gelmesine rağmen, 10 yıl boyunca Müslüman bir aileyle görüşmesi ve onların ona hiçbir zaman dini bir telkinde bulunmamaları onu çok etkilemiş. Zamanla onlara sorular sormaya başlamış ve aldığı cevaplar çok hoşuna gitmiş. Söylediğine göre beş vakit namaza kolay alışmış, ama egonun kontrol altına alınması çok zormuş.
Devamında ise Carlos Santana’nın onu bir gün telefonla arayıp, SUPERNATURAL albümü için bir şarkısının olup olmadığını sorduğunu anlatıyor. Kendisi de o sıralar “Put Your Light’s On”u yeni bestelemiş. Bir akşam gün batımında balkonundan şehrin ışıklarına bakarken, o ışıklardan ilham almış. Ancak şarkının sonuna kelime-i tevhid’i ekleme konusunda kararsızmış, çünkü kendi deyimiyle “Allah’ın sözlerini satmak” istemiyormuş. Ancak Santana şarkıya bayılmış ve albüme dâhil etme konusunda ısrar istemiş.
Röportajda bir de SUPERNATURAL albümünün bir rüya sonucu oluştuğu söylentisinin ne derece gerçek olduğu soruluyor. Shrody’nin anlattıklarına göre, Santana gerçekten de bir rüya görmüş. Rüyasında ışıktan bir varlık görmüş, o melek ona Eric Shrody ile temasa geçmesini söylemiş. Neticede de “Put Your Light’s On” şarkısı albümde böylece yer almış. Rüya ile ilgili hikâye de bundan ibaretmiş.
Demek ki şehirler akşam vakitleri gerçekten de çok ilham verici olabiliyormuş. Belki de o yüzden o şarkı beni dün akşam o kadar etkiledi. Ancak tüm bunlardan öte, dinle imanla hiç ilgisi görülmeyen çevrelerde de çok farklı sürprizlerle karşılaşmak mümkün olabiliyormuş. Sırf bu yüzden bile her önüne gelene “kâfir” deme takıntımızdan artık vazgeçmemiz gerektiğini düşünüyorum. Kimin ne olduğu ya da ne olacağı hiç belli olmuyor. Ayrıca insanlara baskı yapma yerine, beraber yaşama sanatını geliştirmek çok daha güzel ve de verimli sonuçları doğruyor.
Aynı şekilde geçenlerde Vedat Milor’un kaleme aldığı “Berkeley Hatıraları” da bana birçok açıdan ilgi çekici geldi. Her şeyden önce, kötü yemek yeme alışkanlığıyla ve genel cehalet seviyesiyle anılan bir ülkede, bir şehrin ne kadar farklı olabileceğini gösterdiği için. Berkeley zaten üniversitesi ile de tanınmaktadır, ancak anlaşılan o ki sakinleri de son derece bilgili, eğitimli ve de doğal insanlar. Vedat Milor bu şehir için “tam bir aydınlar kenti” demiş. Burada maddi olanakları çok geniş olduğu kadar çok kısıtlı olan insanlar da varmış, ancak bunu kılık kıyafetleriyle üzerlerinden anlamak mümkün değilmiş. Zira herkes son derece sade giyiniyormuş, marka merakı hiç hoş karşılanmıyormuş. Söylenenlere bakılırsa, bu şehrin dilencileri bile kitap okuyormuş. Tüm bu insanları burada buluşturan ortak payda ise, demokratik ve eşitlikçi yaşam biçimiymiş.
Bizim bu coğrafyada ise tam aksine tüketim kültürü ve marka düşkünlüğü alıp başını gitmiş durumda. Özellikle de yeni zengin Müslümanlar yukarıda saydığım “sadelik” özelliklerine sırtlarını neredeyse yüzde yüz çevirmiş gibiler. Petrol zengini ülkeler ise debdebe ve şaşa konusunda ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Entelektüellik ve sadelik yerine, basit düz mantık ve gösteriş bölgemizin mutlak yükselen değerleri haline gelmiş.
Ancak tüketim ve gösteriş merakı insanları sadece manen değil, ekolojik olarak da çökertiyor. Bu konuda da coğrafyamızı ne yazık çok nahoş sürprizler bekliyor. Kapitalizmin kısa süreli tatlı karı, anlaşılan o ki hepimizi kör, sağır ve dilsiz yapmışa benziyor.
Diyeceğim, görsel sembollerinin üzerini kapatıp, sadece tarif edilen sade, bilgili, eğitimli ve duyarlı insan örneğine bakarak sorsanız, “La İlahe İllallah” diyenleri nerede görüyorsunuz diye, acaba Dubai’yi mi yoksa Berkeley’i mi işaret ederler?
Hangisinin ışıkları daha açık?
Zuhal Nakay
Put Your Lights On - Santana
Hey now, all you sinners
Şimdi, bütün günahkarlar
Put your lights on, put your lights on
Işıklarınızı açın, ışıklarınız açın
Hey now, all you lovers
Şimdi, bütün aşıklar
Put your lights on, put your lights on
Işıklarınızı açın, ışıklarınızı açın
Hey now, all you killers
Şimdi, bütün katiller
Put your lights on, put your lights on
Işıklarınızı açın, ışıklarınızı açın
Hey now, all you children
Şimdi, bütün çocuklar
Leave your lights on, you better leave your lights on
Işıklarınızı açık bırakın, ışıklarınızın açık olması daha iyi
Cause there's a monster living under my bed
Çünkü yatağımın altında bir canavar yaşıyor
Whispering in my ear
Kulagıma fısıldıyor
There's an angel, with a hand on my head
Bir melek var, eli başımda
She say I've got nothing to fear
Korkulacak bir şey olmadığını söylüyor
There's a darkness deep in my soul
Ruhumun derinlerinde bir karanlık var
I still got a purpose to serve
Hala hizmet edecek bir amacım var
So let your light shine, into my home
Bu yüzden ışıklarının evimin içine dolmasına izin ver
God, don't let me lose my nerve
Tanrım, sinirlerimi kaybetmeme izin verme
Lose my nerve
Sinirlerimi kaybetmeme
Hey now, hey now, hey now, hey now
Hey şimdi, şimdi, şimdi
Wo oh hey now, hey now, hey now, hey now
Ho oh hey şimdi, şimdi, şimdi
Hey now, all you sinners
Şimdi, bütün günahkarlar
Put your lights on, put your lights on
Işıklarınızı açın, ışıklarınızı açın
Hey now, all you children
Şimdi, bütün çocuklar
Leave your lights on, you better leave your lights on
Işıklarınızı açık bırakın, ışıklarınızın açık olması daha iyi
Because there's a monster living under my bed
Çünkü yatağımın altında bir canavar yaşıyor
Whispering in my ear
Kulağıma fısıldıyor
There's an angel, with a hand on my head
Bir melek var, eli başımda
She say's I've got nothing to fear
Korkulacak bir şey olmadığını söylüyor
La ill aha ill allah
La İlahe İllallah
We all shine like stars (x2)
Hepimiz yıldızlar gibi parlıyoruz
Then we fade away
Ve sonra kayboluyoruz