Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Savaş bitti mi?III.B. Zeynep-1

Savaş bitti mi?III.B. Zeynep-1
 

"Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım" r.alıntı


Çanakkale Şehitlerimizin aziz anılarına ithaf...

III. BÖLÜM

ZEYNEP

9 Aralık sabahı, Arıburnu... Teğmen Ata hızlı adımlarla çadırına girer. Masasını gözden geçirdikten sonra emir erine seslenir.

“Aziz Çavuş’u çağır...”

“Emredersiniz komutanım” diyerek koşturan er, yanında iki erle karşıdan gelen Aziz Çavuş’un karşısına dikilir.

“Komutan sizi istiyor.”

“Tamam.”

Aziz Çavuş yanındakileri dışarıda bırakarak çadıra girer. Durgun bir yüzle, Teğmen'in karşısına dikilir.

“Hayırlı sabahlar.”

“Hayırlı sabahlar Çavuş. Bizimkiler nerede?”

“Dışarıda bekliyorlar.”

“Olaylı günlere hazır olalım. Düşmanın çekilmesi eli kulağında...”

Gözleri parlayan Aziz Çavuş alaylı bir sesle:

“Sahi mi? Onlara alışmışken nasıl giderler? Uğurlama töreni yapmadan adım attırmayalım!..”

Teğmen’in bıkkın bir sesle:

“Herkes senin gibi düşünüyor. Ama şu tepedekiler yok mu?”

Çavuş anlamamış gibi şaşkın bakar.

“Yine mi yanlış düşünüyorlar?”

“Hayır... Onlar da öyle düşünüyor. Ama gerekli yardım geldikten sonra... Anafartalar Kahramanı ise hemen saldıralım diyor...”

“Eee?..”

“Başta nasıl dinlemedilerse, şimdi de öyle... Bütün kuvvetlerin başına geçerek, hemen saldırmayı teklif etti. Ama top Enver Paşa’ya atıldı.”

“Yandık...”

“Daha yanmadık... Mustafa Kemal buradan ayrılırsa asıl o zaman yanacağız.”

Aziz Çavuş gözlerini faltaşı gibi açarak:

“Anafartalar Kahramanı ayrılacak mı?..”

“İstediği görev verilmezse ayrılabilir... Sakın kimseye söyleme.”

“Düşman giderayak bir halt karıştırır mı?”

“Ooo... Hiç sessiz sedasız giderler mi? Mutlaka birçok kötülük yapacaklar.”

“Saldırırlar mı?”

Teğmen, anlayışlı bir şekilde elini Çavuş’un omuzuna koyarak:

“Arazinin omurgası kontrolümüzde oldukça saldıramazlar. Neyi beklediğini biliyorum. İçini kavuran intikam ateşini söndürmek için saldırıyı bekliyorsun. İnşallah beklentini biz gerçekleştiririz.”

“Ya saldıramazsak?!..”

Teğmen bıkkın bir ifadeyle:

“Saldıramazsak değil, ya geç kalırsak diyeceksin... O zaman da Liman Paşa, nasıl Bolayır’da sahte, boş gemileri karşıladıysa; burada da boş araziyle karşılaşacak...”

Çavuş isyankâr bir şekilde, ellerini sallar:

“Yooo... Binlerce insanı, bu kadar ağırlığı biz görmeden, (duraklar) biz saldırmadan, (göğsüne vurarak) intikamımızı almadan boşaltamazlar... Asla...”

Teğmen, Çavuş’un üzüntüsünü anlayışlı bir ifadeyle onaylar. Yine de gerçeği söylemeden duramaz.

“İngiliz demek, hile demek... Savaşta onlar kadar hile yapan yok. Korkarım bir sabah kalkınca siperleri boş bulacağız.”

Avuçlarına üfleyerek, oldu bitti anlamında çırpar, durgun bir sesle:

“Şu gençleri çağır da, İstanbul’un havasını öğrenelim...”

Aziz Çavuş başını umutsuzca sallayarak çadırın kapısına gidip, Avni ve İhsan’ı eliyle çağırır.

İki er merak, heyecan dolu bir ifadeyle çadıra girer. Saygılı bir sesle:

“Hayırlı sabahlar...” deyip ikisini de selâmlarlar.

Çavuş başını sallarken, Teğmen güleç bir yüzle:

“Hayırlı sabahlar. Nasılsınız?”

İki gür ses:

“Sağol komutanım.”

Teğmen Ata, Avni’ye dönerek:

“Geldiğiniz sırada başkentin genel durumu nasıldı?”

Avni olayları zihninde bir sıraya sokuyormuş gibi gözlerini devirirken, İhsan atılır.

“İstanbul basını hemen hemen bilgi vermiyor. Olayların seyrini daha çok İngiliz ve Fransız basınından izledik.”

Avni, İhsan’a ters ters bakıp, araya girer.

“Özellikle Fransız dergi ve gazeteleri, Çanakkale’de savaşan subaylar, kumandanlar, buraya uğramış yazar ve gazetecilerin hatırâlarını, makalelerini yayınladılar. Bizde ise bu konuya çok az değinildi. Haberlerin çoğu Enver Paşa ve ortakları ile ilgili.”

Teğmen şaşırmış bir halde:

“Nasıl olur? Temmuz ortasında İstanbul’dan gelen bir heyette tanınmış gazeteci, yazar ve şairler bulunuyordu. 5. Ordu, 3. Kolordu, Arıburnu, Seddülbahir savaş alanlarını gezdiler. Cesarettepe’ye giden yol, düşman kontrolünde olduğundan Mustafa Kemal’i ziyaret edemediler. Telefonla konuşup, başarılarını kutladılar. Daha sonra da gelenler oldu...”

Anlamlı bir sessizlik olur. İhsan dalgın bir halde:

“Yeni Mecmua’da bu konuda bazı cephe haberleri okudum. Ama Mustafa Kemal’in bir resmi dışında başka bir şey hatırlamıyorum...”

Avni alaycı bir sesle İhsan’a bakar:

“Mehmet Emin’in 15 Eylül tarihli ‘Ordunun Destanı’ şiirini ezberleyen kimdi? Okusana...”

İhsan’ın yüzü kızarır. Gömlek cebinden beyaz ipek mendil çıkarıp açar, içinden çıkan sarı bir kâğıdı açar. Hülyalı bakışlarla, süslü harflerle yazılmış şiiri okur:

“Ey bugüne şahit olan Sarphisarlar

Ey kahraman Mehmet Çavuş siperleri

Ey Mustafa Kemallerin aziz yeri

Ey toprağı kanlı dağlar, yanık yerler.”

Avni böbürlenircesine araya girer:

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..