Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '19

 
Kategori
Öykü
 

Savaş Trafiği 7

Bahtiyar coşku doluydu. Evde fazla kalamazdı. Peşine düştüğü yeni işi için kıvranıp duruyordu. Akşama doğruydu. Hazırlandı karısına ve kızına sarılarak vedalaştı. Bahtiyar “Biraz dinlenerek kendimi kolay ödüllendirmek yerine bir iş bitiyor diğerine başlıyorum. O yüzden yanınızda fazla kalmak istemedim. İşimizi düzene korsak buradaki tüccarlığımı bırakacağım, sizleri yanıma alacağım. Ama öncelikle bana söz verin. Belki işimiz bir iki hafta sürer. Bu zaman zarfında telaşlanmak yok. Suriye’deyken irtibatımız kesildi telaşlandınız. Haklısınız ama Türkiye’nin her yeri benim. Kaybolmam kolay kolay.”

Lara “Baba kaybolursan ne olacak o zaman. Türkiye geniş bir yer. İnsanlar yabancı ama tanıdık. Seni onlara sormanın en iyi yolu bize yanında telefonun olması. Biliyorum gittiğinde çok gezeceksin. Kaybolsan bile Türkiye’desin. İnsanın kendi evinde kaybolması eğlencelidir. Bir fikrim var. Bir kağıda ismini ve adresini yaz. Ne olur ne olmaz seni kaçırdıklarında telefonunu alırlar ama not kağıdını almazlar. Başına bir bayılma gibi bir şey geldiğinde o nota bakarlar seni bilirler.”

Bahtiyar “Lara doğru söylüyorsun. Hemen dediğini yapacağım. Ama bir daha endişeniz olmayacak.” Bahtiyar hemen ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdi odasına geçti.Bir kağıt parçasına ismini ve adresini yazdı. Boynundaki muskanın içine sıkıştırdı. “Bakın not burada, beni fidye için kaçırsalar bile yerimizi, evimizi tespit edemezler. Çünkü not kağıdına kendi evimizin değil uyduruk bir adres yazdım.”

Mehtap “Sen ne olur ne olmaz cep telefonunu yanında taşıma.. Fideyeciler bizim ev adresimizi ve telefonumuzu öğrenirlerse dolandırıcılık ağlarını daha çok örerler.”

Bahtiyar “Sen de doğru söylüyorsun. O zaman bana PTT kulübesinden  telefon etmek düşüyor.” Dedi kızına döndü. “Kızım sana dönüşte büyük bir sürprizim var. Annene ve evimize sahip çıkarsan hem ben sevineceğim hem sen.”

Lara ses çıkarmadı. Babasına sarıldı, annesi ile babasını annesi ile arabalarına kadar geçirdi. Bahtiyar korna çalarak hareket etti.

Yol trafiği şehir içinde yoğundu. Bahtiyar birkaç kez trafik lambalarında durdu. Bir kırmızı ışıkta dururken radyoyu açtı. Yine gerilim yine ABD ve Türkiye. Suriye’nin kuzeyinden çekileceğini vadeden ABD sözünü tutmuş. “Heyt be aslanım benim. Buna içerim ama trafikteyim. Alkole hayır kolaya evet. Bir çok uzman kolayı kötülüyor. Tahıma etmedikleri yok. Annem tahıma sözüm yok derdi bir yiyeceği eleştireceğinde. Ben ise tahım yanlısı değilim. Çünkü midem alkolün tadını biliyor. Hangisi güzel, alkolü mü her gün içsem kolayı mı. Alkol her gün içiliyorsa masum kola niye içilmesin. İşte felsefenizi çürüttüm sizi gidi uzmanlar. Heyt be.” Diye söylendi. Sonra bir marketin önünde durdu.

Marketten birer litrelik üç adet kolayla çıktı. Arabasının ön koltuğuna bıraktı. Yeniden hareket etti.

Şehirden çıkmış il sınır tabelasını geçmişti. Yan koltuğa uzanıp kolalardan birini alıp kapağını açtı. Yudumlamaya başladı. Kolaları belirli güzergahlarda içecekti.   Şimdi içtiği Toprakkale’ye olana kadardı. Diğer ikisi Ceyhan'ı geçerken, diğeri Adana’ya yaklaşırken.

“Ölümsüzlerin şehri Adana.” diye söylendi. “İlyas’ın, Hızır’ın bilimum ölümsüzlerin kenti. Yaşar Kemal bile öve öve bitiremedi. Ne yazıktır ki Ermeniler tarafından yapılan katliamları da yaşadı. Ermeniler’in dilinde Adana ismi Kilikya.” Diye düşündü. Aklına Antakya geldi. Orası da Büyük İskender’in komutanlarından Antiakos’un isminden gelmeydi. Osmaniye mi, orası da önemli. Belediyesi her yıl roman yarışması yaptığından dolayı.

İkinci kola vakti geliyordu. Torakkale tepesine bakarken “Burası Yaşar Kemal’in yazdığı Yılanların Öcü romanının filminin çekildiği tepe.” Dedi. “Ey Toprakkale seni düşünmeme sen mi izin veriyorsun yoksa düşünmeye kendim mi izin veriyorum. Evet sen izin verdiğin için seni düşünebiliyorum. Bir insan nedir ki seni düşünebilsin. Sen hem izin veriyorsun hem davet ediyorsun. Ama davet ettiğinde gizliliğini korumak için bazen fark edilmiyorsun.” Diye Kolasının son kalıntısını da yudumladı.

Rıdvan’la Tren istasyonunda randevulaşmışlardı. Çünkü onun evi nerede bilmiyordu. Uzaktan Adana görünür oldu. Kentin yer yer ışıkları uzaktan seçilebiliyordu. Arabasının hızını düşürdü. Kente yoğun bir trafik içinde girdi. Hemen ileride köprüyü geçtikten sonra  terminal göründü. O köşeyi döndü. Ardından tren istasyonu güzergahına girdi.

İstasyona geldiğinde Rıdvan’ın araba farlarını yakıp beklediğini gördü. Bahtiyar arabasını stop ettirdi, aşağıya indi.

Rıdvan “Hele hoş geldin. Sen uzun yoldan geliyorsun. Acıkmışsındır. Benim hanım evde öğlenden beri neler hazırlamadı ki. Hepsi senin için.” Dedi ekledi. “Telefonun hep ulaşılamıyor diyor.  Neden?”

Bahtiyar “Evde bir antlaşma yaptık. Yanımda telefon taşımayacağıma dair. Endişemiz fidye için kaçırılırsak onlara kolaylık  sağlamamak. Biliyorsun ne kadar ifşa o kadar tehlike.”

Rıdvan “Geç bunları, endişelerine saygılıyım ama endişe ile de işlerimiz yürümez. Gerçi bende de endişe var. Eğer yeni işimize adapte olursak eski endişelere sünger çekeceğiz. Bir daha fidye deme moralimi bozma ve beni takip et.”

İkisi de arabasına bindi. Şehir içinde yavaş bir hızla yol aldılar.


Tuna M. Yaşar

 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..