Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Seçilmişler, atanmışlar…

Seçilmişler, atanmışlar…
 

Bir ülkede her şey yolunda gidiyorsa biliniz ki seçilmişler ile atanmışlar uyum içinde ve doğru çalışıyorlardır. İşlerin iyi gitmesi için sayabileceğimiz birçok unsur içinde olmazsa olmaz olan, beklide en önemlilerinden biri bu iki guruptur. 

Ancak uyum içinde sözcüğü kendi başına aldatıcı olabilir. Bir tarafın diğer tarafı vesayeti altına alması ile gayet de uyumlu görüntü verilebilir. Ama bu sadece görüntüden öteye gidemez. 

Kıymetli okurlarımdan biri ikidir yazılarıma yaptığı yorumlarda seçilmişleri sütten çıkmış ak kaşık, atanmışları ise peşin suçlu ve yetersiz gösterince bu yazıyı yazmayı düşündüm. 

Ülkemizde uygulandığı söylenen ve çağdaş ülkelerin de uyguladığı çoğulcu demokrasi, insan haklarına ve çağdaş dünyanın ulaşabileceği en fazla özgürlük çizgisine ulaşmada yeterlidir. Ülkemizde yaşanan demokrasi ayıpları, insan hakları ihlalleri, uygulandığı var sayılan demokrasinin uygulanmadığını göstermektedir. 

Demokrasilerde yönetim belirli bir süre için halk tarafından seçilir. Bu yüzden de halka karşı sorumlu olması gerekir. Kendilerine sorduğunuzda hepsi evelallah sorumluluklarının bilincindedir. Hiçbir kusurları yoktur. Peki; Onları seçen halk bir dönem sonucunda seçtiklerinin görevlerini tam olarak yaptığından emin midir? Veya görevlerinin ne olduğunun bilincinde midir? Mesela, bir siyasetçinin oğlu nereden geldiği meçhul paralarla fabrika alıyorsa, iki yılda fakirken Karun gibi zengin oluyorsa, bu değirmenin suyunun nereden geldiğini de açıklamıyorsa halk o siyasetçiye bir daha oy vermeyerek cezalandırılması, sonrada bağımsız mahkemeler önünde hesap sorulmasını istememeli mi? Gazeteler “güneydoğuda halkın büyük bir kısmı kullandığı elektriğin parasını ödemiyor” diye haber yapıyorlar ve yöneticiler itiraz etmiyor, bunun önüne geçemiyor veya geçmiyorsa halk ilk seçimlerde oy vermeyerek hesap sorulması için yol açması gerekmez mi? 

Bu türde yöneticilerin özellikle 1950 sonrası giderek arttığı, günümüzde ise tamamı helal kazançla geçinen yönetici ve efradı için iş bilmez, beceriksiz gibi hiçte hoş olmayan yakıştırmalar yapılıyor. Sonuçta seçimlerde bir de bakıyorsunuz büyük bir kesimin oyunu tabiri caizse “götürenler” alıyorlar. Buradan çıkan 1) Halkın çoğunluğu hileye, üçkâğıda, çalmaya, devletin olanaklarını kendi kesesine aktarmaya hoş bakıyor, 2) verdiği oyun bilincinde değil. Bir numaralı seçeneği geniş halk kitlelerine mal etmek tabii ki yanlış olacaktır. O zaman geriye ikinci seçenek kalıyor ki, o da halkın büyük çoğunluğunun oyu kandırılarak elinden alınıyor. Günümüz iktidar partisine verilen oyları incelediğimizde okumuşluk seviyesi yükseldikçe oy verme seviyesinin düştüğünü görüyoruz. Bu da üzülerek söylüyorum ki maalesef bizi haklı çıkarıyor. Politikanın anlamı halkın oyunu çalma yöntemi haline geldi. Kendini bu işe programlayan politikacı ile buna bilerek veya bilmeyerek çanak tutan halkın ilişkileri de demokratik olmaktan çıkıp, sahip ve kul ilişkisine kolayca dönüyor. Bu arada gerçekten halkına faydalı olmak isteyen politikacı dışlanıyor, bir dahaki seçimlerde aday bile olamıyor. 

Bizde, ileri demokrasilerde sembolik olarak mevcut olan dokunulmazlık son derece geniş anlamda kullanılıyor. Bırakın milletvekili dokunulmazlıklarını iktidar, istediği herkesi koruma altına alıyor. Milletin görev için seçtiği bir vekil neden koruma zırhına bürünür ki? Eğer kanunlardan, insanların gözünden saklayacak yolsuzlukları olmasa neden dokunulmazlık zırhına saklanıyorlar? Hele hele bazı memurlarına neden bu zırhı giydirirler? 

Kıymetli okurum, askerin 20 yıldır PKK yı bitiremediğini söyleyerek başarısız olduğunu iddia ediyor. Şunu herkes bilmelidir ki bir ülkede iyi ve kötü gidişten tek başına iktidar sorumludur. Başbakan, bir okulun boyanmasını bile hizmet olarak yorumluyorsa – ki son derece haklıdır – her türlü yanlıştan da sorumludur. Başka bir değişle, demokrasinin kurallarını paspas ederek bağımsız olması gereken yasama, yürütme ve yargıyı kendinde toplayan bir hükümet, halk değişi ile, “birinin ayağına taş takılsa” sorumludur. Hata yapan her atanmış nasıl yargının önüne çıkıyorsa seçilmişler de çıkmalıdır. Geçmiş yıllarda bir asker vesayeti tutturmuşlar gidiyorlardı. Şimdi o da yok. O zaman başbakan şehit olan her evladımızın hesabını vermek zorundadır. Bu gün vermiyorsa bir gün mutlaka verecektir. Atanmışlardan iş isterseniz onlara yetki vereceksiniz. Siz jandarmanın kimlik sormasını dahi vali iznine bağlayarak, her olay için ayrı izin alma usulü getirirseniz, terörist arcı ile rahatça kilolarca bombayı getirip yerleştirir. 

Bu durum sadece askeriye için değildir. Son yıllarda üst üste yapılan operasyonlarla yargı bağımsızlığı yok edildi. Ama iddia ettikleri gibi yargının hızlı işlemediği ortada. O zaman Silivri yerleşkesindeki yargı komedisinden tutun da Hakkâri’deki yargı problemine kadar sorumlu hükümettir. Hapiste bir saat bile haksız tutulan insanların vebali hükümete aittir. 

Başta dediğimiz gibi, demokrasinin olmazsa olmaz kaideleri yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığını korursanız, halkın bilinç eksikliğinden dolayı yapamadığı denetim içsel olarak yürür ve herkes hatasından sorumlu olur. Yok, halkın bu bilinçsizliğini yasama, yürütme ve yargıyı ele geçirmek için kullanırsanız sorumluluğun tamamını üstlenirsiniz. Maazallah Hüsnü Mübarek karşımızda. Bir hususu daha belirtelim. Sizin anayasa değişikliğinizi destekleyen o halk yığınları, değiştirmeye çalıştığınız “darbe anayasasına” %92 “evet” demişti. 

İzmir 2011-08-21 

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..