Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Sedef Saplı Bıçak MİÇO

Sedef Saplı Bıçak MİÇO
 

Zeki Oğuz ve Sedef Saplı Bıçak MİÇO


Zeki Oğuz Konya'da yaşayan, Konya kentine çok emek vermiş çok yönlü bir sanatçı, bir aydınlık insan. Dergiciliğinden mi, öykülerinden mi, gezi kitaplarından mı, araştırmalarından mı, şiirlerinden mi, yoksa fotoğraf sanatından mı söz etsem. Zeki Oğuz'u kendisiyle hiç karşılaşmadan, çıkardığı Çalı Dergisi sayesinde tanımış oldum. Konya'da yayımlanan aydınlık ışıl ışıl dergiyi elime aldığımda nasıl sevinmiştim. Sonrasında gezi kitaplarını okudum, Konya'nın yaylalarında düşsel gezilere çıktım ve Torosları, Yörükleri tanıdım Zeki Oğuz'un objektifinden ve sözcüklerinden.

Zeki Bey ile Miço 'nun tanışması da Çalı Dergisi nedeniyle olmuş. Zeki Oğuz Çalı Dergisi'ni çıkardığı sıralarda Yılmaz Güney 'in bir zamanlar Konya'da sürgün olarak Dolav mahallesinde altı ay ikamet ettiğini öğrenir. Bu eski haberi araştırırken, rastlantılar ve araştırmaları Oğuz'u bir kabadayı olan Mustafa Saldı 'ya götürür ya da kısaltılmış adıyla MİÇO'ya. Miço Van'dan 1917'lerde Konya'ya göç eden bir Kürt ailenin çocuğu. Söyleşiler buluşmalar derken Yılmaz Güney'in haberini, Konya'daki o altı ay süren yaşantısını yazarken, belki de DOLAVLI YILMAZ GÜNEY adlı kitabını hazırlarken, ondan sonra da Güney'in yaşamındaki bazı önemli kavşaklara şahitlik yapmış olan MİÇO'nun da yaşamını yazmak ister.

İşte SEDEF SAPLI BIÇAK MİÇO adlı eserinin doğuş fikri böyle gelişmiştir. Bu anlamda ÇALI'nın ve genel anlamıyla Anadolu dergiciliğinin önemi de bir kez daha ortaya çıkmaktadır

SEDEF SAPLI BIÇAK MİÇO akan zaman içinde kimi zaman kesişen, iki Anadolu gencinin Miço ile Yılmaz Güney'in yaşamlarından kesitleri dile getiren biyografik bir eserdir, bir tanıklıktır. Yılmaz Güney ile Miço'nun yaşamları kesişmiştir önce altı aylık süre boyunca ve ondan sonra da arkadaşıkları sürmüştür. Konya sınırlarını da aşan bu dostluk, ziyaretler ve karşılaşmalar İstanbul'da, hatta Yılmaz Güney Elazığ ve Paşakapısı cezaevlerinde yatarken de devam etmiştir. Sanki Yılmaz Güney'in İstanbul'da yaşama önerisini kabul etmemekle Miço'nun , içten içe kendisini suçlayan ince bir hüznü çektiğini, kabul etseydi o üzücü durumun yaşanmasına engel olabilecekmişçesine zaman zaman olanlardan kendini sorumlu tuttuğunu sezinledim söyleşilerinden.

Miço ile yaptığı söyleşileri birbirine bağlayan estetik unsur ise anlatıcı Zeki Oğuz'un, Miço ile söyleşiye giderken ya da söyleşi sonrasında, geçtiği yollarda, Konya mahallelerinde gördüğü değişimlerle birlikte usunda canlanan, çocukluğundan başlayarak kendi yaşamındaki iz bırakan önemli olguları ve algılarını, gözlemlerini ve yaşadıklarını, yer yer sosyolojik saptamalarla işleyişi.

Böylece esere, biyografik roman olarak bakacak olursak bir üçüncü delikanlının Oğuz'un da yaşamının bir anlamda eser içinde izini sürüyoruz. Bu durumda kitabın üç Anadolu delikanlısını anlattığını söyleyebilirdik ancak geride, önemli bir Anadolu kentinin, kültür kentinin, tarihi kentin, Konya'nın gürül gürül akan soyolojisini toplumsal dönüşümünü duymamış olsaydık. Bireylerden yola çıkarak toplumu anlatıyor Oğuz ki yarattığı bu eseri çok önemli kılıyor. Güney'in, Miço'nun ve Oğuz'un davranışlarını belirleyen, yaşamlarına yön veren olaylar, toplumun eğilimleri ve zaman içindeki değişimi incelikle işlenmiş. Bu bağlamda, Zeki OĞUZ'un eseri, SEDEF SAPLI BIÇAK MİÇO' nun kısa zamanda “Türkiye'nin Yüzyılına Tanıklık Eden Romanlar” arasında hakettiği yeri alacağını görüyorum.

Zeki Oğuz'un her bir bölümün sonuna eklemiş olduğu “Meraklısı için not”lar ise akide şekeri tadında nostaljiler yaratıyor usumuzda, hem gülümsetiyor hem de yine düşündürüyor. Zeki Oğuz gazete kupürlerinden seçtiği ilgili haberlerle, Konya'da dönemin önemli olaylarını bir de basına yansıyan başlıklarıyla sunarken de, önemli bir işlevi gerçekleştiriyor. Söyleşide anlatılan olguların ve eserinin tarihselliğini bir kez daha mühürlemiş oluyor. Tarihin sisleri arasında yol almaya çalışırken düşünüyorsunuz. Yazılan her satır ve bilgi üzerinde derin sosyolojik araştırmalar yapılacak denli önemli. Bu açıdan baktığımızda tarihi ve toplum sosyolojisini de yansıtan bir eser. Şöyle ki hem karakterler hem de yaşananlar gerçek. Belki de her kentimiz için böylesi tanıklıkların yer aldığı eserlere gereksinim var. Belki de yazıldılar ama popüler kültürün insanları yönlendirmeye çalıştığı kavramlarla pek örtüşemedikleri için, yerel kütüphanelerde ve dağıtım sorunları nedeniyle unutuldukları depolardan dışarı çıkamadılar ya da raflarda hak ettikleri yerlerde sergilenemediler bu tür kitaplar.

Bu bağlamda Zeki Oğuz'un gerçek yaşamları, tarihselliği içinde işleyen kitabının daha çok okura ulaşmasını çok isterim. Özellikle arı , duru bir anlatımı yeğlemiş olması ve anlatılan olayların meraklısına ilginçliği, kitabı elden bırakmadan bitirme gibi bir olanak sunuyor. 117 sayfalık metnin ardından, Mustafa Saldı(Miço) arşivinden ve Yeni Konya arşivinden Yılmaz Güney ve Miço'nun fotoğrafları yer alıyor.

Bir zamanların Konya'sında kültürün tek patikada değil, modern ölçekte pek çok kulvarda, patikada yol almaya , başlamışken tek sesliye indirgenmeye çalışılmasının tarihçesini okudum ben şahsen “meraklısı için not"larda. Bölge tenis birincilikeri alanlar bile var, açılan saz evleri, Jülide Gülizar'ın sunucu olarak katıldığı programlar, Aşık İhsani'nin eşi Güllüşah ile katıldığı Aşıklar Geceleri....

Merak da ettim. Örneğin o yıllarda ülkenin her yanından binlerce kişilerin ağırlandığı yüzlerce çadırların kurulduğu, Çimenlik'in at arabaları ile dolup taştığı aileler, aşiretler şimdi nicedir, yine öyle düğünler yapılıyor mu, diye merak ettim. Romanlara konu olan oturak alemlerini, oralarda yakalanan kamalar, silahlar ve o yaşamların içindeki insanları da düşündüm. Şimdilerde pek ünlü bir ses sanatçısının kendini müzik dünyasına kabul ettirmeden önce, Konya genelevinde garson olarak çalışırken, başvurduğu kabadayıların onu gazino patronlarına dinletmek için verdikleri çabaları gördüm ve vefasızlığı da gördüm. Yani yaşamlar, söylediğim gibi her sözün, her paragrafın altından ortaya çıkan kimi iç sızlatan, kimi gülümseten, kimi demek böyleymiş vay, dedirten olgular.

“Meraklısına notlar” dan bir kaç alıntı yapıyorum. Miço'nun, Güney'in ve Oğuz'un yaşamlarından kitaba akanları da kitabı okumak isteyenlere bırakıyorum..

Konya-Haydarpaşa motorlu tren seferi başlıyor.

Fevzi Halıcı'nın Çağrı dergisi 50. sayıya ulaştı.

Şehrimizde 27733 radyo olduğu açıklandı.

Konya Gazeteciler Cemiyeti ile Kadınlar Birliği “ Sanat Şölen”i düzenlediler. Ordu evinde yapılan şölene Semih Sergen, Hepşen Akar, Ergin Orbey, Turgut Özakman, Bozkurt Kuruç, Savaş Başar, jülide Gülizar katıldılar...

Yeni Konya Gazetesi yirmi beş kuruş...

Genelev kadınları ücretlerinin azlığı nedeniyle ölüm yürüyüşüne hazırlanıyorlar...

Sanatçı Ömer Kaan Bozkurt Gogol'ün Bir Delinin Hatıra Defteri'ni okuyor.

Yılmaz Güney'in “Arslanların Dönüşü” Park sinemasında oynuyor.

Miço'nun davetlisi olarak gelen Yılmaz Güney'in Konya-Aksaray yolunun 20. km'sinde kalabalık bir konvoy tarafından karşılanması ve “Konya'yı çok güzel gördüm” demesi...

Fim çalışmaları hakkında sorulan sorulara Yılmaz Güney'in yanıtları ve DOLAV isimli filmi çevirmek için yaptığı hazırlıklar ( 5 Ağustos 1974)

Miço'nun yaşamı çocukluğundan itibaren sergilendiği için ister istemez bu iki Anadolu delikanlısının kimliklerini ve kişiliklerini oluşturan şartları da karşılaştırıyor okur. İşte bu noktada şehrin sosyolojisi belki de tüm Anadolu kentlerini az ya da çok kuşatan değişimlerin kişiler ve toplum üzerindeki etkilerini düşünüyor insan ve tarihi. Bir zamanlar düşünen, aydınlık insanların sesini kesmek için, kolunu kanadını kırmak gerektiğinde, kişiler hemen koministlik damgasıyla damgalanırdı. Günümüzde aydınları susturmanın yolları da yine benzer şekilde işlemekte. Ne var ki artık sözcükler kominizm olmuyor da başka sözcükler geçmiş oluyor yerine.

Daha 20 yaşına bile girmeden evinde bulunan kitaplar nedeniyle tutuklanan bir delikanlı ki okumaktan, yazmaktan hiç vaz geçmemiş Oğuz.. Öte yanda okuyamadığı okumayı sevemediği için, sonunda kabadayılığa yönelen bir başka delikanlı MİÇO. Yılmaz Güney ise bir önemli sanatçı, keşke öfkesine yenilmeseydi daha nice güzel eserlere imzasını atabilecekti.

Geçmiş zamanın kabadayılığı aşırı cesaret, yardımseverlik ve dobralık gibi unsurları barındırıyor. Oysa aşırı cesaret her zaman yanında ölümün gölgesini de taşır, sedef saplı bıçakları da. O dünyaların da kendine göre çizdiği kurallar var ki, bunun dışına çıkanların dışlandığı ve kabul görmediğini de öğreniyoruz.

Belki biraz aşırı yorum olacak ama Oğuz'un kitabı, bana şu soruyu da sordurdu. Günümüz kabadayıları ne haldeler? Kaldı mı Miço gibiler? Onların çizgi dışına çıkanları dışladıkları kabadayılar dünyası, şimdi yeni dünya düzeninin tuhaf akıl oyunları karşısında ayakta kalmayı başarabildi mi?

Farkındaysanız “meraklısına not"lar dışında kitaptan alıntı yapmadım pek. Okumaya niyet edenin keyfini kaçırmak gibi gelir bana , hele de bir kitabın baştan sona özetlenmesini , kitap tanıtımında çok doğru bulmam. Kitap özetinin verilmesi, yazarın incelikle üzerinde durduğu belki de anlam yerine otursun diye günlerce gecelerce düşündüğü sözcükleri ve emeğini yok saymak gibi geliyor bana.

Kitabın Konyalılar için çok ayrı yeri ve önemi olduğunu düşünüyorum. İnsanın geçtiği, gezdiği, gördüğü yerlerin tanıklıklarının yıllar sonra bir eserde buluşması, başka zihinlerde, başka anıları da canlandıracaktır.

ÇALI dergi için yapılan araştırmanın sonucunda ortaya konan emekler SEDEF SAPLI BIÇAK MİÇO'yu yazdırmış Zeki Oğuz'a. Bu derginin önemini vurguluyor. Ne var ki ÇALI artık yayımlanmıyor. Kitaptaki şu önemli sözcükleri aktarmadan duramıyorum. Bu, insan olarak hepimizin duyarlıklarını gözden geçirmesi adına da çok önemli:

Bir tomar dergiyi ikiye katlayıp sokuyorum sobanın içine. Kuşe kâğıt ilkin nazlanıyor tutuşmakta, sonra parlıyor, alevi yüzüme sünüyor. Yavaş yavaş kırılıyor odanın soğuğu. Çalı tenimi ısıtıyor ama yüreğimi yakıyor. Ateşe attığım ilk dergiyle birlikte bir damla yaş düşüyor alevlerin arasına. O bir damla yaşı aniden yok ediyor alevler. Sonra alışıyorum. Çalı’yı ilk yayınladığımız günlerde ne güzel umutlar vardı içimizde. Gençler koşturuyorlardı, her sayı daha güzel bir dergi için. Adını bile onlar koymuştu. Derginin simgesi de bir çalıydı. Bakıyorum çevreme, hiçbiri yok o gençlerin. Çoğu üniversiteyi bitirip çekip gitmişler, kalan birkaç genç de kendi işlerine dalmışlar. Kimi üç beş sayı ilgilenmiş dergiyle sonra tümden koparmış atmış bağını. Bir tomar dergi daha alıyorum sobaya atmak için. Kapak fotoğrafı bir şeyler hatırlatıyor. Sonra bakmak için ayırıyorum o dergileri.”

Elde kalan ÇALI dergilerinin bu acıklı sonu, emeğin de ateşe atılmasını getiren koşullar anlamında içimi sızlattı. Dilerim Zeki Oğuz dergiciliğine bir süre için ara vermiş olsun da yeniden yola çıksın ÇALI ile Konya'dan ışıklarını saçmaya devam etsin.

Zeki Oğuz'a bu güzel kitabı için teşekkürlerimi sunuyorum ve yeni eserlerini, biyografilerini merakla beklediğimi de iletmek istiyorum.

Çalı Yayını olarak bu güzel kitabın, MİÇO'nun çıkmasına katkıda bulundukları için Konya Memleket Gazetesi'nei de kutluyorum.

Ve Zeki Oğuz izmir Kitap fuarında:
17-18 nisan tarihlerinde İzmir Kitap Fuarında, Edebiyatçılar Derneği standı 2. salon stand 613-C

Konya Çalı Kültür sanat Dergisi'nin sayfası : konyacali.tr.gg

mail adresi: oguzzeki[ ]hotmail.com

Kitap Temin Adresi: Şerafettin Caddesi Zengin Han Numara: 16 KONYA

Sedef Saplı Bıçak MİÇO, yazan: Zeki OĞUZ , Çalı , Ekim 2009, 117 sayfa

********

http://konyacali.tr.gg/Zeki-O%26%23287%3Buz-h-un-Eserleri.htm

Zeki Oğuz'un kitapları, kendi açıklamlarıyla :

Kavgadayız, ilk kitabı 19 şiir .Kendi yayını

Bebek, Öyküler, Oğuzkitabevi İlk öykü kitabım.9 öyküden oluşuyor. 88 sayfa.1981, kendi yayını

Hayrat, Hikayeler, 1990, 11 öykü, 56 sayfa, kendi yayını.

Ademin Kaburga Kemiği, Öyküler, 1994 , 12 öykü, l04 sayfa, kendi yayını

Yüreğimi Getirdim Sana, Toplum Yayınevi, Ankara, 1995, 18 öykü 96 sayfa,

Hayrat, Kavram yayınları, İstanbul, 1992, 19 öykü, 128 sayfa

Ürkek Bir Keklik, YABA Yayınları ( Ankara) , 1995, 13 öykü 100 sayfa

Gezgin Yürek, ÇALI Yayınları, 1999, 20 şiir ve fotoğraflarla , 48 sayfa

Gezgin Yürek, ÇALI Yayınları, 2005, 26 şiir ve fotoğraflar Şafak Oğuz'un , 74 sayfa

Gelenekleriyle Görenekleriyle Konya Dağ Köyleri , Halk kültürü, araştırma, 1997, 80 sayfa kendi yayını

Gelenekleriyle Görenekleriyle Konya Dağ Köyleri , Halk Kültürü, Araştırma, Konya Valiliği İl Kültür Müdürlüğü yayını 2000, 95 sayfa , fotoğraflı

Toprak ve Gelenek , Konya Dağ Köyleri , Çİzgi, 2005 :

Bu kitabın içinde yeralan bazı yazılar 1997 yılından önce bir yerel gazetede dizi yazı olarak yayınlanmıştı.Yazıların ilgi görmesi üzerine 1997 yılında 80 sahifelik bir kitapçık halinde yayınladım.İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü 2000 yılında birkaç ek yazı ile birlikte kitabı yeniden yayınladı.Çizgi kitabevi yeni yazılar ve renkli fotoğraflarla 2005 yılında kitabı 142 sahife ve büyük boy olarak yayınladı.Kitapta Konya dağ köylerinin gelenekleri, inançları, folklörü anlatılıyor.Dağ köylerinin dilinin bir sözlükte verildiği kitapta yüzü aşkın renkli fotoğraf yeralıyor.

Dolavlı Yılmaz Güney Çalı Yayını, 2002, 18 öykü, 104 sayfa

Bir Bozkır Türküsü, Beldeleriyle Yaylalarıyla Konya, Konya Büyük Şehir Belediyesi, 2003, fotoğraflarla gezi yazıları

Yaylaların Özgür Çocukları Yörükler , kendi yayını, 2004, 122 sayfa:

2000 yılında göçer yörüklerin yaşamına ilgi duymaya başlamıştım.Bu insanlar kışın Akdeniz sahillerinde, yazın ise toros yaylalarında kara çadırlarında yaşıyorlardı.Onlarla yaptığım görüşmeleri, araştırmaları bazı gazetelerde yayınladım.Hayli ilgi gören bu yazılar 2004 yılında kitaplaştı.Kitabın yayınlanmasına rağmen araştırmalarımı hiç kesmedim, kitabın bazı bölümlerini eksik ve yanlış bularak çıkardım.Bunun yerine yeni araştırma ve yeni fotoğraflar ekleyerek kitabı yeniden basılacak hale getirdim.Kitabın yeni hali baskıyı göze alacak yayınevini bekliyor.


Seçme Öyküler, Çalı, 183 sayfa

İlk öykülerim 1968 yılında yerel gazetelerde yayınlanmaya başlamıştı.İlk öykü kitabım Bebek ise kötü bir baskıyla 1981 yılında yayınlanmıştı.Bebek ile birlikte altı öykü kitabım var.Öykülerim Varlık'tan Çalı'ya onlarca edebiyat dergisinde yayınlandı.Seçme öykülerde 1968 yılından bu yana yazdığım öykülerden 30 tanesini biraraya getirdim.183 sahifelik bu kitabımı yazarı olduğum Memleket Gazetesi bastı

Seçme Yazılar , Çalı yayını, 2006, Değişik gazetelerde yayınlanmış köşe yazılarından bir seçki. 89 yazı 200 sayfa.

Taşra ve Gezgin Beldeleri, Yaylalarıyla Konya, Çizgi Yayınevi, 2005, 171 sayfa

Yıllarca gazete ve dergilerde yayınladığım gezi yazılarını Konya Büyükşehir Belediyesi 2003 yılında "Bir Bozkır Türküsü Beldeleri Yaylaları ile Konya"adıyla yayınlamıştı.Çizgi Kitabevi 2005 yılında aynı kitabın genişletilmiş yeni yazı ve fotoğraflar eklenmiş halini büyük boy olarak "Taşra ve Gezgin Beldeleri, Yaylalarıyla Konya" adıyla yayınladı .171 Sahifelik bu kitapta ilçelerimizin ve beldelerimizin görmeye değer tarihi ve doğal güzellikleri anlatılıyor.

Yüzler, S/B fotoğraf albümü.48 sh.Çalı Yayını.2008

Sedef Saplı Bıçak MİÇO, Çalı Yayını, 2009, , 117 sayfa,

http://www.konyacali.tr.gg/Zeki-O%26%23287%3Buz.htm




















 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..