- Kategori
- Sinema
Seks yalnızlığı tedavi eder mi?

Mıchael Fassbender
Sinema dünyasını seyirci gözüyle kabaca, “kendini iyi hisset” ve “kendini kötü hisset” filmleri olarak iki gruba ayıracak olursak, “Utanç-Shame” mutlaka ikinci grupta ön sıralarda yer alır. Büyük şehir melankolisi içinde kapitalist düzenin önce iş sonra aş verdiği, bir süre sonra da köleleştirip, kimliksizleştirdiği bir beyaz yakalının yaşam trajedisini izletiyor “Utanç”. Film boyu yalnızlığını,gerginliğini ve sevgisizliğini yansıtan gri kareler Brandon’un (Mıchael Fassbender) yaşam içindeki aczini trajik bir şekilde tasvir ediyort. Bu aczini ona unutturacak tek şey ise seks bağımlılığı. Para karşılığı seks, net üzerinden izlediği pornografi, her fırsatta kendi kendini tatmin etmesi onun kısa süreli mutluluklarının anahtarı. Duygusuz ve mekanik seks varoluşunun bir alternatifi olmuş. Para, pul, başarının can çekişen ruhu maskelemekten başka bir işlevi yok. Bu durum New York'ta çalışan ve yaşayan muhtemelen bir kaç milyon erkeği kıskacına almıştır.
İngiliz asıllı genç yönetmen Steve McQueen “Açlık-Hunger” ile film dünyasına dikkat çeken bir giriş yapmıştı. Tutuklu IRA mensuplarının açlık grevini ve liderleri Boby Sand’ın kısa yaşamının son dönemini anlattığı filmde, üzücü bir gerçeği son derece etkileyici bir sinematografi ile görselleştirmişti. Bu kez acı çeken tutuklu bedenlerin yerini kapitalist düzenin acı çeken bir ruhu alıyor. Ruhun acıları tatmin olamayan seks arzusuna dökülüyor. McQueen kapitalist sistemin yarattığı tutsaklığı seyircinin gözüne sokarcasına Brandon’un yakın plan, sıklıkla çıplak çekimleri üzerinden vermeye çalışıyor. Onun ifadesiz gözlerinden yalnızlığını, çaresizliğini yakalama çabası film boyu sürüyor. Başarı ve uzantısı olan güç duygu eksikliğine odaklanyor. Dışavurum ise Brandon’un tercihinde seks . Psikiyatrik tedavi yerine gelişigüzel her türlü seks ait olduğu toplum bilincinde de kabul edilebilir bir kaçış yolu. Kendini bağımsızlaştırmasının tek yolu.
Yönetmen ve senarist McQueen seyircinin onu anlamasını istiyor, onu yargılamaktan kaçınıyor, yaşamına müdahale etmiyor. Bu ruh durumu seyirci ve film arasındaki mesafeyi artırırken, karakterin “ıssızlığına " duyulan tolerans bir süre sonra acımaya dönüşüyor. İş arkadaşı siyahi Marianne ile yaşamak istediği duygusal yakınlaşmada yaşadığı cinsel başarısızlık sonrasında, seyirci Brandon'nun tedaviye muhtaç bir karakter olduğuna karar veriyor.
Filmin büyük bir kısmına hakim Wagner esintileri taşıyan yoğun ve dramatik müzik, karakterinin yalnızlığına, ruhundaki gerginliklere eşlik ediyor. Beyaz yakalı jenerasyonun yüzeysel yaşamını anlatan “Amerikan Sapığı –American Pyscho” (2000) hallüsinatif bir dünyada dolaşırken “Utanç” gerçek yaşamı daha da katılaştırmaya çabalıyor. Brandon’un geçmişi hakkında bölük pörçük ipuçları dışında bilgiye ulaşamıyoruz. Kızkardeşi Sissy'nin (Carey Mulligan) aniden gelip kendisi ile aynı evde kalması, onu geçmişe anımsamak istemediği anılara götürüyor. Örneğin kızkardeşi Sissy, aralarındaki konuşmada “kötü bir yerden gelen kötü olmayan insanlarız” diyor. Kastedilen kötü yer büyük ihtimalle geldikleri aile ortamı. Ayrılmış ebeveynler mi ? ensest mi? aile içi şiddet mi ? bu sorular yanıt bulmuyor. Seyircinin yorumuna kalıyor.
Seks bağımlılarının seks sonrası yaşadığı utanç ve pişmanlık duygusu Brandon'un ruhunda da kara delikler açıyor. Duygudan yoksun yaşanan seksin sevişmek olmadığını bilmesine karşın her seferinde aynı fasit daire içine geri dönüyor.
Michael Fassbender canlandırması çok zor bir karakterde harikalar yaratıyor. Duygusallık sınırından dönerek, güçlüyü oynadığı anlara veya mutsuz vücut diline geçişleri mükemmel. Kızkardeşi Sissy’de Carey Mulligan karakterinin içinde bulunduğu duygusal boşluğu, kaybetmişliği, yardıma muhtaçlığı iyi vurguluyor.
Orta akım sinema seyircisinin tahammül sınırlarını zorlayacak türde karanlık ve soğuk bir film. Farklı anlamlar peşinde koşan, seyirciler için ise iyi bir seçim .
UTANÇ-SHAME
YÖNETMEN: STEVE MCQUEEN
OYUNCULAR: MICHAEL FASSBENDER, CAREY MULLIGAN
Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır