- Kategori
- Öykü
Septik duygular Oteli
Çizgilere bölünmüş bir günün arasından geçerek, günün tamamına ulaştım. Gün biterken, hızla yükselip, inişe geçen duygu yoğunlukları bırakmıştı.
Elimden fincanının kaydığını hissettim. Saat gecenin biriydi. Büroda oldukça yoğun saatler yaşamış, bilgisayarda kendi yazımla baş başa kalmıştım. Kızıl saçlı bir kadın vardı yazdığım son yazıda. Etkilendiğim bir tablodan yola çıkarak küçük bir öykü yazıyordum. Bir aşk hikâyesi… Kızıl saçlı kadının şehrin bunalımlı havasından kaçarak gittiği kırda, âşık olduğu çobanla hikâyesini yazıyordum. Uykum kaçsın diye içtiğim kahve, günün yorgunluğunu bastıramamıştı. Karşımda bilgisayar birbirimize bakıyorduk. Sonu… Evet, bu öykünün sonunu nasıl bağlayacaktım? Kızıl saçlı kadın tekrar şehre dönsün mü? Yoksa kır evinde sevdiği çobanla mı kalsın? Kadınlar, ne isterdi bu durumda? Sadece aşk mı? Yoksa sosyal yaşantı mı? Kadın hayatındaki uçuruma belki cevap bulmuştu ama onu terk etmek gerekirse, ne yapacaktı?
Kafamda bir sürü soru işaretleri usulca yorganın üzerine uzandım. Gözlerim yarı açık kızıl saçlı kadına bakıyordum. Yüzünde boya yoktu, suratı ölü gibi solgundu.
“Düşünüyor…”
“Onu düşünüyor. Onu nasıl bırakacağını düşünüyor…”
Çoban o sabah kahvaltı hazırlıyordu ona. Dışarıda hava gri bulutlarla kaplıydı. Üzerilerine düşecek gibi duruyordu. O sabah her şey griydi sanki. Karar bir ölüm ilanı gibi ağır geliyordu çobana. Biliyordu ki; Farklı dünyaları vardı. Ama kadın kararını vermişti. Gitmeyecekti. Buna hazır değildi. Ne zaman hazır olursa belki o zaman gidecekti. Belki de hiç…
“Mutlu son işte…”
Gözlerimi çevirdim. Kırmızı saçlı kadın bana bakıyordu. Bakışlarında şüphe vardı. Beni suçlar gözle bakıyordu.
“Acaba mutlu olacak mıyım?”
Der gibi.
Bu beni deli etti şimdi. Ona;
“Sen bunu istememiş miydin?”
”Kalbin bunu istememiş miydi?”
Diye sormak istedim.
Ama o konuşmuyordu. Soran gözlerle sessizce bana bakıyordu. Rahatsız oldum. Değiştirsem mi sonunu acaba? Kızıl saçlı kadın kente dönse mutlu mu olacak? Ben de soran gözlerle ona baktım.
“Mutlu mu olacaksın orada?”
“ Seni kente göndereyim o zaman. Yaşamına geri dön.”
“Ölü gözlerle bana bakma sakın.”
Kendi kendime sinirlenmiştim. Kadın sessizce sandalyenin üzerine oturdu. Ağzından çıkacak kelimelere bakıyordum. Ama nafile. Her iki durumda da kendisini bekleyen Kaosu fark etmişti. Kent Kaosu… Köy Kaosu… Galiba hiçbir yerdeydi o! Septik düşüncelerle boğuşmuş ve hiçbir yerdeliği seçmiş sessizce oturuyordu. Sonra yerinden kalktı bana
“Aşk! “
Diye fısıldadı.
”Sadece Aşk.”
Öykümün sonunu bulmuştu. Ellerim bilgisayar tuşlarında hızla gidip geliyordu. Sonunu tamamlıyordum şimdi. Kafamdaki düşüncelerle, septikliğin ucundan aşka giden diğer uca doğru uçuyordu parmaklarım. Sandalye ve oda boşalmıştı. Gittiği yerde yağmurun ve fırtınanın gürültüsü vardı. Onu yağmurlu bir günde bırakmış, evrenin şiddetli hava akımları arasında kaybetmiştim. Kendi kendime mırıldanıyordum, yarı uykulu;
“Sadece aşk!”
Sonunu yazmıştım. Çoban ve kızıl saçlı kadın mutluydu. Saat de gecenin üçü olmuştu. Kaptırmıştım kendimi yazmaya. Uyumalıydım. Sabahtan akşama kadar çizim yapacaktım büroda. İnsanlar için çizgiler üretecektim, yorulacaktım. Akşam yazdıklarımı tekrar okurum diye düşündüm. Güne kaç saat kalmıştı? Birkaç saat uyumazsam yorgunluktan büroda uyuklayacaktım. Dalgınlaştım şimdi. Kendi kendime mutlu olup olmadığımı sorguluyordum. Yazı beni etkilemişti.
Kapı birkaç kez üst üste çaldı. Uyandım. Gelen büroda çalışan kızıl saçlı mimardı. Arabasıyla alacaktı bugün beni. Unutmuşum.
“Tam dört kez çaldım”
Diye söylendi kapıyı açtığımda.
“E! Hazır değilsin?”.
“Beş dakika içinde hazırım.”
Diye cevap verdim.
Bilgisayar hala şarjdaydı. Kapatıp yanıma almaya hazırlanıyordum ki, öykü sayfasının açık olduğunu gördüm. Kapatmak için göz attığımda, şaşkınlığa boğuldum. Sayfaya yeni bir şey yazmamıştım. Sayfa boştu. Düşte yazdığımı fark ettim. Uyuyakalmışım yorgunluktan. Öyküyü düşte tamamlamıştım. Gülümsedim. Ama sonunu yazmıştım artık. Geriye sadece kendi sorgularım kalmıştı.