Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '14

 
Kategori
Edebiyat
 

Sessizliğin koyağında bir ozan: Abdullah Neyzar Karahan

Sessizliğin koyağında bir ozan: Abdullah Neyzar Karahan
 

“Zamansız irkilmede bir bıçağın yangın tenli yüzü”


Şiir üzerine yazmayı pek denemedim. Hatta düşünmedim de denebilir. İnternet üzerinden yayımlanan bir şiirime Almanya’da çıkan bir derginin editöründen aşağıdaki ifadeye benzer bir tepki geldi: “Hocam, şiiri biz gençlere bırakınız!..” Belki haklıydı bu genç ozan. Ama ayni ozan daha sonra yayımlanan bir şiirim için  de “Şapkamı çıkararak selamlıyorum” diye bir ileti gönderebiliyordu. Ben uzun yıllardır şiir yazarım,  ama şiir üzerine yazmadım. Oturdum “şiir ve eleştiri” üzerine bir tarama yaptım : okuduğum eski kitapları karıştırdım. Neler söylenmemiş ki şiir üzerine. Birbirini destekleyen görüşler olduğu gibi, tam tersini savunan tezler de  yer alıyordu bu yazılarda. Kimileri topluma yol gösteren bir yöntem olarak algılamış (Mayakovski, Nazım Hikmet,vb…), kimileri de  “Şair yağmurda yaprakların sesini duyuran bir rüzgardır (B. Pasternak) şeklinde yorumlamış şiiri. Ancak bir noktada birleşiliyor : herkes şiir okur, hatta şiir yazar. Özünde, toplumdaki olumsuzlukları saptayan, onların çözüm biçimlerini araştıran akıldır; oysa toplumda direnişi ortaya koyan ve örgütleyen  de duygulardır. Duyguları da işlemek şiirin işidir. Şiire toplum ve insanlık adına çok fistan biçilmişitir. Amacım tek tek bu fistanları saymak değil. 45 yıldır sessizliğin koyağında şiir kozasını ören bir ozanın, A. Neyzar Karahan’ın şiirlerini sizinle paylaşmak.

Şiir üzerine yazanların çoğunluğu “şiirde ses ve ritim” üzerinde dururlar. “Türk şiirinde ses ve ahenk”e çok önem verildiği üzerinde durulur. Ritim ve ses şiiri mayalayan temel öğelerdir. “Oysa İkinci Yeni’den sonra Türk şiirinde “ahenk”in kaybolduğunu” öne sürenler var (Salah Birsel, 1986).

“Şair, şairin kurdudur” saptamasını yapan Asım Bezirci, edebiyat “Toplum ve doğa içindeki insan gerçekliğinin , imgesel yolla ve estetik biçimde dile getirilmesidir”  diyor bir yazısında. Bu tanımlama temel alındığında A. Neyzar Karahan’ın şiirlerinin edebiyat eleştirmenlerince  ciddiyetle ele alınmasının , Yeni Türk Şiiri açısından önemli olacağı kanısındayım.

*

Karahan ilk şiir kitabını 1963’de yayımlamış : Yorgun Yaşayana. Son kitabı da 2007’de yayımlandı: Dalgın Şarkı. Yarım yüzyılı aşan şiir yolculuğunda 10’dan fazla şiir kitabına imza atmış Karahan[2]. Ancak edebiyat dünyamızın gözde eleştirmenleri tarafından yeterince irdelenmemiş  Karahan’ın şiirleri. Ben bunu Karahan’ın şiirlerinden çok, edebiyat dünyamızdaki “çarpık bakışımlı eleştirmenlik yaklaşımı”na bağlıyorum. Yayıncısı yok, lobisi yok, medya gruplarıyla bağlantısı yok, etkin siyasi ve toplumsal  kümelerle işbirliği yok, yok…yok… 1960’larda başladığı şiir  yaklaşımını inatla sürdürüyor. Kuşağının pek çok şairi para, ün, şöhret kazanacak alanlara kayarken o inatla şiirde kalmayı sürdürdü, sürdürüyor. Üstelik sıradan insanların sıra dışı şiirini yazarak. Şiire yeni bakışlar, yeni imgeler, yeni sözcükler katarak üretmenin, yazmanın  doyulmaz zevkini genç kuşaklara göstererek… Kutlanılacak bir olay. Ne adına ? Tabii ki şiir adına, güncelliğin çekiciliğine sanatın sıkıntısını tercih etme adına…

Karahan çok çarpıcı bir şair olmayabilir. Ancak toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan sıradan insanların aşklarını, sevinçlerini, korkularını, beklentilerini, vb.. dile getirir şiirlerinde. O, sıradan insanların sıradan duygularını şiire dokurken pek de öyle sıradan bir şair değildir. Kendine has şiir ipliğini büken, kendi büktüğü ipliklerle şiir atlasını dokuyan nadir ozanlarımızdan biridir Karahan. Onun şiirleri incelendiğinde çok farklı imgeler, simgeler taşıdığı görülür. İlk okunduğunda kekremsi, fakat  insanın olaylar karşısında imgesel bir haz duymasını sağlar. Şiirlerindeki imgeler Karahan’a özgüdür. Bu imgelere “şiirde Karahan geni” diyebiliriz. Karahan 60 kuşağının kendine özgü bir şiir biçemi yaratabilmiş ender şairlerdendir. O ne Birinci Yeni şairidir, ne de İkinci Yeni. Bu iki akım arasında kendi şiirini dokuyan ince, naif bir ozandır. Özellikle 1980 sonrası şiirlerinde bir yorum olgunluğu gözlenir. Ancak şiirinde biraz işçilik azdır. Bunun Karahan’a anımsattığımda şöyle yanıt vermişti : “Şiirimden borç aldığım zamanla geçimimi sağlıyorum”.

Karahan, 1960 kuşağı ozanlarının birçoğunun yaptığını yapmadı: dini, siyasi, etnik, vb… gruplara yaslanmadı. Şiiri kuşatan dışsal etkilere kapılmadı. Ancak şiirinin içeriğini toplumsal sorunlara kapamadı;

               “Onlar ki yedi iklim dört bucak sevdadan uzak

               Onlar ki yerin bilmem kaç metre altında

               Doğaya, güneşe, her şeye biçim vermede

               Onlar ki yediğimiz ekmekte içtiğimiz suda”

                              (Savaşa Yalnız gidilmez, 1975, s.85)

 

Sivas olayları ile ilgili son yıllarda yazdığı şiiri atlanmamalıdır:

“…

Neden bu böyle

Son müşterisini bekleyen otel katibi

Kulağına vermiş sahibinin sesi gramofona

Bir yanda Hafız Burhan

Öte yanda taş bebekler televizyonda

Zamansız irkilmede bir bıçağın yangın tenli yüzü

Bir gölgedir karanlığa karşı koyan

Nice yüreklerdi

Nice yürekler içinde

“Çok Kapılı Oda”da Asım ağabey.

Diyordu ki Metin Altıok :

“Kıyamet koptu kopacak

Haberiniz yok…”

Ve de

 Dr. Behçet elini elinize uzatmış

Reçetesini yazıyor :

“Bu şehri bu yağmuru

Bu düşleri

Bu aşkı

 Bu kavgayı

Bu kaderi

Size bırakarak…”

Basamak basamak bırakarak

Oniki yaş ürkekliğiyle kararan güneşe

Yıldızların biçimlendirdiği gizler gergefinde

Sessizliğin ürküten basamaklarına oturan yürekler

O yürekler ki

Birbirinin içinde gül bahçesi

Yıldız yıldız  şavkıyan.”

 

Karahan,  yaşamı ve şiiri bir arada düşünür. Çünkü yarım yüzyılı  aşan şiir serüvenini başka türlü açıklamak mümkün değildir. Zira o şiirlerinde her insanın yaşadıklarını yaşar : yorgunluk, bıkkınlık, yalnızlık, terk edilmişlik, korku boşlukta yaşamak, vb..başlıca temalarıdır :

“Ama ne için yalnızım neden boşluktayım

Ya da neden kaçıyorum yaşamaktan”

                              (Çıplak Ateş, 1967, s49)

               “Boşluk daha katılaşır

               Kanatlarında

               Karanlığın sevdirici rengi.”

                              (Yabanistan, 1968)

               “Ellerimde büyüyor zaman

               Biraz da yorgunum”

                              (Çiçek güzellemesi, 1981)

 

               “Ve bulutlar yıkamakta karanlığı

               Şimdi bir başka kıyıda yalnızlık

               Bir karanfildi ölümün vazosunda.”

                              (Gece Bin Çağdır, 1990,s.31)

T. AYHAN ÇIKIN

(Devam edecek)

 

 


[1]Ünlem Sanat Dergisi, Sayı: 7, Eylül-Ekim 2004, İzmir, s.84-86

[2]Şiir kitapları : Yorgun Yaşayana(1963), Şiir ve Siz (1965;Ş.Gökovalı ile, Antoloji), Çıplak Ateş (1967), Yabanistan (1968), Boşlukta Biri (1971, Körfez Solgunu (1973), Savaşa Yalnız Gidilmez (1975), Mavi Aydınlık (1979), Çiçek Güzellemesi (1981), Gece Bin Çağdır (1990), Uzak Kıyısında Sevdanın (1991), Gizli Su (1994), Gözlerinde Saklı Sonbahar (2000), Dalgın Şarkı (2007).

 
Toplam blog
: 174
: 482
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

Şair ve bilim insanı (Tarım Ekonomisi). 1 Ocak 1946, Muğla doğumlu. 1968'de asistan olarak girdiğ..