- Kategori
- Basın Yayın / Medya
Sevda'nın Bahçesi ve Neden Sibel Can?

Sibel Can'a Sevda'nın Bahçesi için teklif götürmek kimin aklına geldi, neyin kafasını yaşıyor ve bu fikri nasıl kabul ettirdi gerçekten anlamak mümkün değil
Bu sorunun cevabını bende bilmiyorum ve fena halde merak ediyorum.
Bilen varsa bir zahmet açıklasın...
Sorum net...
Sibel Can'a teklif götürmek kimin aklına geldi, neyin kafasını yaşıyor ve bu fikri etrafına nasıl kabul ettirdi?
Bir diğer deyişle, "Berivan'ın üzerinden on beş yıl geçti, şimdi bu ikiliyi bir araya getirirsek ne konuşulur ne koşulur diye düşünen, "über zeki" kişi kim?"
Yahu TV8'in O Ses Türkiye isimli yarışmasını da mı izlemediniz?
Bir sezon boyunca Sibel Can orada jüri üyeliği yaptı.
Ve bir sezon boyuca da kendini monitörden izleyip durdu.
Yetmedi, her seferinde de monitöre bakarken kameraya yakalanıp gözlerini kaçırdı.
Bu arada programın banttan yayınlandığının da altını çizmek isterim.
Zira siz düşünün o yakalanma anlarının aslında ayıklanmış görüntüler olduğunu ve temizlene temizlene ancak bu kadar temizlenebildiğini.
Şaka gibi...
Sibel Can bir fotoğraf.
Birinci derdiyse nasıl göründüğü.
Yani poz vererek yaşayan, objektifle arasındaki ilişki tamamem güzel görünmek üzerine kurulu olan bir kadından bahsediyoruz.
Oyunculuksa kendini karaktere bırakmayı gerektirir.
Bir nevi göründüğün halden çok olma durumudur.
"Acaba nasıl görünüyorum, bak bu profilim daha iyi çıkıyor" sorularıyla karaktere bürünülmez.
Yapmayın etmeyin...
Sevda'nın Bahçesi'nde bir gram olsun Sevda olabilmiş mi Sibel Can?
Bence "miş" gibi yapmayı bile becerememiş.
Birde gözler patlasın diye renklerle oynamalara doyamamışlar.
Hem Sibel Can, hem de Begüm Kütük dizi boyunca uzaylı gibi birbirlerine bakıp durdular.
Yazık...
Gelelim senaryoya...
Hani muhteşem, sıfır kilometre bir hikaye beklemeyi bırakalı çok zaman oldu.
Daha basit arayışlar peşindeyim ben.
Mesela sebep sonuç ilişkilerinin mantıklı olması, olayları tesadüflere bağlamamak, diyalogların sırıtmaması, güzel resimler ve iyi oyunculuklar gibi...
Hele söz konusu diziyi yapan firma Gold Film ise, çok kötü kadınlar ve çok iyi kadınlar bekliyorum.
Aslında bunu baştan kabul ediyorum da denilebilir.
Bakınız Begüm Kütük'ün canlandırdığı "über kötü kadın" Aylin'e, bakınız "saf salak ve iyi kadın" Sevda'ya...
Ve bakınız aynı yapım şirketinin final yapan "Rüya" dizisi ile ilgili yazdıklarıma.
Hep aynı strateji...
Bıkmadılar gitti.
Bu arada Sevda'nın Bahçesi'ni izlerken bir ara gerçekten fena halde endişelendim.
Zira Sevda karakterine baya bir anlam yüklemişler.
Mesela iyi bir şef ki bu anlaşılabilir.
Sonra dekorasyondan iyi anlıyor, ona da tamam.
Buraya dikkat!
Restaurantın açılışında çalmak üzere ünlü bir piyanist ile anlaşılır ancak gelmez.
Aylin panikte.
Başkan soruyor, "nerede piyanist" diye.
Bu arada piyanist çok ünlü ama ismini bilen yok.
"Eyvah şimdi Sibel Can'a şarkı söyletecekler, rezilliğe gel" dedim ki, şükürler olsun onu yapmadılar.
Ama başka bir abukluğa imza attılar.
Sevda ile çalışan Suriye'den göç eden vatandaşa piyanoyu çaldırdılar.
Açılış var, çocuklar havai fişeklerin sesinden travmatik şekilde korkuyorlar ve bizim Suriyeli vatandaş, tutuyor çocukların ellerinden davetin ortasına götürüyor.
"Aaaaa bakın çocuklar burada piyano var" deyip çalmaya başlıyor ki, tam da bu sırada Başkan "hani nerede ünlü piyanist" diye soruyor.
Tesadüfe gel...
Ne deyim ki...
Sanırım en çok iyi sıhhatte olsunlar yakışır.
Sevda Aylin'in kocasının kim olduğunu öğrenince, ortaklıktan vazgeçtiğini söylemek için kadının evine gider.
Aylin Ev / Salon...
Hizmetli odaya girer ve Aylin'e "eşiniz giriş yaptı" der.
Sanırsınız ev değil İngiliz Kraliyet Sarayı...
Emre Kınay'ın canlandırdığı Levent de, aristokrasinin neferlerinden bir zat ve atlı arabalarla 100 dönümlük araziye giriş yapıyor.
Tabi Sevda panikledi.
Öyle ya Levent ile karşılaşmaya hazır değil.
Tuvalete gitmek ister.
Bu istekten nedense Aylin pek hoşlanmaz ve azarlar gibi "tabi" diyerek, tuvaleti gösterir.
Sonra da nasıl olduysa ve evin artık kaç kapısı varsa, o kapıların da nerede olduğunu nasıl biliyorsa, Sevda evden kaçar.
Tabi Levent'in girişini haber veren hizmetli, Sevda'nın çıkışından bihaber.
Peki der geçerim.
Şef olarak iyi bilinen ve iş yapan, hatta basında yer alan ünlü bir ailenin evinde ekibiyle yemek hazırlayacak kadar ilerleyen bir kadın, nasıl oluyor da kızını okutmakta sıkıntı yaşıyor anlamadım.
Neden Defne devamlı, "ben o zaman okumam çalışırım" diye annesini tehdit ediyor?
Bir de söz konusu bölüm Endüstri Mühendisliği...
Yani Türkiye'de sayılı üniversitelerde olan ve oldukça yüksek puanla öğrenci alan bir okulu kazanacak kadar çalışkan ve zeki bir öğrenciden bahsediyoruz.
Ayrıca Defne neden doğum günü partisinde Levent'in videosunu çekip "hem çalışıp hem okuyan kızınıza tembel teneke diyormuşsunuz" dedirtiyor.
Sonra da kafayı takıp, bilmem kaç kere izliyor ve etrafına da izletmeye çalışıyor?
Levent ve Aylin için niye "adam ne kadar iyi, kadın ne kadar kötü" minvalinde konuşmalar yapıyor?
Bu yaşta bir çocuğun ne işi var bu muhabbetlerin içinde?
Bu diyalogları kim yazıyorsa, olayları kim kurguluyorsa yazdırmayın bence.
Emre Kınay'ın canlandırığı Levent, terk ettiği kadını yirmi yıl sonra ilk kez görüyor ve "benden beklentin mi var" diye soruyor.
Egoya gel.
Kafaya gel.
Koca restaurant açtılar, artık neyin başkanıysa anlamadım ama önemli biri geldi, basın geldi, anında her yere haberler yayıldı ama mutfakta ekip yok, aşçı yok, bulaşıkçı yok, garson yok.
Mutfak orijinli bir iş yazıyorsunuz, biraz çalışıp kurcalasaydınız ya...
İki profesyonel mutfak gezeydiniz ya...
Sevda'nın yapabilirliğini görseydik de, oradaki aksiyonu, heyecanı yaşasaydık, zamanla yarışa tanık olsaydık,olmaz mıydı?
Onun yerine sokaktan gelir gelmez, elini yüzünü yıkamadan, saçını başını toplamadan, full makyaj, topuklu ayakkabı ile sıfır hijyen işe koyulan insanlar izledik.
Ayrıca bu Levent ile Sevda niye ayrılmış?
Bir açıklasaydınız da anlasaydık.
Abuk subuk bir flashback, abuk subuk bir ayrılık konuşması, ne olduğunu bilen yok ama bizim Sevda'yı takip etmemiz bekleniyor.
Bu arada bir notta Emre Kınay'a...
Kendisini izlediğim en kötü rol ve en kötü performanstı, net bilgi.
Ve reytingler...
Tabi ki sonuç kötü geldi...
Akıl var mantık var, böyle bir projeyi yapmanın da almanın da kafasını anlamak mümkün değil.
Bu noktada, Kayıtdışı'nın reytinglerinin belli olmasının ardından Gold Film'in yapımcısı Faruk Turgut'un Erkan Petekkaya için attığı, “3.5 reyting bunun için miydi” tweet'ine istinaden, bende "her şey final yapan Rüya ve 2.5 reyting alan Sevda'nın Bahçesi için miydi" demeden edemeyeceğim.
********************************************************
Televizyon, sinema, yaşam, patiler, ilişkiler ve sokaktaki hayat üzerine diğer yazılarımı okumak istiyorsanız, http://www.bibaksana.com.tr adresli bloguma uğramayı unutmayın. :)
********************************************************
Bana ulaşabileceğiniz linkler:
Bibaksana: http://www.bibaksana.com.tr/
Bibaksana facebook sayfası: https://www.facebook.com/bibaksanablog
Bibaksana instagram sayfası: https://www.instagram.com/bibaksanablog/
Bibaksana Twitter sayfası: https://twitter.com/bibaksanablog
Bibaksana Google+ sayfası: https://plus.google.com/+BibaksanaTrblog
Bibaksana pinterest sayfası: https://tr.pinterest.com/bibaksanablog/
Bibaksana linkedln sayfası: https://www.linkedin.com/in/bibaksanablog/
Bibaksana tumblr sayfası: https://www.tumblr.com/blog/bibaksana