- Kategori
- Eğitim
Sevgi ağırlıklı eğitim sistemi
Bir toplumu oluşturan bireylerin gerek toplum yaşantısında ve gerekse kendi bireysel yaşantılarında huzurlu ve mutlu olabilmeleri için kendi öz varlıklarından kaynaklanan bir takım kurallara uymaları gerekmektedir.
Tarih boyunca insanların birlikteliklerini uyumlu ve yararlı hale getirebilmek için çeşitli dinler ortaya çıkmış, bir çok düşünce sistemi geliştirilmiş, ahlak okulları açılmış ve toplumu yönetenlerce çeşitli yasalar ortaya konmuştur. Fakat bunların etkileri daima kısa süreli olmuştur.
Bütün bu alınan önlemlere ve uygulamalara rağmen, toplumda düzeni sağlayacak tek şeyin, ‘topluma sevgi yüklü, erdemli bireyler yetiştirilmesi ve topluma erdemli bireylerin hakim olması gerçeği’ olduğu görülmüştür. Bu yüzden de daha küçük yaşta bireylerin bu erdemleri kazanacakları yönde eğitilmeleri çok önemlidir. Eğitimli bireylerin de kültür seviyesi yüksek ve uygar bir toplum oluşturmaları kaçınılmazdır.
Eğitim verilmeden, sadece katı kurallarla bir toplumu ayakta tutmaya çalışmak mümkün değildir. Çünkü yasalar tek taraflı uygulanamamaktadır. Bir taraf, yasalara uygun davranırken, diğer tarafın yasalara uymaması, toplumda adalet ve eşitlik kavramlarına zarar vermektedir. Buna ilaveten çıkarılan yasaların hafif ve suçu özendirici nitelikte olması, suçluların korunması gibi hatalı uygulamalar da adalet sistemine zarar verici olmakta ve bunun sonucunda da toplumda huzursuzluk ve kaos gelişmektedir.
Bu yüzden toplumda oluşturan tüm bireylerin, yasalara uygun ve belirli düzen ve huzur içinde yaşamalarının yolu; o toplumun eğitim sisteminin yerleşik ve olabildiğince tek tip olmasından geçer.
Eğitim konusunda ilk dikkat, yüzyıllar önce ünlü filozof, Thomas tarafından çekilmiştir. O’na göre ;
‘Devleti yönetenlerin birinci görevi; topluma erdemli insanlar yetiştirmektir.
Toplum, sevgi yüklü, erdemli insanlardan oluştuğu ölçüde gelişme gösterir ve ileriye gider. Bu şekilde gelişmiş toplumlarda mutluluk ve huzur ortamı vardır. Bu ortamın korunması ve gelecek nesillere aktarılması da aynı ölçüde önemlidir.
Bunu bir çok çalışma ve görüş takip etmiş, ancak ne yazık ki hiçbir zaman insanların çıkar savaşlarını önleyecek, insanlığı toplu halde huzurlu bir ortama götürecek bir sistem geliştirilememiştir.
‘Cumhuriyetimizin kuruluş aşamasında, ilk milli eğitim çalışmaları başlarken, ‘Eğitimin Temel İlkeleri’ arasındaki bir madde çok önemliydi. Bu maddede ;
‘Eğitim ve öğrenimdeki zorlama ve baskıya son verilerek, sevgiyle öğrenim ön plana çıkarılacak’ denilmekteydi.
Yine, Cumhuriyetin ilk yıllarında milli eğitim çalışmaları devam ederken bu konuda yapılan bir açıklamada ;
‘Cumhuriyet yönetimine ve çağdaş düşünceye yatkın yeni insanlar yetiştirilmesinden amaç; Bireyleri birbirine kaynaştırarak, ulusun tüm bireylerini birbirini seven, anlayan ve aynı amaca yönelmiş, sınıfsız katı bir hale getirmektir’, denilmektedir.
Bu gün geçerli olan Milli Eğitim Temel Kanununda ise;
‘Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmektir’ şeklinde erdemli kişilerin yetiştirilmesi gereği’ vurgulanmıştır.
Bu kişileri yetiştirecek olan öğreticilerin de aynı erdemlere sahip olması gereklidir.
Bana göre, bu gün, toplumun geri kalmışlığının, ekonomik bozuklukların, çarpıklıklar, kavgalar, çevre kirliliği ve daha bir çok hoşumuza gitmeyen olayların temelinde, eğitim sisteminin çeşitliliği ve bunun sonucu gelişen, ‘sevgisiz ve erdemsiz kişilerden oluşmuş bir toplumun varlığı’ söz konusudur.
Banazlığın katı kurallarının baskısı altında yetişmiş kişilerin, temel eğitimde öğretici olarak, yer almaları daima geriye dönük, çağdaşlıktan uzak, dar görüşlü kuşaklar yetiştirerek toplumların felakete sürüklenmesine neden olmuştur.
Ne yazık ki insanlar yıllarca yaşadıkları acılardan bir ders almadılar. Bütün olumsuzlukların temelinde ‘sevgisiz insan, sevgisiz toplum’ gerçeğini göremediler.
Medeniyetin ve teknolojinin bu kadar gelişmiş olduğu dünyamızda hala açlık ve sefaletin görülmesinin tek nedeni, bencillik, hırs ve paylaşıma yanaşmamak değil midir ?
Oysa gerçekten insanlar ve toplumlar birbirlerine karşı sevgi, saygı, hoşgörü ve toleransla davransa, dünyada dostluk, kardeşlik ve barış ortamı kurulsa, çatışmalar ve savaşlar ortadan kalksa ‘mutluluk dışında’ paylaşılamayan ne olacaktır ?
Hiç düşündünüz mü ?
Hepinize sevgi, hoşgörü ve barış dolu bir dünya yaşamı diliyorum.