- Kategori
- Aşk - Evlilik
Sevgi kuşun kanadında, hatta Kaf Dağı'nda
Belki bugün TBMM’deki yemin kriziyle ilgili bir yazı yazmam gerekirdi. Ama kafam o kadar karışmış durumda ki, kime hak vereceğimi ya da hak vermeyeceğimi şaşırdım. Umarım yaşanan kaos bizi yeni bir seçime götürmez. Siyaset yerine aşk dizeleri yazayım, içimi dökeyim istedim. Ama gene siyasete dokunmadan yapamadım. Akademisyenin, entelektüelin sevgisi ancak bu kadar olur. Yalın bir şekilde bile “seni seviyorum” demeyi beceremez.
Ona yeniden kavuşmanın, onunla yeniden birlikteliğin ruhumda açtığı yara ve sevinç anlatılmaz. Yara çünkü, ya yine giderse, yine ortadan kaybolursa diye korkuyorum. Bu konuda zaten sabıkası var. Beni sevmiyor, değer vermiyor, zaten ciddi düşünmüyor sanıyorum. İki kere görüştükten sonra ortadan kaybolacaksa da, beni sevmiyorsa da, bana yaşattığı kaliteli anlar, paylaştığımız özel anlar tartışılmaz. Kimle evlenirsem evleneyim, unutamayacağım deneyimler. Daha onu yeni bulmuşken, “yine beni terk edecek” sendromuna girmem, şimdiden yasını tutmam saçma görünebilir. Ama korunma duvarlarını yüksek tutayım ki, daha az incineyim. Beni bırakırsa, asla ağlamayacağım. Ah nasıl bir sevgili bu, güzel mesajlarıma cevap veremiyor ve beni de konuşturmuyor. Sınırlı, gizli ve dikkatli bir sevda bu. Dört duvar arasında samimi, dışarıda herkesin içinde resmi.
Oysa herkese gösterebileceğim, herkesin içinde elele dolaşabileceğim, güvenebileceğim, ondan ayrılınca hemen telefona sarılıp günümüz nasıl geçti diye konuşabileceğim, gönderdiğim güzel mesajlara cevap alabileceğim bir sevgili istiyordum. Ben ki, onun sevgisinden emin olmak, özgüvenli olmak, o eskiden aşık olduğu mavi gözlü güzeli ve güzel bacaklı dilberi anlatırken sarsılmamak istiyordum. Karnıma ağrılar saplanmasın, anlayışlı bir tebessümle onun eski aşklarını dinleyeyim istiyordum. Ama bana bir kez bile aşık olduğunu, onu bırak sevdiğini söylememişti ki.
Ya beni aldatmamasını ünvanlı bir kişi olmasına bağlamasına ne demeli. Kıytırık ünvanı olsa, şöhreti olmasa çapkınlık yapacak. Dolu dolu “Seviyorum seni yar / Gözlerim hep sana ağlar” gibi açık bir sevgi ifadesi istiyordum. “Sevmesem beraber olmazdım” gibi sözlerinden çıkarsama yapmak istemiyordum. Senin garantici olmanı takdir ediyorum ama cinsellik konusundaki cesaretini sevgini söylemekte de görmek isterdim. Gerekçe olarak yetiştirilme tarzını da gösteremezsin, çünkü sen duygu ve düşüncelerini çok güzel ifade eden, kariyerli hatip birisin.
Ne olursa olsun, görüşmemiz kısa olacaksa da, sen bir hayalet gibi sonra ortadan kaybolacaksan da, beni sevmesen de senin dünyanda (akademik, siyasi ve özel) yaşamak, seninle bir şeyler paylaşmak olağanüstü ve yaşamaya değer. Eşim bir başkası olacaksa da unutulmaz anılar kazandırdın bana, sağolasın. Kusura bakma, senin beni sevmen için bile zaman vermiyorum. Çünkü ben seni erken sevdim. Çünkü sen aradığım ve yıllarca bulamadığım her özelliğe sahiptin. Sen gitmeden “gitme” diye şarkılar söylüyorum. Çünkü gidersen dönmezsin sanıyorum. Ama beklemek için zamanım da kalmadı. Biyolojik saat ardımdan yetişiyor. Ömrümün yarısını sevgisiz ve aşksız geçirmişim. Az mı? Şimdiden sonra da aşka, sevgiye iştahlı olmam anormal mi? Sevmek işte bu yüzden kötü. İçim içimi yiyor, seviliyor muyum diye? Kendimi yıpratıyorum mutluluk ışığı sürecekken. Olsun, sana değer…
Son olarak yazdıklarımı Coşkun Demir’in söylediği nostaljik çok güzel bir şarkının dizeleriyle bitirmek istiyorum.
Sevgi ırak değil içimizde sevdiceğim
Sevgi soluk alışımda / Sevgi ırak değil içimizde
Sevgi kuşun kanadında / Sevgi başucumda.
Sevgi Kaf Dağı’nın ardında olmasın da...