Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '15

 
Kategori
Deneme
 

Sevgili sevgili

Sevgili sevgili
 

'İşte günüm aymaya başladı' derim içimden güneş batarken.

Turuncusunun giderek koyulaştığını görmemle açıveririm içimin pencerelerini.

Pencerelerim ne zaman açılsa nefes alışlarım sıklaşır, derinleşir.

Kalabalıkların içindeki yalnızlığımı o gürültünün,patırtının arasından çekip çıkardığımda 'dünya varmış' der, yüzü güler.

O yüzden gece uykusu nedir bilmem sabah uykusuna doyamam ben.

Bir de aşık olduğum mavinin en çok lacivertine hayranımdır.

Günün beyazında gecenin siyahında değil lacivertinde yaşadığımı hissederim.

Lacivertin bile ne çok tonu vardır bir bilseniz.

On üç dakika içinde göz göze geldiğim lacivertin hangi tonunda daha çok hissedilir yalnızlık?

Siyaha en yakın tonunu seçtim bu gece kendim için.

Oysa herkesin kendini kırmızıya boyadığı rengarenklikten tek düzeliğe geçiş yaptığı dakikalardır şubatın on üçünü on dördüne bağlayan gece.

Aşkı kırmızıya boyadıkları için tüm gün yanımdan geçenleri yan yana dizip kırmızının tonlarıyla şekillenmiş bir vitrine benzeteceğim ve onlar bunun farkında bile olmayacaklar.

Peki sizce kırmızının hangi tonunda daha çok hissedilir aşk?

Siyahla boğulduğu tonları mı yoksa beyazla kırmızılığından ödün verdikleri mi?

Bana kalırsa saygıyla dizginlenebilen her tonu yaşanılasıdır aşkın.

Ben on dört şubat için kutlamalara değil de kutlamalar için on dört şubata inananlardanım.

Nasıl mı?

Şöyle ki:Duygu gösterme özürlü bir toplum oluşumuzun getirdiği bu eksiklik,insanın hayatında kocaman içi boş bir delik açar.

İçten içe büyütülen minik bir tomurcuktur aşk.

Zamanı geldiğinde açılıp,güzelleşecek olan tomurcuğun dış kuvvetlerce dönüşümünün engellenmesi gibidir insanın içindekileri bastırma çabası.

Hissettiği her şeyi kelimelere dökebilecek kelime dağarcığına sahiptir de bizim şakıyan bülbül konu aşk olunca süt dökmüş ama kuyruğu dik tutan kediye döner.

Sütü döken mahçup kedi çaresizce kıvranır durur.

Kendi ekseninde döndüğü yetmez etrafındakileri de attığı voltalarla bir hayli sıkar.

Sıkmasına sıkar da dile gelmeme konusundaki inatçılığını kenara bırakıvermez.

İşte özel günler dediklerimiz tam bu noktada içimizde büyüttüğümüz duygulara ket vuran her şeyi(kimisi buna erkeklik der kimisi gurur) alır biraz dolaşmaya çıkarır.

Çoğumuz böylesi her özel günde 'hay Allah yine dolaşmaya çıktılar yapacak bir şey yok artık' cümlesinin ete kemiğe bürünen haliymiş gibi davransak da içimizden 'oh be' deyişimizi kimse duymaz.

Kimsenin duymayışı içimize su serper.

Sonra başlarız bülbül gibi şakımaya.

İçimizde açan çiçeklerin renklerini, gökkuşağını,hiç batmayan güneşi anlatırız uzuun uzun.

Her detayda karşımızda daha da çok gülen gözleri gördükçe iyiden iyiye gaza geliriz.

Anlattıkça anlatırız.

Susmak nedir unuturuz.

Önümüzde yalnızca yirmi dört saat vardır.Kısa programda çalıştırırız duyguları hissettirme gücümüzü.

O yüzden özeldir özel günler.

Tatları damakta kaldığı için.

İçimizdekini en hissettiğimiz en çok hissettirebildiğimiz günler olduğu için.

Aslında en değerli hediyeyi karşısındakine değil de kendine verir insan.

Çünkü çoğu zaman olmadığı kadar şeffaftır duyguları kendine karşı.

Umarım duygularınızın üstüne bastırdığınız o güç ile bu özel gün el ele tutuşup parka diye çıkarlar ve bir daha asla geri dönmezler.

Sevin.

Sevilmekten daha güzel olduğunu hissedene dek sevin.

Nazan Bekiroğlu'nun Nar Ağacı romanında kurduğu 'Allah'ım ne zaman istersen al canımı ama bugün değil. Bu duygu kalbimdeyken yazık olur'u içinizden geçirdiğiniz kıpkırmızı bir gün olsun.

 

Not:Bugün kırmızıya boyanamamış, içinde kelebekler uçuramamış hayatlara her dinleyişimde içimde hissettiğim bu şarkıyı armağan ediyorum. https://www.youtube.com/watch?v=xGytDsqkQY8

 
Toplam blog
: 35
: 255
Kayıt tarihi
: 31.12.14
 
 

Her gece ikişer dakika arayla beş alarm kurup her sabah onları üç kez ertelerim. Uyanır u..