- Kategori
- Edebiyat
Şiirin eğitimdeki yeri: Nahit Ulvi Akgün örneği -1
Büyükannemin ceviz sandığı/Açılır usulca arada bir /Kim bilir nereden gelmiştir
Bu makalede Nahit Ulvi Akgün’ün eğitimci kimliğinin şiiriyle karşılıklı etkileşimi incelenmeğe çalışılmıştır[1].
Eğitim, insan zihnini daraltmayı değil, genişlemeyi amaçlar. Bilimin/sanatın –özelde şiirin- gerçek tutumu da dogmatizme karşı eleştirel bir yaklaşım olmalıdır. Eğitim, insanların inanma arzusundan çok öğrenme arzusunu geliştirmelidir. Genelde eğitim sistemlerinin, insanların öğrenme arzularını geliştirme yerine, efendilerinin arzularına boyun eğmelerini sağlayacak şekilde yapılandırılmıştır.
“Eğitimin iki amacı olmalıdır : birincisi okuma – yazma, dilbilgisi, matematik gibi alanlarda kesin bilgiler vermek; ikincisi de, kendi başlarına bilgi edinmek ve sağlıklı değerlendirme yapmayı olanak veren zihinsel alışkanlıklar kazandırmaktır”[2]. Bunlardan birincisinde bilgi, ikincisinde de zekanın (intelligence) geliştirilmesi ön planda yer alması istenir.
Eğitimin, rasyonalizmin ve düşünce özgürlüğünün önündeki başlıca engellerden biri olması gibi paradoksal bir durumu da gözlemlenmektedir.
“İki basit ilke, benimsendikleri takdirde, hemen hemen bütün sosyal sorunları çözebilir . Birincisine göre eğitimin amaçlarından biri, insanların sadece doğru olduklarına dair bazı mantıksal nedenler bulunan önermelere inanmalarını öğretmek olmalıdır. İkincisi de, bir işe adam alınırken, sadece, o işe uygun olup olmadığına bakılması gerekliliğidir”[3]
Eğer dünyada hoşgörü egemen kılınmak isteniyorsa, okullarda öğretilmesi gereken en önemli şey, kanıtları değerlendirme alışkanlığı, doğru olduklarına dair bir kanıt bulunmayan önermeleri olduğu gibi kabul etmeme alışkanlığı kazandırılmalıdır.
Bilimsel görüş insanlığı yeni baştan şekillendirmeyi olanaklı kılar ve bütün sıkıntıları için de bir çıkış yolu sağlar; sanatsal görüş ise onu yeni boyutlar kazandırır, bilimin yeni katkılarını insanlığın içselleştirmesini sağlar.
Eğitim, insana doğruya elden geldiği kadar yakınlaşma yeteneği sağlar, bunun için de insanlara dürüstlüğü öğretmelidir. Eğitim sistemi, bir gencin, soruların bütün yanıtlara açık olduğunu ve bir tartışmanın , sonucu ne olursa olsun, sürdürülmesi gerektiğini öğretmelidir.
*
Nahit Ulvi nasıl bir eğitimcidir ? Eğitimle ilgili yukarıda söylenenlerle ne ölçüde örtüşmektedir ? Nahit Ulvi’nin şiirleri ve yaşamı bir eğitim felsefesi penceresinden bakılarak incelenirse , “eğitimde şiir ve şair”in rolü hakkında önemli ip uçları elde edilebileceği kanısındayım. Örneğin onun eğitimci kimliği ile şair kimliğini ortaya koyan “Kravatı Buruşuk Öğretmenim” yazısında Aydın Engin, şu saptamaları yapmaktadır :
“Küçücük Ege kasabası Ödemiş. 1956 ilkbaharında yeni gelen edebiyat öğretmenini bağrına basmadı hemen. Bekardı. Daha geldiği gün kasabanın sıradan meyhanesinde şarap içmişti yalnız başına sokulgan değildi. Üstelik şair olduğu söyleniyordu. Şair… Şiir… demek hercaimeşrep bir tuhaf adem… O da kenti pek umursamadı. Ama öğrencilerini çok umursadı”[4].
Yine Aydın ENGİN anlatıyor : “İlk ders, ilk ev ödevi . Refik Halit Karay’ın Eskici öyküsünden bir tümce “Çiviler ağzına batmaz mı senin?” “Bu cümleyi başka türlü söylemeyi deneyin; sözcüklerin hepsini kullanacaksınız ama yerlerini değiştirin. Daha güzel söylenip söylenemeyeceğini bulun çıkarın bakalım”. Tüm sözcükler yerleri değiştirilerek yeni tümceler kurulur; önce öğretmen kızılır. Ancak A.Engin şöyle değerlendiriyor yıllar sonra bu eğitsel yaklaşıma : “Oğlan yeni bir dünyaya adım attığının farkında bile değil. Ama “çiviler ağzına batmaz mı senin” cümlesinde akıp giden Türkçe’nin farkında. Dilin akıp gitmesinden tat almayı öğreniyor oğlan çocuğu. Cümle ancak böyle söylendiğinde çiviler ağza batmıyor”[5]
“İkinci ders. ikinci şaşkınlık. Bu kez Enderunlu Vasıftan bir alıntı :
O gül endam bir alşale bürünsün, yürüsün
Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün
“Vay canına… divan şiiri yeni şiir ayrımına gülüp geçiyor bu öğretmen. O şiiri arıyor, buluyor. Bulduğunu öğrencileriyle bölüşüyor”[6]
İşte eğitim, işte çağdaş bir eğitimci, işte şiir/sanat, işte şair : Nahit Ulvi Akgün.
*
Olumlu veya olumsuz, sanatsal görüş insanlık için önemli bir konudur. Bilimsel alanda olduğu gibi sanatsal görüşün kendisi de iki yönlüdür : yaratanlarla değerlendirenler ayni kişiler değildir ve birbirinden farklı zihinsel alışkanlıkları gerektiririler. Her yaratıcı gibi sanatsal/şiirsel yaratıcı da entelektüel bir yolla ifade edilen güçlü duygulardan esinlenir; bu ifade açıklanmamış bir inancı da içerir; eğer bu inanç olmasa sanat/şiir belki de pek bir şey başaramaz. Değerlendiricinin böyle bir inanca gereksinimi yoktur; o her şeyi yerli yerinde görür; kendince gerekli noktaları değerlendirir; belki de yaratıcıyı/şairi, kendisine kıyasla kaba ve ilkel bir kişi olarak düşünür. Uygarlık daha yaygın ve daha olağan bir aşamaya geldiğinde değerlendiricinin düşünce tarzında, yaratıcı olabilecek kişilere karşı bir hükmetme eğilimi baş gösterebilir. Sonuçta söz konusu uygarlık yozlaşır ve geriye dönük bir hal alır. Sanatta/şiirde bu tür bir gelişim başlamakta gibi görünüyor. Öncülere güç veren inanç, özünden çürümeye başlamıştır[7].
Nahit Ulvi’nin şiirlerini konu ve zaman bakımından iki ana dilimde değerlendirmeğe tabi tutmak mümkündür: birincisi 1960’lı yılların ortalarına kadarki dönemde gözlemci bir yöntemle sıradan insanların yaşamlarını, aşklarını, sevdalarını şiirin o büyülü dinamiği içinde verir. Gözlem yöntemi, bilimin en önemli araçlarından biridir. Nahit Ulvi insanlar üzerindeki gözlemlerini şiir yoluyla topluma sunarken gözlemlerindeki fazlalıkları arıtarak sunması bir eğitimci kadar bir bilimsel uygulamayı da şiir de gösterebilen bir özelliğe sahiptir. Bu özelliklerini hemen tüm şiirlerinde gözlemlemek mümkündür . Birkaç örnek :
“Büyükannemin ceviz sandığı
Açılır usulca arada bir
Kim bilir nereden gelmiştir
Giysileri, pudrası, allığı”
( Ceviz Sandık)
“Hastalansan ayrı düşsen birgün
Binlerce parmak kalkar uykunda
Şaşırır kalırsın sevinçten
Ne kadar sağsın ortalarında”
(Tanıdığım Öğretmen)
[1] Nahit Ulvi Akgün Simpozyumu , Düz. Milas Belediyesi : 17-18 Eylül 2010,Milas
[2] Bertrand Russell, Sorgulayan Denemeler, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 17.Basım, 2003,Ankara, s. 177-178.
[3] Bertrand Russell,age,s. 184
[4] Aydın Engin, “Kravatı Buruşuk Öğretmenim”.in: Atilla ER, Nahit Ulvi Akgün :Yaşamı,sanatı ve eserleri, Buğra Yayınları, 1998, İzmir, s. 118-119.
[5] Age.
[6] Age.
[7] Bertnard Russell, age,s.32.Bu makalede Nahit Ulvi Akgün’ün eğitimci kimliğinin şiiriyle karşılıklı etkileşimi incelenmeğe çalışılmıştır[1].
Eğitim, insan zihnini daraltmayı değil, genişlemeyi amaçlar. Bilimin/sanatın –özelde şiirin- gerçek tutumu da dogmatizme karşı eleştirel bir yaklaşım olmalıdır. Eğitim, insanların inanma arzusundan çok öğrenme arzusunu geliştirmelidir. Genelde eğitim sistemlerinin, insanların öğrenme arzularını geliştirme yerine, efendilerinin arzularına boyun eğmelerini sağlayacak şekilde yapılandırılmıştır.
“Eğitimin iki amacı olmalıdır : birincisi okuma – yazma, dilbilgisi, matematik gibi alanlarda kesin bilgiler vermek; ikincisi de, kendi başlarına bilgi edinmek ve sağlıklı değerlendirme yapmayı olanak veren zihinsel alışkanlıklar kazandırmaktır”[2]. Bunlardan birincisinde bilgi, ikincisinde de zekanın (intelligence) geliştirilmesi ön planda yer alması istenir.
Eğitimin, rasyonalizmin ve düşünce özgürlüğünün önündeki başlıca engellerden biri olması gibi paradoksal bir durumu da gözlemlenmektedir.
“İki basit ilke, benimsendikleri takdirde, hemen hemen bütün sosyal sorunları çözebilir . Birincisine göre eğitimin amaçlarından biri, insanların sadece doğru olduklarına dair bazı mantıksal nedenler bulunan önermelere inanmalarını öğretmek olmalıdır. İkincisi de, bir işe adam alınırken, sadece, o işe uygun olup olmadığına bakılması gerekliliğidir”[3]
Eğer dünyada hoşgörü egemen kılınmak isteniyorsa, okullarda öğretilmesi gereken en önemli şey, kanıtları değerlendirme alışkanlığı , doğru olduklarına dair bir kanıt bulunmayan önermeleri olduğu gibi kabul etmeme alışkanlığı kazandırılmalıdır.
Bilimsel görüş insanlığı yeni baştan şekillendirmeyi olanaklı kılar ve bütün sıkıntıları için de bir çıkış yolu sağlar; sanatsal görüş ise onu yeni boyutlar kazandırır, bilimin yeni katkılarını insanlığın içselleştirmesini sağlar.
Eğitim, insana doğruya elden geldiği kadar yakınlaşma yeteneği sağlar, bunun için de insanlara dürüstlüğü öğretmelidir. Eğitim sistemi, bir gencin, soruların bütün yanıtlara açık olduğunu ve bir tartışmanın , sonucu ne olursa olsun, sürdürülmesi gerektiğini öğretmelidir.
*
Nahit Ulvi nasıl bir eğitimcidir ? Eğitimle ilgili yukarıda söylenenlerle ne ölçüde örtüşmektedir ? Nahit Ulvi’nin şiirleri ve yaşamı bir eğitim felsefesi penceresinden bakılarak incelenirse , “eğitimde şiir ve şair”in rolü hakkında önemli ip uçları elde edilebileceği kanısındayım. Örneğin onun eğitimci kimliği ile şair kimliğini ortaya koyan “Kravatı Buruşuk Öğretmenim” yazısında Aydın Engin, şu saptamaları yapmaktadır :
“Küçücük Ege kasabası Ödemiş. 1956 ilkbaharında yeni gelen edebiyat öğretmenini bağrına basmadı hemen. Bekardı. Daha geldiği gün kasabanın sıradan meyhanesinde şarap içmişti yalnız başına . sokulgan değildi. Üstelik şair olduğu söyleniyordu. Şair…Şiir… demek hercaimeşrep bir tuhaf adem… O da kenti pek umursamadı. Ama öğrencilerini çok umursadı”[4].
Yine Aydın ENGİN anlatıyor : “İlk ders, ilk ev ödevi . Refik Halit Karay’ın Eskici öyküsünden bir tümce “Çiviler ağzına batmaz mı senin?” “Bu cümleyi başka türlü söylemeyi deneyin; sözcüklerin hepsini kullanacaksınız ama yerlerini değiştirin. Daha güzel söylenip söylenemeyeceğini bulun çıkarın bakalım”. Tüm sözcükler yerleri değiştirilerek yeni tümceler kurulur; önce öğretmen kızılır. Ancak A.Engin şöyle değerlendiriyor yıllar sonra bu eğitsel yaklaşıma : “Oğlan yeni bir dünyaya adım attığının farkında bile değil. Ama “çiviler ağzına batmaz mı senin” cümlesinde akıp giden Türkçe’nin farkında. Dilin akıp gitmesinden tat almayı öğreniyor oğlan çocuğu. Cümle ancak böyle söylendiğinde çiviler ağza batmıyor”[5]
“İkinci ders. ikinci şaşkınlık. Bu kez Enderunlu Vasıftan bir alıntı :
O gül endam bir alşale bürünsün, yürüsün
Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün
“Vay canına… divan şiiri yeni şiir ayrımına gülüp geçiyor bu öğretmen. O şiiri arıyor, buluyor. Bulduğunu öğrencileriyle bölüşüyor”[6]
İşte eğitim, işte çağdaş bir eğitimci, işte şiir/sanat, işte şair : Nahit Ulvi Akgün.
*
Olumlu veya olumsuz , sanatsal görüş insanlık için önemli bir konudur. Bilimsel alanda olduğu gibi sanatsal görüşün kendisi de iki yönlüdür : yaratanlarla değerlendirenler ayni kişiler değildir ve birbirinden farklı zihinsel alışkanlıkları gerektiririler. Her yaratıcı gibi sanatsal/şiirsel yaratıcı da entelektüel bir yolla ifade edilen güçlü duygulardan esinlenir; bu ifade açıklanmamış bir inancı da içerir; eğer bu inanç olmasa sanat/şiir belki de pek bir şey başaramaz. Değerlendiricinin böyle bir inanca gereksinimi yoktur; o her şeyi yerli yerinde görür; kendince gerekli noktaları değerlendirir; belki de yaratıcıyı/şairi, kendisine kıyasla kaba ve ilkel bir kişi olarak düşünür. Uygarlık daha yaygın ve daha olağan bir aşamaya geldiğinde değerlendiricinin düşünce tarzında , yaratıcı olabilecek kişilere karşı bir hükmetme eğilimi baş gösterebilir. Sonuçta söz konusu uygarlık yozlaşır ve geriye dönük bir hal alır. Sanatta/şiirde bu tür bir gelişim başlamakta gibi görünüyor. Öncülere güç veren inanç , özünden çürümeye başlamıştır[7].
Nahit Ulvi’nin şiirlerini konu ve zaman bakımından iki ana dilimde değerlendirmeğe tabi tutmak mümkündür: birincisi 1960’lı yılların ortalarına kadarki dönemde gözlemci bir yöntemle sıradan insanların yaşamlarını, aşklarını, sevdalarını şiirin o büyülü dinamiği içinde verir. Gözlem yöntemi, bilimin en önemli araçlarından biridir. Nahit Ulvi insanlar üzerindeki gözlemlerini şiir yoluyla topluma sunarken gözlemlerindeki fazlalıkları arıtarak sunması bir eğitimci kadar bir bilimsel uygulamayı da şiir de gösterebilen bir özelliğe sahiptir. Bu özelliklerini hemen tüm şiirlerinde gözlemlemek mümkündür . Birkaç örnek :
“Büyükannemin ceviz sandığı
Açılır usulca arada bir
Kim bilir nereden gelmiştir
Giysileri, pudrası, allığı”
( Ceviz Sandık)
“Hastalansan ayrı düşsen birgün
Binlerce parmak kalkar uykunda
Şaşırır kalırsın sevinçten
Ne kadar sağsın ortalarında”
(Tanıdığım Öğretmen)
[1] Nahit Ulvi Akgün Simpozyumu , Düz. Milas Belediyesi : 17-18 Eylül 2010,Milas
[2] Bertrand Russell, Sorgulayan Denemeler, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 17.Basım, 2003,Ankara, s. 177-178.
[3] Bertrand Russell,age,s. 184
[4] Aydın Engin, “Kravatı Buruşuk Öğretmenim”.in: Atilla ER, Nahit Ulvi Akgün :Yaşamı,sanatı ve eserleri, Buğra Yayınları, 1998, İzmir, s. 118-119.
[5] Age.
[6] Age.
[7] Bertnard Russell, age,s.32.Bu makalede Nahit Ulvi Akgün’ün eğitimci kimliğinin şiiriyle karşılıklı etkileşimi incelenmeğe çalışılmıştır[1].
Eğitim, insan zihnini daraltmayı değil, genişlemeyi amaçlar. Bilimin/sanatın –özelde şiirin- gerçek tutumu da dogmatizme karşı eleştirel bir yaklaşım olmalıdır. Eğitim, insanların inanma arzusundan çok öğrenme arzusunu geliştirmelidir. Genelde eğitim sistemlerinin, insanların öğrenme arzularını geliştirme yerine, efendilerinin arzularına boyun eğmelerini sağlayacak şekilde yapılandırılmıştır.
“Eğitimin iki amacı olmalıdır : birincisi okuma – yazma, dilbilgisi, matematik gibi alanlarda kesin bilgiler vermek; ikincisi de, kendi başlarına bilgi edinmek ve sağlıklı değerlendirme yapmayı olanak veren zihinsel alışkanlıklar kazandırmaktır”[2]. Bunlardan birincisinde bilgi, ikincisinde de zekanın (intelligence) geliştirilmesi ön planda yer alması istenir.
Eğitimin, rasyonalizmin ve düşünce özgürlüğünün önündeki başlıca engellerden biri olması gibi paradoksal bir durumu da gözlemlenmektedir.
“İki basit ilke, benimsendikleri takdirde, hemen hemen bütün sosyal sorunları çözebilir . Birincisine göre eğitimin amaçlarından biri, insanların sadece doğru olduklarına dair bazı mantıksal nedenler bulunan önermelere inanmalarını öğretmek olmalıdır. İkincisi de, bir işe adam alınırken, sadece, o işe uygun olup olmadığına bakılması gerekliliğidir”[3]
Eğer dünyada hoşgörü egemen kılınmak isteniyorsa, okullarda öğretilmesi gereken en önemli şey, kanıtları değerlendirme alışkanlığı , doğru olduklarına dair bir kanıt bulunmayan önermeleri olduğu gibi kabul etmeme alışkanlığı kazandırılmalıdır.
Bilimsel görüş insanlığı yeni baştan şekillendirmeyi olanaklı kılar ve bütün sıkıntıları için de bir çıkış yolu sağlar; sanatsal görüş ise onu yeni boyutlar kazandırır, bilimin yeni katkılarını insanlığın içselleştirmesini sağlar.
Eğitim, insana doğruya elden geldiği kadar yakınlaşma yeteneği sağlar, bunun için de insanlara dürüstlüğü öğretmelidir. Eğitim sistemi, bir gencin, soruların bütün yanıtlara açık olduğunu ve bir tartışmanın , sonucu ne olursa olsun, sürdürülmesi gerektiğini öğretmelidir.
*
Nahit Ulvi nasıl bir eğitimcidir ? Eğitimle ilgili yukarıda söylenenlerle ne ölçüde örtüşmektedir ? Nahit Ulvi’nin şiirleri ve yaşamı bir eğitim felsefesi penceresinden bakılarak incelenirse , “eğitimde şiir ve şair”in rolü hakkında önemli ip uçları elde edilebileceği kanısındayım. Örneğin onun eğitimci kimliği ile şair kimliğini ortaya koyan “Kravatı Buruşuk Öğretmenim” yazısında Aydın Engin, şu saptamaları yapmaktadır :
“Küçücük Ege kasabası Ödemiş. 1956 ilkbaharında yeni gelen edebiyat öğretmenini bağrına basmadı hemen. Bekardı. Daha geldiği gün kasabanın sıradan meyhanesinde şarap içmişti yalnız başına . sokulgan değildi. Üstelik şair olduğu söyleniyordu. Şair…Şiir… demek hercaimeşrep bir tuhaf adem… O da kenti pek umursamadı. Ama öğrencilerini çok umursadı”[4].
Yine Aydın ENGİN anlatıyor : “İlk ders, ilk ev ödevi . Refik Halit Karay’ın Eskici öyküsünden bir tümce “Çiviler ağzına batmaz mı senin?” “Bu cümleyi başka türlü söylemeyi deneyin; sözcüklerin hepsini kullanacaksınız ama yerlerini değiştirin. Daha güzel söylenip söylenemeyeceğini bulun çıkarın bakalım”. Tüm sözcükler yerleri değiştirilerek yeni tümceler kurulur; önce öğretmen kızılır. Ancak A.Engin şöyle değerlendiriyor yıllar sonra bu eğitsel yaklaşıma : “Oğlan yeni bir dünyaya adım attığının farkında bile değil. Ama “çiviler ağzına batmaz mı senin” cümlesinde akıp giden Türkçe’nin farkında. Dilin akıp gitmesinden tat almayı öğreniyor oğlan çocuğu. Cümle ancak böyle söylendiğinde çiviler ağza batmıyor”[5]
“İkinci ders. ikinci şaşkınlık. Bu kez Enderunlu Vasıftan bir alıntı :
O gül endam bir alşale bürünsün, yürüsün
Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün
“Vay canına… divan şiiri yeni şiir ayrımına gülüp geçiyor bu öğretmen. O şiiri arıyor, buluyor. Bulduğunu öğrencileriyle bölüşüyor”[6]
İşte eğitim, işte çağdaş bir eğitimci, işte şiir/sanat, işte şair : Nahit Ulvi Akgün.
*
Olumlu veya olumsuz , sanatsal görüş insanlık için önemli bir konudur. Bilimsel alanda olduğu gibi sanatsal görüşün kendisi de iki yönlüdür : yaratanlarla değerlendirenler ayni kişiler değildir ve birbirinden farklı zihinsel alışkanlıkları gerektiririler. Her yaratıcı gibi sanatsal/şiirsel yaratıcı da entelektüel bir yolla ifade edilen güçlü duygulardan esinlenir; bu ifade açıklanmamış bir inancı da içerir; eğer bu inanç olmasa sanat/şiir belki de pek bir şey başaramaz. Değerlendiricinin böyle bir inanca gereksinimi yoktur; o her şeyi yerli yerinde görür; kendince gerekli noktaları değerlendirir; belki de yaratıcıyı/şairi, kendisine kıyasla kaba ve ilkel bir kişi olarak düşünür. Uygarlık daha yaygın ve daha olağan bir aşamaya geldiğinde değerlendiricinin düşünce tarzında , yaratıcı olabilecek kişilere karşı bir hükmetme eğilimi baş gösterebilir. Sonuçta söz konusu uygarlık yozlaşır ve geriye dönük bir hal alır. Sanatta/şiirde bu tür bir gelişim başlamakta gibi görünüyor. Öncülere güç veren inanç , özünden çürümeye başlamıştır[7].
Nahit Ulvi’nin şiirlerini konu ve zaman bakımından iki ana dilimde değerlendirmeğe tabi tutmak mümkündür: birincisi 1960’lı yılların ortalarına kadarki dönemde gözlemci bir yöntemle sıradan insanların yaşamlarını, aşklarını, sevdalarını şiirin o büyülü dinamiği içinde verir. Gözlem yöntemi, bilimin en önemli araçlarından biridir. Nahit Ulvi insanlar üzerindeki gözlemlerini şiir yoluyla topluma sunarken gözlemlerindeki fazlalıkları arıtarak sunması bir eğitimci kadar bir bilimsel uygulamayı da şiir de gösterebilen bir özelliğe sahiptir. Bu özelliklerini hemen tüm şiirlerinde gözlemlemek mümkündür . Birkaç örnek :
“Büyükannemin ceviz sandığı
Açılır usulca arada bir
Kim bilir nereden gelmiştir
Giysileri, pudrası, allığı”
( Ceviz Sandık)
“Hastalansan ayrı düşsen birgün
Binlerce parmak kalkar uykunda
Şaşırır kalırsın sevinçten
Ne kadar sağsın ortalarında”
(Tanıdığım Öğretmen)
[1] Nahit Ulvi Akgün Simpozyumu , Düz. Milas Belediyesi : 17-18 Eylül 2010,Milas
[2] Bertrand Russell, Sorgulayan Denemeler, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 17.Basım, 2003,Ankara, s. 177-178.
[3] Bertrand Russell,age,s. 184
[4] Aydın Engin, “Kravatı Buruşuk Öğretmenim”.in: Atilla ER, Nahit Ulvi Akgün :Yaşamı,sanatı ve eserleri, Buğra Yayınları, 1998, İzmir, s. 118-119.
[5] Age.
[6] Age.
[7] Bertnard Russell, age,s.32.Bu makalede Nahit Ulvi Akgün’ün eğitimci kimliğinin şiiriyle karşılıklı etkileşimi incelenmeğe çalışılmıştır[1].
Eğitim, insan zihnini daraltmayı değil, genişlemeyi amaçlar. Bilimin/sanatın –özelde şiirin- gerçek tutumu da dogmatizme karşı eleştirel bir yaklaşım olmalıdır. Eğitim, insanların inanma arzusundan çok öğrenme arzusunu geliştirmelidir. Genelde eğitim sistemlerinin, insanların öğrenme arzularını geliştirme yerine, efendilerinin arzularına boyun eğmelerini sağlayacak şekilde yapılandırılmıştır.
“Eğitimin iki amacı olmalıdır : birincisi okuma – yazma, dilbilgisi, matematik gibi alanlarda kesin bilgiler vermek; ikincisi de, kendi başlarına bilgi edinmek ve sağlıklı değerlendirme yapmayı olanak veren zihinsel alışkanlıklar kazandırmaktır”[2]. Bunlardan birincisinde bilgi, ikincisinde de zekanın (intelligence) geliştirilmesi ön planda yer alması istenir.
Eğitimin, rasyonalizmin ve düşünce özgürlüğünün önündeki başlıca engellerden biri olması gibi paradoksal bir durumu da gözlemlenmektedir.
“İki basit ilke, benimsendikleri takdirde, hemen hemen bütün sosyal sorunları çözebilir . Birincisine göre eğitimin amaçlarından biri, insanların sadece doğru olduklarına dair bazı mantıksal nedenler bulunan önermelere inanmalarını öğretmek olmalıdır. İkincisi de, bir işe adam alınırken, sadece, o işe uygun olup olmadığına bakılması gerekliliğidir”[3]
Eğer dünyada hoşgörü egemen kılınmak isteniyorsa, okullarda öğretilmesi gereken en önemli şey, kanıtları değerlendirme alışkanlığı , doğru olduklarına dair bir kanıt bulunmayan önermeleri olduğu gibi kabul etmeme alışkanlığı kazandırılmalıdır.
Bilimsel görüş insanlığı yeni baştan şekillendirmeyi olanaklı kılar ve bütün sıkıntıları için de bir çıkış yolu sağlar; sanatsal görüş ise onu yeni boyutlar kazandırır, bilimin yeni katkılarını insanlığın içselleştirmesini sağlar.
Eğitim, insana doğruya elden geldiği kadar yakınlaşma yeteneği sağlar, bunun için de insanlara dürüstlüğü öğretmelidir. Eğitim sistemi, bir gencin, soruların bütün yanıtlara açık olduğunu ve bir tartışmanın , sonucu ne olursa olsun, sürdürülmesi gerektiğini öğretmelidir.
*
Nahit Ulvi nasıl bir eğitimcidir ? Eğitimle ilgili yukarıda söylenenlerle ne ölçüde örtüşmektedir ? Nahit Ulvi’nin şiirleri ve yaşamı bir eğitim felsefesi penceresinden bakılarak incelenirse , “eğitimde şiir ve şair”in rolü hakkında önemli ip uçları elde edilebileceği kanısındayım. Örneğin onun eğitimci kimliği ile şair kimliğini ortaya koyan “Kravatı Buruşuk Öğretmenim” yazısında Aydın Engin, şu saptamaları yapmaktadır :
“Küçücük Ege kasabası Ödemiş. 1956 ilkbaharında yeni gelen edebiyat öğretmenini bağrına basmadı hemen. Bekardı. Daha geldiği gün kasabanın sıradan meyhanesinde şarap içmişti yalnız başına . sokulgan değildi. Üstelik şair olduğu söyleniyordu. Şair…Şiir… demek hercaimeşrep bir tuhaf adem… O da kenti pek umursamadı. Ama öğrencilerini çok umursadı”[4].
Yine Aydın ENGİN anlatıyor : “İlk ders, ilk ev ödevi . Refik Halit Karay’ın Eskici öyküsünden bir tümce “Çiviler ağzına batmaz mı senin?” “Bu cümleyi başka türlü söylemeyi deneyin; sözcüklerin hepsini kullanacaksınız ama yerlerini değiştirin. Daha güzel söylenip söylenemeyeceğini bulun çıkarın bakalım”. Tüm sözcükler yerleri değiştirilerek yeni tümceler kurulur; önce öğretmen kızılır. Ancak A.Engin şöyle değerlendiriyor yıllar sonra bu eğitsel yaklaşıma : “Oğlan yeni bir dünyaya adım attığının farkında bile değil. Ama “çiviler ağzına batmaz mı senin” cümlesinde akıp giden Türkçe’nin farkında. Dilin akıp gitmesinden tat almayı öğreniyor oğlan çocuğu. Cümle ancak böyle söylendiğinde çiviler ağza batmıyor”[5]
“İkinci ders. ikinci şaşkınlık. Bu kez Enderunlu Vasıftan bir alıntı :
O gül endam bir alşale bürünsün, yürüsün
Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün
“Vay canına… divan şiiri yeni şiir ayrımına gülüp geçiyor bu öğretmen. O şiiri arıyor, buluyor. Bulduğunu öğrencileriyle bölüşüyor”[6]
İşte eğitim, işte çağdaş bir eğitimci, işte şiir/sanat, işte şair : Nahit Ulvi Akgün.
*
Olumlu veya olumsuz , sanatsal görüş insanlık için önemli bir konudur. Bilimsel alanda olduğu gibi sanatsal görüşün kendisi de iki yönlüdür : yaratanlarla değerlendirenler ayni kişiler değildir ve birbirinden farklı zihinsel alışkanlıkları gerektiririler. Her yaratıcı gibi sanatsal/şiirsel yaratıcı da entelektüel bir yolla ifade edilen güçlü duygulardan esinlenir; bu ifade açıklanmamış bir inancı da içerir; eğer bu inanç olmasa sanat/şiir belki de pek bir şey başaramaz. Değerlendiricinin böyle bir inanca gereksinimi yoktur; o her şeyi yerli yerinde görür; kendince gerekli noktaları değerlendirir; belki de yaratıcıyı/şairi, kendisine kıyasla kaba ve ilkel bir kişi olarak düşünür. Uygarlık daha yaygın ve daha olağan bir aşamaya geldiğinde değerlendiricinin düşünce tarzında , yaratıcı olabilecek kişilere karşı bir hükmetme eğilimi baş gösterebilir. Sonuçta söz konusu uygarlık yozlaşır ve geriye dönük bir hal alır. Sanatta/şiirde bu tür bir gelişim başlamakta gibi görünüyor. Öncülere güç veren inanç , özünden çürümeye başlamıştır[7].
Nahit Ulvi’nin şiirlerini konu ve zaman bakımından iki ana dilimde değerlendirmeğe tabi tutmak mümkündür: birincisi 1960’lı yılların ortalarına kadarki dönemde gözlemci bir yöntemle sıradan insanların yaşamlarını, aşklarını, sevdalarını şiirin o büyülü dinamiği içinde verir. Gözlem yöntemi, bilimin en önemli araçlarından biridir. Nahit Ulvi insanlar üzerindeki gözlemlerini şiir yoluyla topluma sunarken gözlemlerindeki fazlalıkları arıtarak sunması bir eğitimci kadar bir bilimsel uygulamayı da şiir de gösterebilen bir özelliğe sahiptir. Bu özelliklerini hemen tüm şiirlerinde gözlemlemek mümkündür . Birkaç örnek :
“Büyükannemin ceviz sandığı
Açılır usulca arada bir
Kim bilir nereden gelmiştir
Giysileri, pudrası, allığı”
( Ceviz Sandık)
“Hastalansan ayrı düşsen birgün
Binlerce parmak kalkar uykunda
Şaşırır kalırsın sevinçten
Ne kadar sağsın ortalarında”
(Tanıdığım Öğretmen)
[1] Nahit Ulvi Akgün Simpozyumu , Düz. Milas Belediyesi : 17-18 Eylül 2010,Milas
[2] Bertrand Russell, Sorgulayan Denemeler, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 17.Basım, 2003,Ankara, s. 177-178.
[3] Bertrand Russell,age,s. 184
[4] Aydın Engin, “Kravatı Buruşuk Öğretmenim”.in: Atilla ER, Nahit Ulvi Akgün :Yaşamı,sanatı ve eserleri, Buğra Yayınları, 1998, İzmir, s. 118-119.
[5] Age.
[6] Age.
[7] Bertnard Russell, age,s.32.Bu makalede Nahit Ulvi Akgün’ün eğitimci kimliğinin şiiriyle karşılıklı etkileşimi incelenmeğe çalışılmıştır[1].
Eğitim, insan zihnini daraltmayı değil, genişlemeyi amaçlar. Bilimin/sanatın –özelde şiirin- gerçek tutumu da dogmatizme karşı eleştirel bir yaklaşım olmalıdır. Eğitim, insanların inanma arzusundan çok öğrenme arzusunu geliştirmelidir. Genelde eğitim sistemlerinin, insanların öğrenme arzularını geliştirme yerine, efendilerinin arzularına boyun eğmelerini sağlayacak şekilde yapılandırılmıştır.
“Eğitimin iki amacı olmalıdır : birincisi okuma – yazma, dilbilgisi, matematik gibi alanlarda kesin bilgiler vermek; ikincisi de, kendi başlarına bilgi edinmek ve sağlıklı değerlendirme yapmayı olanak veren zihinsel alışkanlıklar kazandırmaktır”[2]. Bunlardan birincisinde bilgi, ikincisinde de zekanın (intelligence) geliştirilmesi ön planda yer alması istenir.
Eğitimin, rasyonalizmin ve düşünce özgürlüğünün önündeki başlıca engellerden biri olması gibi paradoksal bir durumu da gözlemlenmektedir.
“İki basit ilke, benimsendikleri takdirde, hemen hemen bütün sosyal sorunları çözebilir . Birincisine göre eğitimin amaçlarından biri, insanların sadece doğru olduklarına dair bazı mantıksal nedenler bulunan önermelere inanmalarını öğretmek olmalıdır. İkincisi de, bir işe adam alınırken, sadece, o işe uygun olup olmadığına bakılması gerekliliğidir”[3]
Eğer dünyada hoşgörü egemen kılınmak isteniyorsa, okullarda öğretilmesi gereken en önemli şey, kanıtları değerlendirme alışkanlığı , doğru olduklarına dair bir kanıt bulunmayan önermeleri olduğu gibi kabul etmeme alışkanlığı kazandırılmalıdır.
Bilimsel görüş insanlığı yeni baştan şekillendirmeyi olanaklı kılar ve bütün sıkıntıları için de bir çıkış yolu sağlar; sanatsal görüş ise onu yeni boyutlar kazandırır, bilimin yeni katkılarını insanlığın içselleştirmesini sağlar.
Eğitim, insana doğruya elden geldiği kadar yakınlaşma yeteneği sağlar, bunun için de insanlara dürüstlüğü öğretmelidir. Eğitim sistemi, bir gencin, soruların bütün yanıtlara açık olduğunu ve bir tartışmanın , sonucu ne olursa olsun, sürdürülmesi gerektiğini öğretmelidir.
*
Nahit Ulvi nasıl bir eğitimcidir ? Eğitimle ilgili yukarıda söylenenlerle ne ölçüde örtüşmektedir ? Nahit Ulvi’nin şiirleri ve yaşamı bir eğitim felsefesi penceresinden bakılarak incelenirse , “eğitimde şiir ve şair”in rolü hakkında önemli ip uçları elde edilebileceği kanısındayım. Örneğin onun eğitimci kimliği ile şair kimliğini ortaya koyan “Kravatı Buruşuk Öğretmenim” yazısında Aydın Engin, şu saptamaları yapmaktadır :
“Küçücük Ege kasabası Ödemiş. 1956 ilkbaharında yeni gelen edebiyat öğretmenini bağrına basmadı hemen. Bekardı. Daha geldiği gün kasabanın sıradan meyhanesinde şarap içmişti yalnız başına . sokulgan değildi. Üstelik şair olduğu söyleniyordu. Şair…Şiir… demek hercaimeşrep bir tuhaf adem… O da kenti pek umursamadı. Ama öğrencilerini çok umursadı”[4].
Yine Aydın ENGİN anlatıyor : “İlk ders, ilk ev ödevi . Refik Halit Karay’ın Eskici öyküsünden bir tümce “Çiviler ağzına batmaz mı senin?” “Bu cümleyi başka türlü söylemeyi deneyin; sözcüklerin hepsini kullanacaksınız ama yerlerini değiştirin. Daha güzel söylenip söylenemeyeceğini bulun çıkarın bakalım”. Tüm sözcükler yerleri değiştirilerek yeni tümceler kurulur; önce öğretmen kızılır. Ancak A.Engin şöyle değerlendiriyor yıllar sonra bu eğitsel yaklaşıma : “Oğlan yeni bir dünyaya adım attığının farkında bile değil. Ama “çiviler ağzına batmaz mı senin” cümlesinde akıp giden Türkçe’nin farkında. Dilin akıp gitmesinden tat almayı öğreniyor oğlan çocuğu. Cümle ancak böyle söylendiğinde çiviler ağza batmıyor”[5]
“İkinci ders. ikinci şaşkınlık. Bu kez Enderunlu Vasıftan bir alıntı :
O gül endam bir alşale bürünsün, yürüsün
Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün
“Vay canına… divan şiiri yeni şiir ayrımına gülüp geçiyor bu öğretmen. O şiiri arıyor, buluyor. Bulduğunu öğrencileriyle bölüşüyor”[6]
İşte eğitim, işte çağdaş bir eğitimci, işte şiir/sanat, işte şair : Nahit Ulvi Akgün.
*
Olumlu veya olumsuz , sanatsal görüş insanlık için önemli bir konudur. Bilimsel alanda olduğu gibi sanatsal görüşün kendisi de iki yönlüdür : yaratanlarla değerlendirenler ayni kişiler değildir ve birbirinden farklı zihinsel alışkanlıkları gerektiririler. Her yaratıcı gibi sanatsal/şiirsel yaratıcı da entelektüel bir yolla ifade edilen güçlü duygulardan esinlenir; bu ifade açıklanmamış bir inancı da içerir; eğer bu inanç olmasa sanat/şiir belki de pek bir şey başaramaz. Değerlendiricinin böyle bir inanca gereksinimi yoktur; o her şeyi yerli yerinde görür; kendince gerekli noktaları değerlendirir; belki de yaratıcıyı/şairi, kendisine kıyasla kaba ve ilkel bir kişi olarak düşünür. Uygarlık daha yaygın ve daha olağan bir aşamaya geldiğinde değerlendiricinin düşünce tarzında , yaratıcı olabilecek kişilere karşı bir hükmetme eğilimi baş gösterebilir. Sonuçta söz konusu uygarlık yozlaşır ve geriye dönük bir hal alır. Sanatta/şiirde bu tür bir gelişim başlamakta gibi görünüyor. Öncülere güç veren inanç , özünden çürümeye başlamıştır[7].
Nahit Ulvi’nin şiirlerini konu ve zaman bakımından iki ana dilimde değerlendirmeğe tabi tutmak mümkündür: birincisi 1960’lı yılların ortalarına kadarki dönemde gözlemci bir yöntemle sıradan insanların yaşamlarını, aşklarını, sevdalarını şiirin o büyülü dinamiği içinde verir. Gözlem yöntemi, bilimin en önemli araçlarından biridir. Nahit Ulvi insanlar üzerindeki gözlemlerini şiir yoluyla topluma sunarken gözlemlerindeki fazlalıkları arıtarak sunması bir eğitimci kadar bir bilimsel uygulamayı da şiir de gösterebilen bir özelliğe sahiptir. Bu özelliklerini hemen tüm şiirlerinde gözlemlemek mümkündür . Birkaç örnek :
“Büyükannemin ceviz sandığı
Açılır usulca arada bir
Kim bilir nereden gelmiştir
Giysileri, pudrası, allığı”
( Ceviz Sandık)
“Hastalansan ayrı düşsen birgün
Binlerce parmak kalkar uykunda
Şaşırır kalırsın sevinçten
Ne kadar sağsın ortalarında”
(Tanıdığım Öğretmen)
[1] Nahit Ulvi Akgün Simpozyumu , Düz. Milas Belediyesi : 17-18 Eylül 2010,Milas
[2] Bertrand Russell, Sorgulayan Denemeler, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 17.Basım, 2003,Ankara, s. 177-178.
[3] Bertrand Russell,age,s. 184
[4] Aydın Engin, “Kravatı Buruşuk Öğretmenim”.in: Atilla ER, Nahit Ulvi Akgün :Yaşamı,sanatı ve eserleri, Buğra Yayınları, 1998, İzmir, s. 118-119.
[5] Age.
[6] Age.
[7] Bertnard Russell, age,s.32.