Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '09

 
Kategori
Öykü
 

Sır- 10.bölüm

Sır- 10.bölüm
 

"RESİM:ALINTI"“Biri var baba. Hayatımda biri var. Öyle iyi bir insan ki… "


Odanın kapısı aralıktı. Tuana aralık kapıdan baktı. Pencerenin önündeki sallanan sandalyede oturuyordu babası. Tüller açıktı ardına kadar. Görünüşe göre dışarıyı seyrediyordu yaşlı adam.

“Günaydın Mithat Bey. Bakın size kimi getirdim.”

Sese döndü adam.

Sevinmişti Tauna. Babası aylar sonra sese tepki vermişti. Göz göze geldiler Özgür ile.

“ Baba… Babacığım…”

Yaşlı adam boş gözlerle baktı ona.

“Hoş geldiniz kızım.” dedi ve başını çevirdi az önce baktığı yöne.

“Üzülmeyin Tuana Hanım. Bu davranışları doğal biliyorsunuz. Bu hastalık ne yazık ki gerilemiyor. Durdurmaya çalışıyoruz biliyorsunuz.”

“Biliyorum Özgür Bey. Ama onu böyle görmek beni o kadar çok üzüyor ki… Hemen her gün buraya gelmek istememe rağmen. Karşılaştığım manzara beni
bitiriyor.”

Dolu dolu olmuştu genç kızın gözleri.

“Metanetli olmanız gerek. Yalnız sizin değil bu sorun Alzheimer’a yakalanan tüm hastaların yakınlarının ortak kaderi ne yazık ki. Sizi yalnız bırakayım ben babanızla.” diyerek çıktı odadan Özgür.

Tuana yaşlı adama yaklaştı.

“Bak sana mis kokulu leylaklardan getirdim. Çok sevdiğin leylaklar.” diyerek elindeki buketi vazoya yerleştirdi ve babasının yatağının başucundaki konsülün üzerine bıraktı.

“Çok güzeller.” dedi yaşlı adam.

“En sevdiğin çiçekler… Ne güzeldi değil mi eski günler? Çiçekçiden almıyorduk o zaman leylakları. Üsküdar’daki evimizin bahçesinde vardı leylak ağaçları.”

Adam anlamış gibi başını salladı.

Tuana badem ezmesinin bulunduğu kutuyu açtı.

“ Aaaa. Tuana tatlısı.” dedi yaşlı adam.

“Evet. Tuana tatlısı. Hadi aç bakalım ağzını.”

Adam tatlıyı çiğnemeye çalışırken diğer eli ile de çok güzel çok güzel anlamına gelen o bilindik işareti yapıyordu.

Tuana’nın yüzü gülmüştü. Babası anlıyor olmalıydı onu.

“Teşekkür ederim.”dedi adam.

“Afiyet olsun babacığım. İster misin bir tane daha?”

“Kimsin sen?” diye sordu birden bire adam.

“Neden ilgileniyorsun benimle?”

Tuana’nın gözleri buğulanmıştı yeniden. Boğazına yerleşen düğümü çözmeye çalıştı yutkunarak.

“Ben… Kızınım senin. Tuana… Beni hatırlamadın mı babacığım?” diyerek yaşlı adamın yanağını okşadı. Sonra sarıldı boynuna ve öptü yanaklarından. Adam öylece duruyordu. Yanı başında diz çöktü kız. Babasının ellerini aldı avuçlarının arasına.

“Eski günlerimizi çok özlüyorum babacığım. Üsküdar’daki evimizi… Bahçemizdeki leylakları… Annemin kurabiyelerini… Önce annem o amansız hastalığa yenildi… Ardından da sen dayanamadın onun acısına… Beni bir başıma bıraktınız bu dünyada.”

Adam öylece dinliyordu kızı. Tuana onu anlayıp anlamadığından emin olamadı. Ama öyle bir ruh haline sahipti ki içini boşaltacak, saçlarını okşayacak, ona yol gösterecek birine, ana kucağına, baba ocağına ihtiyacı vardı.

Gözlerini kaldırdı Tuana baktı babasına.

“Belki de senin gibi olmak en iyisi. Hiçbir şeyin farkında olmamak. Böylesi daha iyi belki de…” diyerek başını babasının dizlerine koydu.

“Son günlerde kendimi o kadar yalnız hissediyorum ki babacığım. Çaresizim. Hiç olmadığım kadar çaresiz. Ne yapacağımı bilmiyorum. Sana anlatmaya, akıl almaya geldim aslında buraya.” diyerek hafifçe kaldırdı başını babasının gözlerine baktı.

“Biri var baba. Hayatımda biri var. Öyle iyi bir insan ki… Çok yakışıklı. Gözleri içime işliyor bana bakınca. Sesini duyunca, ben olduğumu anlıyorum. Çok seviyorum onu. Biliyorum o da beni çok seviyor. Yaz tatilinde… Marmaris’e gitmiştim ya hani Elif ile. Orada tanıştık. Ne olduğunu anlayamadan aşkın içine düşüverdik ikimiz de. Her şey çok güzeldi. Gerçek olmayacak kadar güzeldi. Rüya gibiydi. İki gün öncesine kadar ayaklarım yerden kesilmişti. Çok mutluydum. Dünyanın en mutlu kadını bendim.” dedi duralayarak.

İki gün önceye gitti o ana…

“ Kaç gündür şüpheleniyordum. Nihayet doktora gitmiştim. Ve tahminlerim doğruydu. Bir bebeğim olacağını doktor da onaylamıştı. Her şey yolundaydı. Tüm tahlillerim güzeldi. Bebeğim ve ben sağlıklıydık. Ertesi gün sevgililer günüydü. O zaman söyleyecektim Selim’e. Bebeğimiz ona vereceğim en büyük hediye olacaktı. Ama söyleyemedim babacığım. Söyleyemedim. Bebeğimiz olacağını ona müjdeleyemedim. O gün öyle bir şey öğrendim ki…” diyerek yutkundu ve devam etti içini kavuran sırrı babasıyla paylaşmak için.

“Bu güzel haberi öğrendikten sonra radyoya gittim. Elif’de oradaydı. Herkese haykırmak istiyordum sevdiğim adamın çocuğunu taşıdığımı. Tüm dünya bilmeliydi. Anlattım Elif’e. Yüzü değişti bir anda. Söylemek istemedi önce. Ama sonra söyleyiverdi Selim’in evli olduğunu… Âşık olduğum adam evliydi baba.”

Son cümle çok zor çıkmıştı kızın ağzından. Gözyaşlarına hâkim olamamıştı. Gözyaşları babasının buruşuk elini ıslatıyordu şimdi.

“Çok çaresizim baba. Ne yapacağımı bilmiyorum. Günlerdir düşünüyorum. Bebeğimden, sevdiğim adamdan vazgeçmem gerek. Biliyorum. Zaten o kadar yalnızım ki. Bir de onları kaybedersem ne yaparım ben. Neresinden tutunurum hayata.”

Yaşlı adam kızın saçlarını okşamaya başladı. Anlamıştı her söyleneni. Sarmalıydı kızını. Sevmeliydi hissediyordu.

“Ona söyleyemedim bildiğimi. Gerek görseydi o anlatırdı bana diye düşündüm. Bilmemi istemiyordu demek ki. Üzülmemi istemiyordu. Söyleyemem baba, ona evli olduğunu bildiğimi söyleyemem. Onun üzülmesini, karşımda ezilmesini, ne diyeceğini bilemeden karşımda yok olmasını, suçlu suçlu bakmasını gözlerime, çaresiz kalmasını istemem. Onu o kadar çok seviyorum ki… Ayrılmak istediğimi bile söylemek çok güç. Dedim ya… Öyle çabuk oldu ki birbirimize bağlanmamız. Hesaplanmış bir şey değildi bizimkisi. Sadece sevdik birbirimizi. Alınyazımızdı belki de. Pişman değilim onunla yaşadıklarım için. Hatta iyi ki yaşamışım diyorum. Ama bile bile bu ilişkiyi sürdürmek. Bilmiyormuş gibi davranmak. Bunu da yapamam.” diyerek burnunu çekti kız.

“Biliyor musun babacığım çok kıskandım onun karısını. Ne kadar şanslı bir kadın olduğunu düşündüm. Selim’in karısı olmak nasıl bir şey acaba? Bilmiyorum ama bildiğim tek şey var ki Selim tarafından sevilmek dünyanın en güzel şeyi. Sevdiğim adam başka bir kadınla evli. Kabul etmek zorundayım bunu. Benden önce tanıdığı sevdiği belki de sevmediği bir başka kadınla evli. Oysa ben o soruyu. Benimle evlenir misin diye sormasını bekliyordum ne zamandan beri. Soramazdı. Hiçbir zaman da soramayacak.” diyerek başını kaldırdı babasının dizinden. Adamın gözlerine baktı. Yanaklarından yaşlar süzülüyordu yaşlı adamın. Uzandı Tuana kuruladı adamın yanaklarını. Adam kucakladı kızını sımsıkı.

“Rüya bozuldu baba. Uyandım. Gerçekle baş başa kaldım.” diye fısıldadı Tauna.Şimdi baba kızın hıçkırıkları birbirine karışmıştı.

……………

“Saçmalama Selim. Üç gün daha buradayız. Bu gece dönemezsin İstanbul’a.”

“Harun. Anlamıyorsun gitmek zorundayım. Tuana’ya ulaşamıyorum. Cebini, evini defalarca aradım.Yok…Yok...Yok… Kafayı yiyeceğim.Ya başına bir şey geldiyse.”

“Selim. Sakin ol. İş yerinden arkadaşı ile konuştun ya.”

“Evet ama. Hastayım demiş. Onun yanında olmak istiyorum.”

“Selim toplantıda olanları biliyorsun. Yarın önemli bir gün bizim için. Karar alınacak. Senin imzan olmadan olmaz.”

Çaresice sıvazladı yüzünü Selim.

“Peki… Ama yarın ki toplantıdan sonra İstanbul’a uçuyorum ben. Toplantıdan hemen sonra. Hiç bir kuvvet beni iki gün daha Ankara’da tutamaz.”

“Ne desem ikna olmayacaksın değil mi? Peki. Yarını atlatalım da bir.”

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..