Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Kasım '12

 
Kategori
İzmir
 

Şirince'de " Kıyamet Bereketi, " Levrek Gibi Karaya Vurdu...

Şirince'de  " Kıyamet Bereketi, "  Levrek Gibi Karaya Vurdu...
 

Şirince'nin, genel görünümü


 

Bir kıyamet bereketi yaşanıyor ki Şirince’de, deme gitsin. Hani dediler ya, “Maya Takvimine göre” 21 Aralıkta kıyamet kopacak, Şiirince bundan etkilenmeyecek” Kim söylemiş? Pabucu büyük birisi. Hıristiyan dünyası da bekleyiş içinde. Neymiş efendim, Maya Takvimi diyesiymiş ki bu Şirince Köyü ile Fransa’daki Bugarach Köyü,  bu kıyametten kurtulacakmış. Ört ki, ölem!

İnsanlar bölgeye akın ediyor. Oteller, moteler, pansiyonlar, dam başları, ağaç tepeleri tamamen tutuldu. Şirince’de adım atılacak yer yok. Nefes alınacak çeşme başlarında, yer yatağı serili. Nefes alacak yer de  yok!  Sipariş edilen çadırlar, bir köşeye istiflenmiş bile.

Deniyor ki, “Şirince’de, kıyamet bereketi” yaşanıyor. Sanki levrek karaya vurdu da  kilosu  elli kuruşa düşüverdi. Turizmciler memnun.

 NEDİR BU MAYA TAKVİMİ?  Dokuz katlı bir pasta düşünün. Katlar arasındaki aralık, belli zamanları işaret veriyor. Eşeğin kuyruğu  ne uzar, ne  de kısalır, biz bunu biliriz, değil mi? Ama burada her katın arası, bir öncekinin 20 de biri olarak kısalıyor. Ama bizler, her yıl baş aşağı gitmiyor muyuz? Doğudaki illerimizin her biri, kaleye dönüştürülüyor. İçimizdeki İrlandalılarla  savaş veriyoruz.

ÖRT Kİ, ÖLEM ::Ergenekonlar, tutuklanan savcılar, gazeteciler. Kimdi o  PKK’lı  gizli tanık? Eski PKK'lıdan tanık olur mu?  TSK sanık olmuş, PKK'lı da tanık. Şu işe bakın.  Olacak iş mi, komutanlar aleyhine ifade  vermek?!  Hı ? Sonra, pahalı benzin kullanan Dünyanın birinci sırasındaki ülke biz değil miyiz?

NUHUN GEMİSİ: Basın, günlerce hop oturup, hop kalktı. İyi haber alan kaynaklardan İzmir 9 Eylül Gazetesine göre de Şirince’liler, “Nuh'un Gemisini bekliyorlarmış.” Neden beklediğini yazılmamış. Biz söyleyelim: “Olsa olsa Şirince’liler, turistleri köyde bırakıp, mahzenlerindeki şaraplarını bu gemiye yükleyip, toz olacaklar.”  Herkesin canı tatlı. 

Zaten Nuh Tufanından çok önceleri, deniz, karşıdan görülen Selçuk Kalesi eteklerine kadar mevcutmuş. Halat bağlama halkalarından anlıyoruz bunu.

Şimdi düşünüyorum. Bu kadar kalabalık bu dağa çıkarsa, n’apacak bütün gün.? Dağı çökertir bunlar yau! Taaa Yılbaşına kadar, baktılar ki, tufan mufan yok, sevinçten  şaraba vururlar kendilerini her halde. Mahzenlerde şarap kalmaz. İşte halis muhlis bir turizm şansı. Belki buranın muhtarı böyle düşünüyordur. Bu “Kıyamet senaryosu, kimin başı altından çıktığı belli değil. Belli olsa n’olacak? Herkes, görmediği turisti ve parasını bir çırpıda görüverecek. Şarapları aynı anda tükenecek. Fena mı?

Hele bu yıl sonu bir atlatılsın, bu göstermelik turizm yatırımı olan “Şirince tufanı”  daha çok konuşulacak evlerde, nesilden nesile. Neler anlatacaklar birbirlerine, neler. Şimdi, bir bu eksikti.

Tufandan önceki günlerindeki gibi, yine eskisi gibi toplanacaklar. “Bir afattı başımıza gelen . Ya bizde akıl kalmadı, elin turisti de bu işlere nasıl kandı?” diyerek, bılık altından gülerken, birbirlerini yan gözlerle süzecekler.

Hele bu tufan işinin foyası bir çıksın da görelim. Kalimera, kalispera, yasus, sagapo diye diye Her biri, tabiat ananın memesine sarılıp: Elmanın, Çileğin, Böğürtlenin Kara dut’un, yabanmersininin ve nar’ın şaraplarını, yapıp yapıp hem içecekler, hem dopoya koyacaklar. Kışın da yağdır mevlâm kar deyip, çukurlara kar basacaklar,. Üzerlerine pekmez döküp, tabak tabak yiyecekler. Artanını da satacaklar. Bıkınca da, gelsin, irmik helvası, gelsin un helvası derkeeeen, sonracığıma da Gelsin “Mandubala” gitsin “ Zinguala” kaşık havaları, oyun havaları… Enine nanay, dikine nanay, şinanay yavrum şinanay!

Bu Şirince’liler, çıktığınız tepelerden, el eyleyecekler karşı sahillere. Selçuk Kalesinin şövalyelerine. El eyleyecekler Selçuk Kalesine, onun eteklerine, rıhtımdaki gemilere, korsan bayraklı direklerine

Bir heyt! Çekin, dağlar taşlar inlesin anasını satıyım! Bu ticari kafa kimde var? Şirincelilerde var. Artık hak etti onlar. Antik efsanelere dalsınlar, antik şehir Selçukluları yanına çağırsınlar garik. S. Jean şövalyeleri, iyi içki içer ha!  Ey Şirinceli’ler. Gökyüzünde dolaşan Havarileri sofranıza çağırın. Şirince’nin şirinliğine diye diye.kaldırın kadehinizi.

ŞİRİNCE’DEN SULÇUK KALESİ GÖZÜKÜR: Şirincelileri, bundan sonra tutan olmaz Allahulazzim. “Ne afattı be!” diyerekten, Çıktıkları  tepelerden, el eylesinler karşı   sahillere. Selçuk Kalesinin şövalyelerine. Selçuk Kalesine, onun eteklerine, rıhtımdaki gemilere, korsan bayraklı direklerine.

“ Ne afattı be yau” diyerekten, dört köşe olmuş vaziyette “karşı sahillere; El eyleye, el eyleye,” kolları düşecek. Milattan Önce, 3 binli senelere gidecekler çoluk çocuk. El eyleyecekler St.Jean Şövalyelerine, uzanacaklar Didimlere, Apollon Mabedine, Heraklia’daki göl dibi cinlerine..

“ Ne afattı bu, tadından yenmez” diye diye  zaman buldukça halay çekecekler Şirinceliler. Bir fırt daha çekecekler meyveli şaraplarından. Dalacaklar hülyalara. Önünüze gelene el eyleyecekler Düşsel rüyalarında çağın, altın şehri Efes’i, komşu kapısı yapacaklar...

Ege’nin adı gibi, kendisi gibi şirin bir köy olan Şirince’den uzanın altın Artemis Tapınağında dua edenleri seyredecekler kolkola girerekten. 

Ehhh,  muradınız varsa, şip-şak olur. Din; O zamanlar, şimdiki gibi yozlaşmamıştı. Jet-ski’sini eline alan, denizlere koşmamıştı. Okunmuş dua suyu yoktu. Risotto nedir bilmezlerdi, “Ayakta çiş yapmak, itikadımıza aykırı fetvası verip, pisuvarları söktüren vali’ler de yoktu.

Ey sevgli  Şirinceliler. Şu durgun piyasayı, çadırıyle, şadırvanıyla, Nuh’un  Gemisiyle, bulup buluşturup canlandırdınız ya, size bundan sonra karada da, denizde de ölüm yok. İşlerin kesatlığını, bir çırpıda kaldırıverdiniz . Hıristiyanları, aynı anda toplayıverdiniz başınıza.

El eyleyin anasını satiym. Bir fırt şaraptan çekip, dağlara, taşlara, böceklere, çiçeklere, karşı sahillere. Selçuk Kalesinin eteklerindeki bağlı gemilere el edin. Bir zamanlar oralara kadar denizmiş, bir düşünün derin derin. Bir fırt daha çekin!

Haaa! Muhtar Emmimizi de unutmayalım derim. Gagı va, gagıcık va! Gagıdan gagı’ya fark va! Muhtar Emmi va, muhtarcık va! Emme velâkin, muhtardan muhtara fark va! Bu dönemlerde, Noel öncesi bu yörelerde hiçbir Hıristiyan bulunmazken, şimdi çadırkentler kurulacak bu turistler için. Bu ne iş?

Vallahülazim, bu Şirince’nin Muhtar emmisi gibi yok! Üstelik, kimselere de benzemeyoru!

Buradan selam Muhtar Emmimize. “Seneye senaryo nasıl işleyecek? Kimseciklere söylemem. Bi çıtlat hele” diyesim geliyor emme, bu muhtar yaman senarist çıktı başımıza.

Ört ki, ölem!

  

  

 

 

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

  

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..