Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Son Osmanlı " Yemen "

Son Osmanlı " Yemen "
 

Yazıya başlarken konu başlığını seçmekte zorlandım. Başlık şunlardan biri de olabilirdi.

1) Zamanın durduğu ülke - Yemen, 2) “ Gat ” VE “ Cembiye ” Cumhuriyeti Yemen 3) Yemen - Giden gelmiyor, sebeb trafik !.

Başkent: San’a, Nüfus 25 Milyon, Yüzölçümü: 527,970 km², En yüksek noktası: Jabal an Nabi Shu'ayb 3,760 m, Ortalama Ömür: 50 yıl, Okur Yazarlık Oranı: % 38, Kişi Başına Düşen Milli Gelir: 912 $, Ortalama çocuk sayısı: 7 çocuk / 1 kadın, Nüfüsun % 48’i 14 yaşın altında, Dil: Arapça, Yönetim biçimi: Çok Partili Başkanlık Sistemi, Endüstri: Ham petrol ve petrol arıtımı, İşsizlik oranı: % 35, İthalat: 3.7 milyar $, İhracat: 5 milyar $, İthalat ürünleri:Herşey, Para birimi: Yemen Riyali, 1$=200 Riyal, Ortalama işçi maaşı: 25.000 Riyal (125$), Din: % 95 Müslüman, En yüksek noktası: Jabal an Nabi Shu'ayb 3,760 m, Sahil şeridi: 1,906 km.

Bu kadar ansiklopedik bilgi şimdilik yeter. Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Saleh. Zaten ülkeye girer girmez Havaalanında ki tuvalet aynalarından, arabaların ön camlarına, apartmanların fassade’lerinden (ön yüzleri), Trafik levhalarına kadar her luzumlu yere Ali Abdullah Saleh afişlerini yapıştırmışlar. 2. sırada Saddam Hüseyin afişleri geliyor. Şehirde trafik tam bir kaos. Çarpılmamış, vurulmamış tek bir araba yok. Bir-iki tane trafik lambası gördüm. Trafik anıtı mubarek. Hiç biri çalışmıyor. Herkes korna çalıyor. Eğer çalmazsan bu karşı tarafa yol verdiğin anlamına geliyormuş. İşaret lambaları yerine gece dahi el-kol işaretleri geçerli.

CEMBiYE; Bu bir çeşit “kama”. Belde bir kuşak ve buna bağlı Cembiye. Teknoloji ile birlikte yanına bir de “cep telefonu” eklenmiş. Ergenlik çağında ki her erkek cembiye taşımaya başlıyor. Kalabalık sokaklarda beli bıçaklı adamların arasında dolaşırken korkmadın mı? diye sorarsanız. Hayır. Korkmadım. Çünkü bu bir statü gereci olarak görülüyor. Tahtasından, Kemiğine, Gümüş, Altın kakmalısından, çeliğine binbir türlüsü. Peki hiç mi “kınından çıkmıyor” bu cembiye. Sadece Folklorik dansların da çıkıyor. Münferit bir-iki olay dışında pek kullanılmamış. Esas silah “kalaşnikof”. Şehir dışında ki kabilelerde bir çok kişi “keleş” taşıyor. O da oyuncak sanki. Ellerinden alıp fotoğraf bile çektiriyoruz.

YEMEKLER; Öyle, onu yemem, bunu içmem veya hijyen gibi bir detayınız varsa Yemen size göre değil. Oteller harici yemekler genelde yer sofrasında yeniyor. Çatal, bıçak talep ederseniz ekstradan geliyor. Sunulan 5-6 çeşit yemekten bir tanesi size uygunsa şükür. Ana yemekleri; Mutlaka pilav, Salta denilen bir yemek-sos karışımı, ballı “bürek” dedikleri ballı ekmek, yağı ile pişmiş et, bazen tavuk. Tuz pek kullanılmıyor. İsterseniz “kaya tuzu” benzeri bişeyi ezerek yemeğinize koyabilirsiniz. Çay; şeker üstü çay sanki. Karanfilli veya naneli olarak geliyor. Türk kahvesi dedikleri de nescafe bardağında sıcak suya karıştırılmış bildiğimiz kahve. İşte ilk gün böyle bir ortamda ki sofrada rejim yapan bir arkadaşımızın “kepekli ekmek” istemesi günün esprisi idi.

GAT; Bir ağacın 1-2 cm büyüklüğünde ki yaprağı. Uluslar arası narkotikte 6.sırada. Uyarıcı. Sabah 11’e kadar taze olarak toplanıyor. Ana toptancıdan perakendeciye ve pazarlara geçişi öğlen saat 13-14:00 dolayları. Ülke erkeklerinin %85’i Gat kullanıyor. Kadınların ise %35’i. Saat 14:00 olduğunda ülkede zaman duruyor. O yapraklar yavaş-yavaş, teker-teker ağıza (yanağa) dolduruluyor. Dişlerle eziliyor. Yaprağın suyunun yanakta ki kılcal damarlarla kana geçmesi sağlanıyor. Saat 16:00; Ülkede herkesin gözü artık “cam” gibi bakıyor. O normal konuşmaları bile “kavga” hissi veren arapların hepsi “kuzu”. Sakin sakin konuşuyor, ağır-ağır haraket ediyorlar. Aslında hareket dahi etmiyorlar. Bir köşeye, ya da Yemen usulü kahvehaneye çekilip ağızlarında ki GAT’ı çiğniyorlar. Gat’ın iştahı kestiğini ama seks gücünü arttırdığını söylüyorlar. Ortalama kadın başına 7 çocuk bunun göstergesi olabilir. Asker, Polis ve hatta bizim şoförümüz dahi GAT çiğniyor. Bu nedenle de ülkede trafik kazaları çok. Hani türküyü bugüne uyarlasak; Burası Yemen, giden gelmiyor, acep ne iştir? El cevap: TRAFiK. Birkaç kez şoförü dövmeme arkadaşlarım engel oluyor. Ansiklopedik bilgilerde belirtmiştik. Yaş ortalaması 50 diye. Bunun nedenlerinden biri kadınların 8-10 çocuk doğurması, diğeri; sağlık ve hijyen koşullarının kötü olması yüzünden erken ölümler. Ama trafiği de bu etkenler arasına koymak lazım. Yoksa, trafik dışında Yemen turistler için gerçekten güvenilir bir ülke.

SOKAKLAR; Sokaklarda gözümüze ilk çarpanlar; Erkeklerin elele dolaşması ve sokakta ki kadın sayısının azlığı. Kadınlar evlerden pek çıkmıyorlar. %99’u ise peçeli. Şeriat kanunları geçerli. 4 Kadınla evlenmek de serbest tabi. Aydın kesime soruyoruz. Genelde akrabalar elele dolaşırmış. Peçe ise “Kadınların Özgürlüğü!” içinmiş. Böylece kimse onları rahatsız etmezmiş!. Yoksa yasak yokmuş. Oysa bizim grupta başı açık, son derece modern kıyafetli arkadaşlarımız da vardı. Evet, çok bakılıyorlardı. Ama taciz ASLA. Sokaklar aşırı derecede pis. Çöplerin yanı sıra ülkenin her tarafı rengarenk naylon poşetlerle dolu. GAT poşetleri bunlar. Hergün en az 10-15 Milyon poşet GAT tüketildikten sonra yere atılıyor. Hele şehirler arası yollar; soförlerin, yolcuların atıkları ile “naylon torba tarlaları” gibi.

Gezilesi, Görülesi yerler; Öncelikle mimari. Bu kadar fakir bir ülke olmalarına rağmen mimariden ödün vermemişler. Başta başkent SAN’A nakış gibi işlenmiş. Bunda 15.yy dan 1922’ye kadar kalan Osmanlının büyük payı var. Binalar korunmuş. Yeni yapılanlar da aynı mimariyi devam ettiriyor. UNESCO’da birçok bölgeyi koruma altına almış. Ülkenin dört bir tarafı Osmanlı eserleri ile dolu. Evler, Okullar, Devlet daireleri, Saraylar, Camiler, Çeşmeler, Kaleler. Hristiyanların denizden geçişini önlemek amacı ile Osmanlı Yemen’e büyük yığınak yapmış. 300.000 Askerimizi de Yemen’de şehit vermişiz. İçimi en çok acıtan, Çinlilerin yol inşaatı yaparken 50 işçisinin ölmesi sonucu koskoca bir anıt yaptırmaları. Ancak 300.000 şehidimizin olduğu bir yerde adsız, sansız hatta taşsız mezarlarımızın dışında bir tek Türk anıtının veya Türk Şehitliğimizin olmaması. Ki bu ülke, adını resmen almadan önce “TÜRK ŞEHiTLiĞi” diye anılan bir ülke. Dedim ya işimiz gezmek ve gözlemlemek. O kadar Arap ülkesi gördüm, Türkleri bu kadar seven ülke görmedim. Birçok yerde Türk’üm dediğinizde kapı açılıyor. Yok’lar var oluyor, Fotoğraf çektirmek istemeyenler poz veriyor, Sofralara, çaylara ikram ediliyorsunuz. Aynen Mısır ve Tunus’da olduğu gibi belli bir kesim de Osmanlı torunu ve Türk soyundan geldiğini söyleyerek kendini farklı hissediyor. Gurur duyuyor. Hatta orada kalmış birkaç Yahudi asıllı Yemenli bile. Kendini hala Osmanlının bir parçası sayan, mimarisini, eserlerini hatta Osmanlı geleneklerini, orduda, devlette hiyararşi ve sistemini en iyi koruyan ülke YEMEN. Bu nedenle de yazımın başlığını “SON OSMANLI-YEMEN” olarak koydum.

SU SORUN; Gitmeden önce kafamda nedense Yemen çölleri bol bir ülke olarak yer etmiş. Aksine çok dağlık bir ülke. Ancak susuz. Ülkede ki ağaçların %80’ni GAT ağacı. O da doğada ki en çok suya ihtiyaç duyan ağaçlardan biri. Her mahalle veya kasabanın ortasında çukur bir bölgede su havzası yapmışlar. Evlere su erişmeyen bölgelerde herkes suyunu kovalarla buradan alıyor. Çamaşırını, bulaşığını, hatta çocuğunu burada yıkıyor. Evlerde kullanılan atık sular da yine bu su havzalarının yanında ki küçük “tarla” lara geliyor ve ufak da olsa sebze-meyve yetiştiriyorlar. Elektrik de sorun. 5* Otelde de kalsanız mutlaka birkaç kez elektrik kesiliyor.

TÜRKiYE değil ANADOLU; Son gece bizi Yemen’de ağırlayan şirketin sahibi Levanten Signor Marco Livadotti muhteşem bir Osmanlı konağı olan evinde bizlere davet verdi. Yemekte, Türk Büyükelçisi Sn. Türel Özkarol’ın yanı sıra çok sayıda yabancı misafirler de vardı. Bunlardan ingiliz asıllı olan bir zat'ı muhteremin söylediği bir cümle benim aklımdan hala çıkmıyor; Osmanlı çökerken biz ingilizler sınırları çizdik, kuralları koyduk. Hatta TURKEY ismini de. Tüm bunları 100 yıl sonrasını planlayarak yaptı o zaman ki İngiliz devleti. İsim Romania, Russia, Armenia, Somalia, İtalia, İndia gibi Turkia olarak konabilir ve böyle de telaffuz edilebilirdi. Anadolu gibi çok kültürlü bir bölgede kurulan bir ülkeye bir tek ırk'a malolan isim verilmesi planlıydı. “ANATOLIA” yani ANADOLU ideal bir isimdi. dedi.

Son olarak İŞ ADAMLARINA; Ülke bakir ve fakir, ancak çok büyük bir potansiyel var. Arap birliğinden gelecek 50 Milyar dolar bu sene akmaya başlıyor. GSMH ise son iki senede 500$’dan 900 küsür dolara çıkmış. Petrol yataklarından, doğalgaza, madenlerinden, bakir plajlarına kadar henüz kullanılmayan kaynakları var. Türkiye’den sadece 2 şirket faliyette. Biri yolları yapıyor, diğeri ticaret. Türkiye’den Ülker’i, Kent’i, İstikbal mobilyayı getiren Yemenli kısa sürede ülkenin en zengini olmuş. Çin malları istilası var. Ancak “kaliteli” ürün arayanlar da çok. Beyaz eşya, İnşaat, Turizm, Makina, Gıda ve hatta Özel Hastahane burada iş yapar. Ülke yabancı sermayeye aç ve açık. Türklere ise başta bürokrasi olmak üzere her kapı açık. Sayın Yemen Büyükelçimizin de tek korkusu Türklere olan bu güvenin Turki Cumhuriyetler’de olduğu gibi bazı "iş adamları !" mız tarafından kötüye kullanılması.

Bir geziden dönülünce genelde “Yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat” derler. Ben tersini yaptım. Gezi kısmını size bıraktım.

 
Toplam blog
: 305
: 4038
Kayıt tarihi
: 23.01.07
 
 

Kayseri doğumlu, 1977'den beri Sektörde (Otel, Çarşı, Yurtdışı Acente, Profesyonel Turist Rehberi..