Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '11

 
Kategori
Siyaset
 

Sondaj Krizi

Sondaj Krizi
 

Sondaj Krizi


 Türkiye’nin son zamanlarda başını ağırtan bir diğer kriz de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, Türkiye’nin tüm uyarılarına rağmen, Ada’nın güneyinde tek taraflı başlatmış olduğu sondaj çalışmaları oldu. Bakalım Türkiye’nin bundan sonraki tutumu nasıl ve ne yönde olacak.

Aslında, Türkiye bölgede her zaman itidalli ve sabırlı davrandı ve davranmaya da devam ediyor. Kıbrıs'ta bir bütünlük olmadan, KKTC ile sorunları çözüme kavuşturulmadan, Rum Yönetimi'nin AB'ye alınması başlı başına bir hataydı zaten, ancak Avrupalı lider ülkeler bu hatayı gördükleri halde buna engel olmadılar. Sonuçta küçücük, minicik bir ülke ve bir sürü rezervi var, en kötü ne olabilirdi ki? Türkiye'ye karşı gerektiğinde bir üs olarak kullanılabilecek, Ortadoğu'ya yakın, ve aynı zamanda stratejik bir yer. Tüm bu gelişmeler ışığında Rum Yönetimi'nin AB üyeliği ve son zamanlarda Türkiye'nin İsrail'le yaşadığı diplomatik ve psikolojik gerilim, bölgede arzu edilen gelişmelerin bir satranç tahtasına taşınıp, üzerinde ince hesapların yapıldığı bir arenaya çevrilmesine ve aleyhimizde tahrik edici bir noktaya getirilmesine neden olmuştur. Türkiye'nin şart koştuğu üç maddenin yerine getirilmesine ilişkin olarak İsrail, özür dileme taraftarı olmadığını defalarca dile getirdiğinden, Türkiye ile ilişkilerinin düzelmesinin çok zor olduğunu gördüğü, ve ABD'den her zaman destek alacağını bildiği için, her hangi bir risk almaksızın bölgede üstünlüğünü göstermeye yönelik çeşitli senaryolarda bizzat rol almak, ve bunun için Yunanista'na üslerinin Türkiye'ye karşı Israil Hava Kuvvetlerine açılmasını isteyecek kadar ahlaksız tekliflerde bulunmaktan kaçınmamaktadır. İsrail'in bu anlamda ne kadar ileri gidebileceğini, ve elinden gelen herşeyi hesap gözetmeksizin yapabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. İsrail Dış İşleri Bakanı Lieberman tarafından Türkiye aleyhinde PKK 'ya destek verebileceklerine ilişkin resmi açıklama yapmaları da bunun en somut örneklerinden bir diğeridir.

 Rum Yönetimi'nin böyle bir çalışmayı bu dönemde yapmak istemesinin bir sürü nedeni var elbette. Yunanistan'ın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı ve hemen hemen iflasın eşiğine gelmiş olması, Türkiye'nin bölgesinde "sıfır sorun" sloganıyla harekete geçip bir sürü düşman kazanması, ve şu sıralar çok konuşulan "Düşmanımın düşmanı benim dostumdur" düşüncesiyle Israil'den de Türkiye aleyhine destek bulması bunlara ilişkin örneklerdendir. Bu düşünceyle, Türkiye'nin Akdeniz'de hakimiyet alanının daraltılmasını isteyen ülkelerin de Rum Yönetimi'ni destekleyebileceği de unutulmamalıdır.

 Türkiye'nin yapması gereken nedir peki?

Benim şahsi düşünceme göre Türkiye'nin şuanki izlediği tutum doğru bir tutumdur. Bölge'deki gelişmeler yakından takip edilmeli, ve büyük bir soğukkanlılıkla sorunun Birleşmiş Milletler (BM) nezdine taşınması sağlanmalıdır. Tek başına karar almaktansa, açık bir platformda, yapılanlar değerlendirilmeli ve Türkiye'nin haklılığını destekleyecek ülkelerle diplomatik işbirliği yapılmalıdır. Gerekli gördüğü yerde de askeri ve siyasi her türlü önlemi tabii ki almalıdır. Ancak, sıcak bir çatışma için şu an çok erken. Bu senaryo "son çare" olarak düşünülmelidir. Zira batma noktasına gelmiş bir ülkenin gerek kendi kamuoyu gündemini ve dikkatini dağıtmak, gerekse batarken, nasıl olsa ben battım düşmanımı da sürükleyeyim mantığıyla her türlü riski göze alabileceği düşünüldüğünde, sondaj yapmaya tek taraflı başlamasına ilişkin böylesi "tahrik edici" kararlara imza atması çok şaşırtıcı olmamalıdır ve Türkiye bu tuzağa düşmemelidir. Ayrıca, Türkiye'nin ne kadar "saldırgan" ve Batı ülkeleri (Hristiyan ve Yahudi toplumları) için "engel" olduğunu göstermeye, vurgulamaya çalışan İsrail gibi ülkeler de sondajı bir koz olarak kullanmak istemektedirler. Türkiye bu noktada "saldırgan" bir tutumla değil, bilakis sorunu Uluslararası platforma taşıyan, çözüm arayışı içerisinde olan, ve Rumların aksine Annan planını kabul eden taraf olduğunu belirten bir uslüp izleme yoluna gitmelidir. Barıştan yana olan tutumunu korumalı ve diğer ülkelerin de desteklerini almaya yönelik girişimlerde bulunmalıdır.

 ABD'nin Rum yönetimine destek vermesi ve milletvekillerinin Başkan Obama'ya bir mektup göndererek Türkiye'yi uyarmasını istemeleri ve İsrail'in güvenliğinden ABD 'nin sorumlu olduğunun altını çizmeleri ve Türkiye’ye hatırlatılmak istenmesi gösteriyor ki, biz ağzımızla kuş dahi tutsak hep ezilen tarafta olmaya devam edeceğiz. Kadıköy kadar bir ülke olan Rum Kesimi'nin, veya İstanbul kadar olmayan bir İsrail'in tehditlerine açık olacağız. Bu amaçla, gerektiğinde ABD 'yi de bertaraf edecek, gerekli REST'i çekecek girişimlere de şimdiden hazırlıklı olmamız gerek. Her türlü senaryoya hazır olmamız gerek. Muhalefetiyle, Sağcısı, solcusuyla birlik olup "gerçek düşman" larımızla birlikte mücadele etmemiz gerek.

Son olarak, Türkiye bu sorunun üstesinden kısa zamanda ve başarıyla geleceğini ümit ederek, saygılarımı sunarım.

Ali AKYILDIRIM

www.aliakyildirim.com

 
Toplam blog
: 7
: 448
Kayıt tarihi
: 10.08.11
 
 

Özel bir yazılım firmasında, analist olarak çalışıyorum. Gündeme ilişkin konuları takip etmeyi ve..