Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '21

 
Kategori
Eğitim
 

Sorun Çözen Eğitim

Sorun Çözen Eğitim

 

Molière "İnsanlar istedikleriyle ve düşündükleriyle değil, yaptıklarıyla değerlidir" der. İnsanlar yaşamsal yol haritalarında düşündükleri kadar sürekli bir şeyler yapmak içinde bir uğraş vermektedirler. Çağımızın sorunları karşısında yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz. Çünkü yurttaş olarak birçok konuda görüşlerimizi ve çözüm önerilerimizi de ileri sürmemiz gerekir.  Bu da kişinin başta diğer insanlar olmak üzere doğaya ve çevreye karşı sorumluluğunu geliştirir. Çağımızın çok kültürlülüğü, insanların kısacık yaşamlarında farklı kültürlerle karşılamaları onları tanımaya çalışmaları onları hem kültürel hem de iç dünyalarını zenginleştirilecektir.

Eğitim sistemi bireyi olgunlaştırmaya,  analitik düşünme ve metotla sorun çözme eksenli yetiştirmelidir.

Ancak neden–sonuç ilişkisi, kök soru sormak, sorunu çok yönlü olarak beyindeki bariyerlerden kurtararak masaya yatırarak ve tartışılması sorunu çözmede, katkıda bulunacaktır. Öncelikle sorunu iyi tanımlamak,  ne aradığını bilmek çok önemli.

Unutmayalım, sorun varsa; çözümü de vardır. Birçok toplum sorunlarını sorgulayarak bilimin yol göstericiliğinde çözebilmektedirler. Sorun çözme becerileri analitik düşünme ve yöntem uygulayarak çözümlenebilir. Bu bağlamda lise eğitiminin amacı olan bireyi yetişkin kılmak ve olup biteler hakkında bilgi sahibi etmek. Üniversitenin görevi de bir işin çözümü için sorgulamak, analitik düşünme becerisi kazanmak, metot sahibi olmayı sağlamak ve soruna alternatif çözümler üretmeyi öğretmektir. Bunun için bilgili olmak ve uygulamayı da yaparak öğrenmesi amaçlamaktadır. Nitelikli eğitimin önemli bir parçasını oluşturan model proje çalışmaları sorunu yaparak öğrenmeye odaklıdır. Bizler de kendimiz sorunlarımızı okulda, üniversitede, sokakta, siyasete yetenekli yapı ile tartışarak açık görüşle ve eleştirel bakış açısı ile çözebiliriz. Görebildiğim kadarı ile eğitim sistemimiz bu gerçeği yıllar önce ezbere sisteme geçerek kaçırmış. Bugün de yılda iki milyon öğrenci geleceğini üniversitelerin sınırlı iş olanağı sağlayacağı alanlar için kıyasıya ezbere sınav ile yarışmakta. Sonuç çok sayıda sorun çözme becerisi tam gelişmemiş milyonlarca diplomalı işsizler. Resmi rakamlarla %26-30 bandındaki genç işsizlik nüfus geleceğin en büyük sosyal sorunu olarak görülüyor

Hızla farklılaşan dünyamızda çağın gereklerinden kopmamak için eğitim sistemimiz, sorgulamayı, soru sormayı, analitik düşünmeyi, sebep sonuç ilişkisi içinde sorunlarını çözmeye odaklı farkındalık yaratan bir modele dönmesi gerekir.  

Çocukların gündelik yaşamlarında kişiler arası ilişkilerinde ortaya çıkan sorunlar için etkili çözümler üretebilmeleri ve bu becerilerinin gelişmesi, onların toplumsal uyum düzeyleriyle, duygusal doyumlarıyla, mutluluklarıyla ve öznel iyi oluş davranışlarıyla yakından ilişkilidir. Okul öncesi eğitim ortamlarında davranım sorunları gösteren çocukların, örneğin; huzursuz ve aşırı hareketli, beklemeye tahammül edemeyen, eşyalara zarar veren, kavga eden, başkalarına vuran, çok çabuk öfkelenen ya da çok çekingen, ürkek, sıkılgan ve utangaç davranan çocukların çoğunlukla kişiler arası sorun çözme becerilerinden yoksun oldukları gözlenmektedir. Bu becerilerin yokluğu aynı zamanda arkadaş ilişkilerinin ve erişkinlerle olumlu ilişkilerin gelişmesini de engellemektedir. Kişiler arası sorun çözme becerilerinin uygun yapılandırılmış beceri eğitimi programlarıyla öğrenilebilir ve öğretilebilir olduğu ilgili literatürde araştırma bulgularıyla desteklenmektedir.

Okul hayata hazırlık değil, hayatın doğrudan doğruya kendisidir.”(John Dewey)

John Dewey, 1896 yılında Chicago Üniversitesinde kurduğu “Laboratuvar Okulu” ile eğitim dünyasında bir çığır açmış ve bu okulda dört, on dört yaş grubundaki çocuklara aktif öğretim yöntemleri doğrultusunda eğitim vermiştir. Yöntem ve yönetimin, eğitim alanında uygulanışının ilk öncüsü olmuştur.

Dewey, Atatürk’ün davetiyle Türk Eğitim Sistemi’ni incelemek üzere iki ay süreyle (19 Temmuz-10 Eylül 1924) Türkiye’ye de gelmiştir ve ülkemizdeki incelemelerinin sonucunda bir rapor yayınlamıştır.

John Dewey’in hazırladığı rapor genç Cumhuriyetimizin eğitim sisteminin şekillendirilmesinde oldukça etkili olmuştur. Hatta Köy Enstitülerinin kuruluş mantığı ve dayanaklarında da bu raporun doğrudan yansımalarını görmek olanaklıdır. John Dewey 1945 yılında ülkemize tekrar geldiğinde Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nü inceledikten sonra söylediği, İngiltere ve Amerika’daki konuşmalarında da aynen tekrarladığı “Benim düşlediğim okullar Türkiye’de Köy Enstitüsü olarak kurulmuştur. Tüm Dünyanın bu okulları görüp eğitim sistemini, Türklerin kurduğu bu okulları göz önünde bulundurarak yeniden yapılandırması isabet olacaktır” şeklinde batı basınında yayınlanan sözleri tarihe geçmiştir. Bu sözleriyle, kurulan bu okullara dünyanın ilgisini çekmiştir. Türk Eğitim Sisteminin felsefi temellerinin yeniden oluşturulduğu ve eğitime yeni bir anlayış kazandırıldığı bir dönemde hazırlanan raporlar ve bu raporlar sonucunda kurulan söz konusu okullar, bir süre sonra bir daha açılmamak üzere kapatılmıştır.

Dewey’e göre eğitim hayat boyu süren bir etkinlik olduğundan dolayı öğrenme de yaparak ve yaşayarak ortaya çıkmaktadır. Dewey ’e göre, “gereksinme ve amaçlanan değişikliklerden doğan pratik etkinlik, yaşantı alanına ait bir etkinliktir. Dewey eğitimin; çocuğun kapasitelerine, ilgilerine ve huylarına dair psikolojik bir kavrayışla başlamasını, çocuğun dıştan eğitilmeyip içinden kendi kendine yetişmesi gerektiğini vurgulayarak, çocuğa bilgiler doldurmak suretiyle verilmesine şiddetle karşı çıkmaktadır.

Dewey’e göre okul, hayata hazırlık değil, hayatın doğrudan doğruya kendisidir. Bu yüzden okulda her türlü derse yer verilmelidir. Yaşamda, hangi meslekler varsa, hangi sorunlar bulunuyorsa, hepsi okullarda yer almalı ve öğrenci de yaşama girmelidir. Derslerin içeriği, toplumsal açıdan istenilen yeteneklere, öğrencinin hemen kullanabileceği ve ilgisini çeken bilgi ve becerilere, tasarım ve problemlere göre düzenlenmelidir. Karakter eğitimi için ise, gruplar halinde karar vermeyi, birlikte çalışmayı sağlayacak biçimde işe koşulmalıdır.

Açıklamalardan da anlaşıldığı gibi Dewey, eğitimi pragmatist bir yaklaşımla açıklamaya çalışmış ve eğitim alanında “yaparak öğrenmek” onun temel felsefi görüşünü oluşturmuştur. Dewey ’in: “Eğitim bir vazoyu suyla doldurmak değil, bir çiçeğe kendi tarzında büyüyebilmesi için yardımcı olmaktır ” sözü eğitim ve hayat felsefesini açıkça ortaya koymaktadır. Dewey’e göre eğitim yaşam boyu süren bir etkinlik olduğundan, öğrenme de yaparak ve yaşayarak ortaya çıkmaktadır.

Dewey ’e göre en kolay öğrenilen ve en çok akılda tutulan bilgiler beş duyu ile doğrudan yaşantıdan edinilmiş ve yaşantıyı en çok değiştiren bilgilerdir. Dolayısıyla bireylerin algıları ve ilgileri öğrenme için önemli bir etkendir ve bunlar öğrenmeyi olumlu yönde etkiler. Yine Dewey ’e göre “Bir çocuğun karakteri, bilgisi ve becerisi olayların gerçekleştiği bir yerde oturarak şekillenmez. Bu ancak fiziksel ve bilişsel katılımın birlikteliğinde olanaklıdır”.

Eğitimin ve eğitim sistematiğinin çokça tartışıldığı günümüzde, bu fark yaratmış eğitimcinin eğitim felsefesini bir kez daha hatırlamakta fayda var gibi geliyor.

Gün geçtikçe içte ve dışta birçok ekonomik, eğitim, siyasal, sosyal sorunlar artıyor ve çözümü de sağlanamamaktadır. Covit-19 gibi küresel salgın ve dünyadaki ekonomik krizler, ülkemizi ve eğitimimizi de derinden etkilemektedir.

Sorunların çözümü belirli bir bilgi, birikim, deneyim, eğitimli ve liyakatli olmayı gerektiriyor. Son yıllarda, liyakatli kişilerin başka ortamlarda ve ülkelerde kendilerine daha iyi olanaklarla yer aradığı belirtiliyor. Doğru kişi doğru yerde olamadığı zaman sorunlar da çözülememekte, hata sorunlar çoğu zaman içinden çıkılamaz duruma gelebiliyor.

Bu denli genil ( makro ) sorunlar, ancak bilim ve bilginin yol göstericiliğinde analiz edilerek aşılabilir. Günümüzde sorun çözümü, başlı başına bir felsefi yaklaşımla sorunun analizine ve soruna göre çözüm modelleri yaklaşımı ile çözülmektedir. Bu da ancak bilgili, çok yönlü yetkin kişi ve kişilerin planlaması ile sağlanabilir.  

Özellikle çevremizde enerji eksenli dış politikalar, covit-19 gibi küresel salgın ve küresel düzeydeki ekonomik krizler doğrudan ülkemizi ve yönetim sürecimizi de derinden etkilemektedir.

Türkiye’nin içinde bulunduğu uygarlıklar kavşağında çağımızın önümüze koyduğu içte ve dışta birçok ekonomik, siyasi, sosyal ve bölgesel güç sorunları ve olayları yaşamaktadır. Çoğu zaman bu sorunlar içeride de değişik gerginliklere yansımaktadır.

Bütün bu denli genil ( makro ) sorunlar, ancak bilim ve bilginin yol göstericiliğinde analiz edilerek aşılabilir. Günümüzde sorun çözümü başlı başına bir felsefi yaklaşımla sorunun analizine ve soruna göre çözüm modelleri yaklaşımı ile çözülmektedir. Bu da ancak bilgili, çok yönlü yetkin kişi ve kişilerin planlaması ile sağlanabilir.  

Sorunların çözümü belirli bir bilgi, birikim, deneyim, eğitimli ve yetkin olmayı gerektiriyor. Son yıllarda yaşanan birçok sorunun kökeninde yetkin kişilerin başka ortamlarda ve ülkelerde kendilerine daha iyi olanaklarla yer aradığı belirtiliyor. Doğru kişi doğru yerde olamadığı zaman sorunlar da çözülememekte, hata sorunlar çoğu zaman daha da işin içinde çıkılamaz duruma gelebiliyor. (Sabah,1.2.2021)

Sorun çözme anlayışımız ve becerimiz nedir?   

Son günlerde söyle bir slogan söyleniyor “soru çözen değil, sorun çözen” daha önemlidir. Buna benzer bir soruyu yıllar öncesinden gazeteci Abbas Güçlü 10 Aralık 1996 tarihinde Milliyet gazetesindeki köşesinde “sorun çok, çözen yok” diyor ve ekliyordu "Bugün memleketin haline şöyle bir bakınca, eğitimin, sorun çözen insanlar yerine, sorun olan insanlar yetiştirmiş olduğunu görürüz. Hedefi olmayan, ezberci, baskıcı, sallapati bir eğitimden ne bekleniyordu ki? Eğitimin hedefi; sorun olacak değil, sorun çözecek insan yetiştirmek olmalıdır. Eğiteceksiniz ki, karanlıktan aydınlığa çıkasınız."

Biraz derinden incelendiğinde o günden bugüne geçen yaklaşık 25 yılda ne değişti? Ya da neden aynı yerde bugün de bu soruyu soruyoruz. Çünkü yıllardır eğitimde reformlar yapılıyor; ne var ki her reform, eğitimdeki değişimi, beklenen düzeye getirmekten yoksun. Reformlar, okul yönetimlerini, öğretmenleri, velileri, öğrencileri şaşkına çeviriyor. Neden mi? Reformlar, uygulamaya konulması, uygulama sonuçları değerlendirilmesi yapılmadan yeni değişimlere gidiliyor. Oysa eğitimdeki değişim ve yenileşmeler, süreklilik gerektirir. Değişiklikler, belli okullarda uygulanır, uygulama sonuçları değerlendirilir, bu değerlendirme bulguları doğrultusunda Türkiye genelinde uygulanır. Bu doğrultuda eğitim izlenceleri, yaşantımızda karşılaştığımız sorunlar ve bu sorunların çözümünü içermeli ki eğitimin amacı olan davranış değişikliği; gelişmeye, değişime, yenileşmeye, üretime açık bir eğitime kapı aralasın

Eğitim soru sormayı sağlatır

Eğitimin insana kazandırdığı en önemli özellik herhalde sorgulatmayı öğretmesidir. Sorgulama soru oluşturur. Sorun çözemeden önce sorunun tanımlanması gerekir. Soru sormak ise hele doğru soru sormak ise bir sanat olması gerekir. Doğru soruyu çözmek ve akılcı olabilmek için de zihinsel açıklık ve akılcı olmak gerekir.

O zaman doğru soru nedir?

Soru belirli ve net olmalıdır. Yani açıklanabilir olmalıdır. Belirsiz ve yararı olamayan soru çok da bir anlam ifade etmez. Ancak her zaman sorunun kendisi öğrenme açısında önemlidir. Bir yerde sorun varsa soru da vardır. Çözüm arayışı da vardır. Önemli olan doğru sorunun yanıtının nerde ve nasıl araştırılacağını bilmektir.

Sorun Çözebilen İnsan Yetiştirmek.

Sorun çözebilen insan yetiştirilmesi insanların sorununu çözmekten daha önemlidir. Prof. Dr. Atabek (3 Mayıs 2004, Cumhuriyet gazetesi) koruyucu kültür yerine kendini koruyabilen insanlar yetiştirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Çünkü diyor Atabek; yetiştirdiğimiz çocuklar karşılaştıkları sorunları çözemiyor ve bizim korumamız gerekiyor ya da yanlış çözümlere kayıyorlar. Temelinde de sorun çözmeyi bilmiyorlar. Genelde analitik düşünemedikleri için genelde yanlış algılama nedeniyle soruna başka boyutta bakabiliyorlar. Ülke olarak bunun mutlaka aşılması gerekir. Ülke olarak sorunların doğru algılanması ve nasıl çözülebileceği konusunda öncelikle zihinlerin zinde olması gerekir. Sorgulayıcı ve sorun çözücü aktif yaklaşımlar sağlanması gerekir. Bu da ancak çok yönlü yaklaşımla sağlanabilir. Bu yaklaşım kişinin kendisini tanımasını ve çevresinde olup bitenlerin farkına varması ile sağlanabilir. Farkındalık ise eğiliminde değişimlerin yaratılması ile sağlanır.

Eğitim analitik ve soyut düşünme becersin kazanmış, bilgi birikimi artmış kişilerin farkındalığı, doğal olarak daha yüksek olmaktadır. Bütün bu olay ve gelişmeler bir eğitim süreci içinde gerçekleşmektedir. Eğitim bu anlamda kişinin kendi bilincine varması sonucu ve bunun da yaratığı bir özgürleşme sürecidir. Eğitim kişiyi kendini belirleme ve birey olma bilincini geliştirir. İnsanın kendini geliştirmesi, edindiği bilgiyi toplumun yararına sunması gerekir.

Soruna dayalı öğrenme

21. Yüzyıl Becerileri olarak adlandırılan ve iletişim, risk alma, sorun çözme, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme gibi birçok beceriyi de kazanmalarını sağlayan öğrenme yaklaşımlarının dünyada önem kazandığını biliyoruz. Ben bu yazımda genel olarak sorun çözme tabanlı eğitim yaklaşımı üzerinde duracağım.

Literatürde soruna dayalı öğrenme ya da sorun çözmeye dayalı öğrenme olarak isimlendirilen bu yaklaşım, öğrencileri, sorunları tanımlama için motive eden, grup çalışması sağlayan, iletişim becerilerini arttıran ve bunları hayatın içerisinde yer alan ya da alabilecek sorunlar üzerinden gerçekleştiren yaşam boyu öğrenme alışkanlığını destekleyen bir öğrenme yöntemidir.

Soruna dayalı öğretim yöntemi; sorun çözme, araştırma, proje tabanlı öğrenme ve olay tabanlı öğrenmeyi içeren eğitim yöntemlerini kapsayan bir bütündür. Bu farklı yöntemlerin hepsinde soruları yanıtlama ve sorunları çözme sürecinde öğrencilerin aktif olarak yer almasıdır.

Ben, yazımın bu bölümünden itibaren olan kısmında daha çok yaşadığım bir eğitim denemesi ile bir eğitimci olarak bu eğitimden elde etmiş olduğum çıkarımlarla sorun çözmeye dayalı eğitimin yararlarını ve bu eğitimin gerekliliği üzerinde durmak istiyorum. Sorun çözmeye dayalı eğitimin, hem öğretmen hem de öğrenci açısından nasıl faydalar sağlayacağını ve eğitim sistemimizde niçin bunun gerekliliği olduğunu, yaşadığım bir eğitim deneyimiyle anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle yaşadığım güzel bir eğitim deneyimini paylaşmak istiyorum. Ben ve benim gibi bazı şanslı meslektaşlarım -Covid 19 nedeniyle öğretmenlerin mesleki gelişimlerinin desteklenmesine uzaktan eğitim çalışmaları ile çareler arandığı bir dönemde- KODA (Köy Okulları Değişim Ağı), Sorun Çözme Tasarımı. sorunları bizim belirlediğimiz SorunÇözme Tasarımı eğitimi sürecinde biz katılımcılar etkin olarak yer aldık. Ben işte bu eğitimde yaşadığım deneyimler ışığında Sorun Çözme Tabanlı eğitimin yararlarını ve gerekliliğini açıklamaya çalışacağım.

Biz katılımcılar (ya da öğrenciler diyelim), Sorun Çözme Tasarımı süresince aktif bir öğrenme ve Sorun çözme süreci yaşar. Grup olarak ele alınacak konuları öğrenciler belirler. Sorunun çözümüne ilişkin grup içerisindeki görev dağılımını, çalışma planını, işbirliği yapacağı kişi ve kurumları yine öğrenciler belirler.

Sorun çözmeye dayalı eğitim, öğrenciler hem öğrenme etkinliklerinin planlanmasında, sorunun belirlenmesinde hem de belirledikleri problemin çözümünde öğrencilerin aktif katılımlarını gerektirir.  Kısacası öğrenci merkezli bir eğitim süreci yaşadık.

Güncel konuları, yaşadığımız zorlukları ele alma ve bu soruna çözüm bulma, soruna dayalı öğretim stratejisinde öğrenciler sadece üzerinde çalıştıkları konu alanı ile ilgili bir sorunu değil, gelecekte karşılaşabilecekleri sorunları da adım adım nasıl çözebileceklerini öğrenmektedirler.

Soruna dayalı öğrenmede,  öğrenciler sorunun çözümüne ilişkin hangi meslek grupları ya da sivil toplum örgütleri ile çalışılacağı planlanırken, sorun hakkında farklı bakış açılarına göre durumu değerlendirme ve karşılaşabilecekleri gerçek yaşam sorunlarını öğrenme deneyimi yaşayabilirler. Bunun dışında öğrenciler görüşecekleri meslek guruplarına ya da statülere ilişkin rol üstlenerek (veli, anne, baba, yargıç, vatandaş, doktor, sivil toplum örgütü temsilcisi, avukat, çiftçi, milletvekili, öğretmen, haberci, vb.) drama çalışması ile de çözüme ilişkin farklı bir çalışma da yapabilirler.

Sorun Çözme Tasarımısüresince hep etkinliklerin, çalışmaların odak noktası öğrencidir. Başka bir deyişle soruna dayalı öğrenme süreci, öğrenci odaklı bir eğitimdir. Öğrenciler, etkin olan; düşünen, öğrenen, sorunları çözen kişilerdir. Öğrenciler, sorunlara dayalı öğrenme sürecinde kendi öğrenmeleri için aldıkları görev ve sorumlulukları yerine getirerek sorun çözme becerilerini, kendilerine olan güvenlerini ve karar verme becerilerini de geliştirirler.

Sorun Çözme Tasarımısüresince eğitimcinin/öğretmenin görevinin, öğrencilere belirledikleri sorunların çözümüne ilişkin belirledikleri yolda rehberlik etmektir. Öğretmen, öğrencilere sorular yönelterek, onların düşünmelerini, sorun çözmelerini ve çalışmalarını yönlendirir.

 Sorun Çözme Tasarımı süresince çocuklara güvenmeyi amaçlayan öğrenmede, gerçek yaşam deneyimleriyle karşılaşmalarını sağlayan eğitsel strateji olduğudur. Öğrencilere, bir yaklaşım ya da yanıt vermekten çok açık uçlu projeler ya da sorunlar verilmektedir.

Sorun çözmeye dayalı öğrenme – birçok farklılıkları olsa da-  proje tabanlı öğrenme yaklaşımıyla benzerlikler de taşımaktadır. Öğrenciler, proje ve soruna dayalı öğrenmede, belli bir zaman içerisinde planlanmış bir süreçte işbirliği içerisinde çalıştırılırlar ve birçok kaynaktan bilgi araştırmak için desteklenirler.

Soruna dayalı öğrenmede odak, belirtilen özel bir sorun üzerinedir. Örneğin, sorun bizim belirlediğimiz gibi Covid-19’un öğrenciler üzerinde yaratabileceği sosyal, psikolojik sorunlar olabilir. Bunun gibi yaşadığımız kentteki hava kirliliğini durdurmak, orman yangınlarının nedenleri,  ya da nesli tükenme tehlikesi yaşayan bir hayvanı kurtarmak olabilir.

Sorun ÇözmeTabanlı eğitime gereksinme var. Sorun çözme yeteneği gelişmiş bireyler istiyorsak, yaratıcı düşünmeye sahip başarılı bireyler istiyorsak, yaşanabilir bir çevre ve yaşanabilir bir dünya istiyorsak Sorun Çözme Tabanlı eğitim vermemiz gerekiyor. Bu strateji ile verilen eğitim BİLSEM’ ler başta olmak üzere özel yetenekli öğrenciler için ve temel eğitimdeki tüm öğrenciler için güzel ufuklar açacaktır. Öğrenci merkezli olan, öğrenciyi araştırmaya yönelten ve mutlu bir şekilde öğrenirken yaşam hazırlayan bu stratejiyi en başta öğretmenlerimizin ve üniversitelerdeki öğretmen adaylarının tanıması gerekiyor. Gelin en başta bu önemli sorunu çözelim ve Sorun Çözme Tabanlı Eğitim anlayışını benimseyelim.(Öğretmen Halil Polat)

Sorun çözmeye açık olmamız gerekir

Ülkemizdeki bir diğer önemli sorun da kendi sorunlarını çözme konusunda anlayış değişimine kapalı olmasıdır. Yani kendini yenileme, her olayı sorgulamadan geçirme kültürü ve tutumun sahip olmaması gösterilebilir. Zihinsel zincirlerden kurtulması ve duvarları yıkması için gerekli olan akıl süzgecinin çalıştıramamasıdır. Temelde birçok soru ve görüş zihindeki değerler eleklerinde takılmaktadır. Engeller öncelikle zihinde oluştuğu için öğrenilmiş çaresizlik edinilen bilgiyi aynı kategoride üst üste yığarak tamamen çözümsüz duruma getirebilmektedir. Sorunlar kartopu gibi büyüğünce çözümsüzlük çatışma alanlarını arttırmaktadır. Bazı kişiler kendini özgür hissederler. Ancak karalarını vermede içinde yaşadığı ortamın önüne koyduğu sorunların çözümünü başkasına havale etmekte ya da sorumluluğu başkasından ya da kendi dışındaki güçlere yıkılmaya çalışılmaktadır. Yaşadığı koşullardan yakınarak içinde çıkamadığı dünyasında sorunun kendisini ve sorunun kaynağını doğru analiz edemeden özgür olup olmadığının farkında bile olamaz. Bir ömür böyle ezbere de yaşanmaz. Yoksa sorgulanmadan yaşanmamış ezbere bir yaşam olur.

Soru sormayan kişi ve toplum bir şekilde ezbere yaşıyor demektir. Ezberden kurtulmayan kişi ve toplumun üretmesi ve özgür olması çok da olanaklı değildir. Düşünsel anlamda yaşamını gözleyerek, okuyarak, yaşayarak analiz eden ve anlayan insan kendi yolunu çizerek kendisi olur.

Öğrenmeyi, öğretmek çözüm üretmede önemli bir yöntemdir

Günümüzde sorun çözme becerisine sahip insanlarda aranan en önemli özellikler:

  • Sorgulamayı öğretmek,
  • Bilimsel düşünceyi öğretmek,
  • Bilgi kaynaklarına ulaşmayı öğretmek,
  • Sorun çözme becerisi kazandırmak,
  • Sebep sonuç ilişkisini kurmayı öğretmek,
  • Kendini yenilemeyi öğretmek,
  • Toplumsal bilinç kazandırmak,
  • Akıl, bilgi, teknoloji üretebilmesini sağlamak,
  • Yaratıcı ve girişimci insan yetiştirmek,
  • Teknoloji okuryazarı olmak,
  • İletişim-dil becerilerini iyi kullanıyor olmak,

Bu becerilerden yoksun hiçbir kişinin çağı yakalama şansı ne yazık ki bu dünyada yok gibi.

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..